Her insana doğduğunda bir isim verilir. Ancak kültürümüzde lâkap verme gibi bir gelenekte vardır. Daha çok kişiyi övme, yerme veya aynı isimde olan kişileri birbirinden ayırt ederek istenen kişiyi tarif etmekte lâkap kullanılır.
Lâkaplar asıl ada sonradan eklenen ve kişinin herhangi bir özelliğinden dolayı verilen isimlerdir. Bireyin tanıtıcı, belirgin ve görünen özelliklerinin veya davranışlarının çevresindeki yakınları tarafından fark edilip dile getirilmesiyle ortaya çıkar. Kişinin özelliklerine uygun olarak algılanırsa kabul görür ve kullanılır.
Lâkap olarak kullanılan kelimeler lâkap takan veya takılanın içinde yaşadığı kültür grubu tarafından bilinir veya bu kelimelere başka anlamlar yüklenebilir. İri yapılı birine “babayiğit” denileceği gibi zayıf yapıda olan birine de kinayeli veya mizahi olarak “babayiğit” lâkabı verilebilir.
Genellikle alt kültür gruplarında insanlar adından çok lâkapları ile tanınır ve bilinir. Ancak herkes tarafından tanınan kişilerin lâkapları geniş coğrafyada toplumun tamamı tarafından da bilinir ve kullanılır.
Lâkap verme Türklerde eski bir gelenektir. Dede Korkut hikayelerinde Dirse Han’ın oğlunun yumruğu ile bir boğayı yere serip başını kestiği, bu nedenle Dede Korkut tarafından “Boğaç” lâkabı verildiği anlatılmaktadır.
Başka milletlerde de lâkap verilmektedir. Mohandas Karamcand Gandhi Hindistan’ın kurucu lideridir. Ülkesinin İngiliz işgalinden kurtarılarak özgürlüğüne kavuşmasında gösterdiği barışçıl gayretlerinden dolayı “Yüce Ruh” anlamında “Mahatma” lâkabı verildiğinden Mahatma Gandhi ismiyle bilinir.
Osmanlı Padişahları, Şeyhülislam ve diğer devlet adamlarının genellikle lâkabı vardır. Adı ile birlikte söylenen bu lâkapların birçoğunun günümüzde lâkap olduğu unutularak ismi olarak bilinir. Bunlardan bazılarını örnek olarak verelim.
• II. Mehmet İstanbul’u fethetmesi nedeniyle “Fatih”, I. Selim sert ve cesur anlamına gelen “Yavuz”, I. Süleyman çok kanun çıkardığı ve adaletli olduğundan “Kanuni” lâkabını almıştır. Bu lâkapları kendi devirlerinden sonra verilmiştir. Sadece I. Süleyman (Kanuni) devletin güçlenmesi ve sınırlarının Avusturya’ya kadar genişlemesi nedeniyle batılılar tarafından kendi döneminde “Muhteşem” lâkabıyla anılmıştır.
• Şeyhülislam Ali Cemali, fetva almak için gelenlerin işlerini kısa sürede sonuçlandırmak için evinin penceresinden sarkıttığı zembil (sepet) ile soruları alıp cevapları yine zembile koyup vermesinden dolayı “Zembilli” lâkabını almıştır.
• Celali isyanlarını bastırırken öldürülen isyancıların cesetlerini kazdırdığı kuyuya doldurtan Sadrazam Murat Paşa “Kuyucu Murat Paşa”, babası öküz nalbandı olan Mehmet Paşa “Öküz Mehmet Paşa”, ok atma yeteneğinden dolayı Ali Paşa yay çeken anlamında “Kemankeş Kara Ali Paşa” olup isimlerinin önüne gelen lâkapları ile birlikte anılmışlardır.
• Ömer Fahrettin Paşa İngilizlerin desteklediği Şerif Hüseyin isyanına karşı direnip Medine’yi iki yıl yedi ay savunduğundan “Medine Müdafii” lâkabıyla bilinir. Ancak İngiliz casusu Lawrens tarafından tanımlanan “Çöl Kaplanı” lâkabı İngiliz ve Araplar tarafından daha çok kullanılır.
