İKİ METİN, İKİ DAMAR; BİR ÂKİF, BİR ERBAKAN!...

NURİ KAHRAMAN2023-03-15 09:44:09

 

Kim ne derse desin, Osmanlı'nın târih sahnesinden çekilmesiyle birlikte sâdece bir devlet yıkılmış olmadı. Bir medeniyetin tüm fizikî enstrümanları dağıtıldı.

 

HERKES BAŞININ DERDİNE DÜŞTÜ...

 

Başla birlikte bütün vücut işlevsiz duruma düştü. Ayrıca herkes doğal olarak kendi başı kendisine yetmeyeceği için, özgürlük getireceğini söyleyenler onları bir güzel kendilerine bağlamak sûretiyle, sözüm ona, özgürleştirildiler! 

 

BÜYÜK İDDİA, YALIN GERÇEK!

 

Büyük slogan ve iddialarla meydana çıkan Türkiye Cumhûriyeti de tüm bağımsızlık söylemlerine rağmen gerçekte okyanus ötesi derin dalgaların hep tazyikine müncer oldu. 

Hikâye hepimizin mâlumu ve de çok çok uzun bir hikâye. Arapça meşhur bir hikâyenin başlık diliyle; 

 

KISSATÜN LÂ TENTEHÎ: NİHÂYET BULMAYAN HİKÂYE!

 

Bizim asıl söylemek istediğimiz şu; üstadlara söz vermeden önce, takdim sadedinde arz edelim:

Geçen asrın 1. Çeyreğinde başlayan yeni süreçte bir medeniyetin vücûdunu teşkil eden ümmet paramparça edilmiş. 

 

SİNİR BAĞLARI, SINIR DAĞLARI...

 

Ayrıca, gövdeyle sinir bağları arası sınırlarla düğümlenmiş. Bu arada baş ta karmakarışık, ne yapacağını bilmeyen, bilse de yapamayan, böylelikle batı rüzgârlarina açık, oradan gelen tâlimatların memuru mesâbesine düşmüş. Yapılan tüm değişiklikler bunun bâriz göstergesi. 

 

KESİLEN KÖKLER, KISILAN SESLER...

 

Fazla uzatmadan söylemek istediğimiz şu: İşte Âkif Allâh'ın bir lütfu olarak îmân ve irfân meyânında Cumhûriyet dönemi bir Osmanlı damarı hüviyeti teşkil etmiştir. Bu damar, tamâmen kesilmek istenen köklerin canlı kalıp zaman içerisinde güçlenmesine, bugün gelinen noktadaki gibi yeniden bir gür sadâ hâline gelmesine vesîle teşkil etmiştir. Aşağıda gelecek paylaşımlar okununca mesele daha iyi anlaşılacaktır. 

 

LÜLEBURGAZ'DAN AKKUŞ'A...

 

Öğretmenlik dönemimizde Mehmet Akif en çok baş vurduğumuz isimdi. İstiklâl Marşı temel konularımızdan biriydi. Boğaz Harbi şiirini hep okurduk. Marş ya da ilâhi olarak bestelenmiş, kitaplara okuma parçası olarak alınmış diğer şiirlerini  özellikle değerlendirirdik.

Mehmet ÂKİF ismi bizim için bir sığınaktı. Anlatmak istediklerimizi onun şiirleri üzerinden rahatlıkla anlatabiliyorduk.

 

HAKK'IN HAKKI, MİLLETİN İSTİKLÂLİ...

 

Meselâ Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal. Buradaki Hakkı kavramı çok açık. Biz bunun üzerinden konularımızı derinleştirirdik. Bir gün bir öğrenci îtiraz etti;

- Ama hocam, burada hak sizin dediğiniz gibi değilmiş; "pay, hisse, emek" demekmiş!

 

BEHÇET KAFALI, TİRAN ZİHNİYET!

 

Görüldüğü gibi O zamanların mâlum militan zihniyetli maddeci öğretmenleri halk ve Hak şâiri Âkif'in bu açık kelimesini bile böyle çarpıtıyorlardı. Behçet Kemal'in yetiştirdikleri bunlar.

Evet, o öğretmen tam da yeni düzenin ideal öğretmen tipiydi. Yapılmak istenen Hakk'tan ayrılmış, makas değiştirmiş bir gelecekti. Ama Allâh Âkif gibi bir yürek lûtfetmişti bu millete. 

 

"DELMİŞ ROMA'NIN KÂLBİNİ..."

 

Bunun için hep şöyle derdim; İstiklâl Marşı Allâh'ın izniyle milleti İstiklâl söylemi altında tutsak yapmak isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakan, o zinciri parçalayan bir mızrak keyfiyeti teşkil etmiştir.