• Resûl-i Ekrem’e ise gençlik çağında dürüstlüğünden, güvenilirliğinden dolayı kavmi tarafından “el-Emîn” lâkabı takılarak “Muhammedü’l-Emin” denilmiştir. İslam halifelerinden Peygamberimize inanarak, samimi ve sadık olan Hz. Ebubekir’e bizzat Peygamberimiz tarafından “Sıddık” lâkabı verilmiştir. Her zaman adaleti gözeten Hz. Ömer’e “Faruk”, Peygamberimizin kızı Rukiye ile, onun ölümünden sonra diğer kızı Ümmügülsüm ile evlenen Hz. Osman’a iki nur sahibi anlamında “Zinnureyn”, Hz. Ali’ye ise “Ebu Turab, Murtaza ve Haydar” lâkapları verilmiştir.
• “Allah İbrâhim’i dost edindi” meâlindeki âyetten (Nisâ/125) hareketle Hz. İbrâhim’e “Halîlullah”; “Allah Mûsâ’ya hitap ederek konuştu” âyetinden (Nisâ/164) hareketle Hz. Mûsâ’ya “Kelîmullah”; “... biz ona ruhumuzdan üfledik” (Enbiyâ /91, Tahrîm /12) âyetlerinden hareketle Hz. Îsâ’ya “Rûhullah”; Allah’ın “ol” emriyle vücut bulduğu ve bu sebeple “O’nun kelimesi” olarak vasıflandırıldığı için (Âl-i İmrân /39 ve 45, Nisâ /171) Hz. Îsâ’ya “Kelimetullah” denilmiştir. Yine Peygamberimize (s.a.v.) Kur’an’daki birçok âyetin delâletiyle “en-nebiyyü’l-ümmî, hâtemü’n-nebiyyîn, hâtemü’l-enbiyâ, seyyidü’l-mürselîn” gibi lâkaplar takılmıştır.[1]
• Tarihe adını yazdırmış pehlivanlarınızdan; Kurtdereli Mehmet, yaşadığı Kurtdere köyünün adından bu lâkapla bilinir. Adalı Halil, bugün için Yunanistan’da kalan Edirne’nin Adaiçi bölgesinde doğduğundan “Adalı” lâkabıyla anılır. Avrupa ve Amerika’da bütün rakiplerini yendiğinden kendisine ayrıca “Türk Aslanı” denilmiştir. Kel Aliço, saçı dökülmüş olduğundan bu lâkapla tanınır. Yusuf İsmail, iri gövdesi, güreş becerisi, gücü ve spor ahlakından dolayı “Koca Yusuf” lâkabıyla bilinir. İşi hergelecilik (at çobanlığı) olan pehlivan ise adının önüne konan lâkabıyla “Hergeleci İbrahim”dir.
• Yakın zaman siyasi liderlerinden örnek verirsek adlarını söylemeye gerek olmadan toplumca bilinen lâkaplarından kim oldukları anlaşılır. “Çoban Sülo veya Baba, Karaoğlan, Hoca, Başbuğ, Tonton ve son olarak Uzun Adam”. Hepsi de lâkabıyla müsemma.
Ordu – Giresun illerinde lâkap kelimesi yerine “ayama” denmektedir. Geçmişte daha yaygın olduğu gibi günümüzde de bazı insanların ayaması vardır.
Tarihimizde ve kültürümüzde lâkap verme o kadar yaygın kullanılmış ki yazmakla bitiremeyiz. Ancak konuya ışık tutmak amacıyla bazı örnekler vermekle yetindik.
Kelam-ı Kadimde; alay etme, aşağılama ve kötü anlamlara gelen lâkaplar günah sayılarak “... birbirinizi kötü lâkaplar takarak çağırmayın ... Hucurat/11” ayetiyle yasaklanmış, bu ve buna benzer hareketler “imandan sonra fasıklık” olarak görülmüştür.
Ayrıca bazı lâkapların söylenmesi Türk Ceza Kanunu’na göre hakaret sayılan sözler kapsamında değerlendirilirse cezayı gerektirir. T.C.K. Md.-125: “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi cezalandırılır.”
Ezcümle, lâkap vermede dini, hukuki, kültürel ve ahlaki hassasiyetimiz olmalıdır.
“Atımın alnı sakar, lâkabını ele takar” atasözümüz kendi kusur ve eksiğini görmeyip, başka kişilerin kusur ve eksiklerini arayanlar için ne güzel söylenmiş. Lâkap kişiye ait bir özelliği yansıtsa da hoşa gitmeyen lâkapları vermekten ve kullanmaktan sakınmalıyız.
Velhasıl kelam, Yiğit lâkabıyla anılır.