 

EDEBİYÂT'TA ÂKİF, SİYÂSET'TE ERBAKAN...

 

Siyâsî anlamda da bu keyfiyet, -elbette bunda kademe kademe payı olanlar çok olmakla berâber- net ifâde ve müşahhas tezâhürüyle Necmeddin ERBAKAN Hocaya atfedilebilir diye düşünüyorum. Rabbimiz her ikisinden de râzı olsun. Hak dâvânın cümle yiğitlerini Efendimiz SAV in komşuluğunda buluştursun. Âmin...

 

YAŞANAN ACILAR, ÇEKİLEN ÇİLELER...

 

Gelelim mevzûbahis olan paylaşımlara. İlki Kenan Erdoğan’dan. O dönemler neler yapılmak istendiğini, Mehmet Âkif ve Müslümanların ne gibi şartlar yaşadığını, 80'li, 90'lı yıllarda aynı zihniyetin ceberutluğunun hortladığı hengâmede nelerin yaşanmış olabileceğini, 28 Şubat belgesellerini de göz önüne getirerek bir tahayyül ediniz. Evet; işte ilk paylaşım. İbretle okuyunuz:

 

KEMALİZMİN BEKÇİSİ, BATININ KÜREKÇİSİ...

 

Behçet Kemal Çağlar'ın İstiklâl Marşı ile ilgili yazdığı yazıdan bir bölüm. Dönemin Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı'na bakışını yansıtması bakımından oldukça öğretici. Kemalizm’in yılmaz savunucusu, bekçisi ve yalın kılıç şairi Behçet Kemal Çağlar'ın şu satırları çok dikkat çekicidir: 

 

GERİ'YE TAKILMIŞ, GEMİLER YAKILMIŞ!

 

*"Olgun kafasının bütün güzel fikirleri, ayet ve hadislerin örümcek ağına takılıp kalmış olan bir din şairi, garip bir tesadüfle, milliyetin öz şiiri olması lazım gelen bir marşı ilk defa yazmış bulundu. Fakat “Allah millî marş etsin” dedikleri işte budur.. Cennet cehennem; helal haram, minare ezan, kubbe mabet ve ilh.. İlmihalle kısas-ı enbiyanın, veznin ve mevzuun kaydı altında ancak bu kadar kelimesi bir şiire sokulabilirdi. Mekke ve Medine’yi kurtaran bir ümmet, bunu kendine has bir kaside telakki edebilirdi. Fakat istiklâlini kuran, kendi öz yurdunu kurtaran bir millet, buna bigâne kalmaktan başka ne yapabilirdi? Sonunda âmin denebilecek mısraları da olduktan sonra... Beş on mübalağa birkaç teşbih ve uzun bir dua!.. Bu ucubeyi hâlâ millî marş diye terennüm etmekte, her şeyden evvel sanatımız için hazin bir mahcubiyet yok mudur? Arap zevki, Arap vezni ve Arap telakkisi ile yazılmış olan bir marştan ziyade bir ilâhiye, bir gürleyişten ziyade bir duaya benzeyen o uzun mısraların ve o mufassal nazmın yerine gür, vakur ve emin bir sesle asırların sinesinden gelip asırların izanına haykıran bir millî marşa ihtiyacımız var."*

(Behçet Kemal Çağlar, Hâkimiyet-i Milliye 21 Ekim 1931, s.3)

 

SORMAK ve de ÇOK KAFA YORMAK GEREKMEZ Mİ?

 

Bunları okuduktan sonra sormak gerekir; Ne yapılmak istendi, neler yaşandı, nereye geldik, nasıl geldik; ne yapılmak isteniyor, biz ne yapmalıyız? Bu metin bize bunları biraz hatırlattı ve sanırım biraz da düşündürdü. 

 

 

 

Değerli dostlar; 2. iktibâs da şöyle. Ama önce giriş kabîlinden, Diyânet Kur'an Yolu Tefsîrinden, geçen gün de paylaştığımız Mâide 54. âyetin meâlini arz ediyoruz. Devâmında gelecek cümleleri de ona göre anlamaya çalışırız:

 

SİZDEN KİM DİNİNDEN DÖNERSE!...

 

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihat ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir. (Mâide Sûresi:54)

 

O GÜNLERDEN, ŞÜKÜR BUGÜNLERE...

 

Rabbimizin ihtar ve buyruğu böyle. Bu âyet o günlerde nasıl anlaşıldı bilmiyoruz ama, çok şükür bu millet onca çabaya rağmen dîninden dönmedi. Bu gün çok daha farklı anlaşılıp yorumlanıyor elhamdülillâh. Her neyse; gelelim Yağmur Tunalı’dan aldığımız metne. :

 

"HİÇBİR KAVMİN, TÜRK'E HOROZ OLMASINA TAHAMMÜL EDEMEM!"

 

"Yakın­ devrin,­ en­ önemli­ din­ bilginlerinden,­ Kur’an Meâli’ndeki yüksek­ başarısıyla­ öne­ çıkan Hasan Basri Çantay,­ yakın­ dostu ­Mehmet Âkif’i anlattığı­“ Âkifnâme” ­adlı­ bir eser­ yazmıştı.­ 

 

NASIL İSLÂMCILIK, NİCE TÜRKÇÜLÜK?...

 

O­ eserde, ­İslâmcılık’ın,­ özünde Türklük ­etmek olduğunu­ söyleyen­ Atsız’ı­ destekler­ nitelikte ­bir olayı­ nakleder.­ İslâmcı Âkif,­ diğer­ pek­ çok­ aydın­ gibi,­ Türklüğü­ öne çıkardığı­ bir ­döneme­ gelmiştir: 

 

TAM BİR İSLÂM ŞÂİRİ...

 

“Evet,­ ona­ tam­ bir ­İslâm­ Şâiri diyebiliriz.­ Kuvvetli, ­îmanlı, ateşli­ bir­ İslâm ­şâiri!­ Fakat,­ Türk ­dâimâ­ başta ­kalmak­ şartıyla. Dört­ lisânı­ edebiyâtıyla ­bilen ­Âkif,­ Türk­ olarak­ yazdı,­ Türk­ olarak­ düşündü,­ Türk ­olarak­ yaşadı ­ve­ nihâyet­ Türk­ olarak­ öldü.” (…)­ 

 

ÜSTÂD BALIKESİR'DE...

 

İlk­ millî­ kaynaşma­ ve­ savaşlarda­ üstad­ Balıkesir’e gelmişti.­ O’nun­ samîmî­ arkadaşlarından ­biri­ Gönen’e ­teşkîlât kurmaya ­gitmişti.­ Dönüşünde­ o­ arkadaş­ dedi­ ki:

 

"TÜRKLERE CEFÂ EDİYORLAR..."

 

–­(­..)’ler­ Türklere ­cefâ­ ediyorlar­, millî­ teşkîlâtı­ boğmaya­ çalışıyorlar. Âkif’in ­o ­zaman ­hiç­ düşünmeden,­ kükreyerek­ verdiği­ cevap şudur:

–­Orada­ bir­ Türk­ Ocağı­ açınız­ ve ­mücâdele­ ediniz!­ 

 

"ÜSTÂD! SİZİ TÜRKÇÜ GÖRÜYORUM!..."

 

Mehmet Âkif­ Ersoy’un­ Kurtuluş­ Savaşı'nı­ teşkîlâtlandırma­ çalışması­ için ortaya­ koyduğu­ gayretlerinden ­dolayı­ tanıdık­ birisi­ o’na,­ ‘Üstad, sizi­ Türkçü­ görüyorum’­ deyince,

 

ALEV GİBİ KELİMELER!...

 

Âkif’in ­ağzından­ alev­ gibi­ şu kelimeler­ çıktı: 

–­Ya ­ne­ zannediyorsun?­ Türk’e­ hiçbir­ kavmin ­horoz­ olmasına­ tahammül edemem!” 

(Balıkesirli­ Hasan ­Basri­ Çantay,­ Âkifname,­ İstanbul, ­s.­225)"

 

GEÇMİŞLERE RAHMET; GELECEKLERE MERHAMET...

 

Eveet; Osmanlı'dan Cumhûriyet'e, Behçet Kemal'den Hasan Basri Çantay'a, Âkif'ten Erbakan'a kardık-kattık; fikir jimnâstiği yaptık. Allâh rızâsı için yaptık. Her şey Allâh CC rızâsına uygun yapılmaya gayret edilsin, kendimiz ve de gelecek nesiller için böyle bir gâye güdülsün, kimse hayâtını hakîkâtsiz yaşayıp ta netîce-i hâlde ve de son tahlilde kötülük enkâzı altında çâresiz kalmasın için yaptık. 

 

HAKÎKÂTLİ BÜYÜKLER, SADÂKÂTLİ KÜÇÜKLER...

 

Bu minvâl üzere Rabbimiz bizleri ve nesillerimizi buna muvaffak eylesin diyor; kendini bu yola adamış, başta yukarda adı geçen Âkif, Çantay, Erbakan büyüklerimiz olmak üzere tüm hakîkâtli büyüklerimiz ve geçmişlerimize ganî rahmet niyâzları ve sevdiklerimizle berâber Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşmak dilek ve temennîleriyle cümleye içten sevgiler-saygılar wes'selâm...

 

 

 

Anasayfa