SÛRİYELİ SAVAŞTAN TÜRKİYELİ DEPREME!...

NURİ KAHRAMAN2023-03-02 09:56:29

 

Şems-i Tebrizî'nin, beğenip az önce ajandaya da  kaydettiğim güzel bir sözüyle başlamak istiyorum bu gün:

"Sevgisini kaybeden hemen kusur görmeye başlar."

Buradan, kusur görmenin ve de bunu hakir görmek safhasından hakârete vardırmanın ve dolayısıyla bu mânâda sosyâl ilişkilerdeki sevimsizlik, soğukluk ve çirkinliklerin temelinde sevgisizlik yatıyor.

Sevgisizlik aynı zamanda bencilliğin bir tezâhürüdür. Bencillik ben merkezli olup senlerin, sizlerin ve onların figür ve figüran olmaktan öte bir anlam ifâde etmediği bir tutum ve anlayış demektir. 

 

BETON YÜZLER, METÂL TAVIRLAR...

 

Bunun azı bile bulunsa hemen kapsamını artırma kâbiliyetine sâhiptir.

Neyse, kendimiz sözü uzatmadan iktibaslarla konuyu açıp olgunlaştırmaya, hem böylelikle son tahlilde merâmımızı da tahkîme çalışalım.

 

KANAYAN YARA, GELİNEN BOYUT...

 

Önce Şükrü ULUTAŞ Arkadaşımızın, kanayan bir yaramızın hangi boyutlara evrildiğine işaret eden bir paylaşımıyla başlıyoruz:

 

GÖZ YUMMAKLA GECE  OLMAZ!

 

"Şöför bir abimiz: "Suriyeliler neden geldiler? Neden savaşmadılar? derdim hep.

Onların 10 yılda geldiği noktaya biz bir dakikada geldik.

Hayat kalmayınca korkudan insan memleketini bırakmak zorunda kalıyormuş gerçekten. Eşimi ve çocuklarımı bir şehrimizin bir ilçesine götürdüm.

 

NİYE GELDİLER BURAYA?

 

 Üçüncü gün eşim ağlayarak telefon açtı. 'Sokakta insanlar bize niye geldi bunlar buraya diye söyleniyorlar' dedi.

Oysa biz kendi ülkemizdeyiz. Ama kendi insanımız bile bizi istemiyor."

(Safiye ÇETİNKAYA)

 

BURASI HİÇ TE İYİ BİR YER DEĞİL!

 

Sevgisizlik böyle bir şey. Yunus'un ifâdesiyle; yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevmek gibi bir anlayışınız yoksa, inancınızın sağlamasını yapmamış, gerçeği ve gereğini tam anlamıyla idrâk etmemişseniz varıp geleceğiniz yer burasıdır. Burası da hiç iyi bir yer değildir. Şeytan ya da bir takım nefsî hisleriniz yaptıklarınızı size çok iyi bir işmiş gibi gösterebilir ama bu yaptıklarınız dünyâda bir işe yaramayacağı gibi âhirette de başınıza tahayyül edemeyeceğiniz belâlar getirir. 

 

BU HAKÂRETİ, ALLÂH SORMAZ MI?

 

Başta şunu söyleyeyim; eğer inançlı biriysen, Allâh'ın huzûrunda hesap vereceğine inanıyorsan, şöyle bir soru geleceğinden emin ol ve cevâbını hazirla:

- Ey kulum, ben o kullarımı beğendim yarattım da sen niye beğenmedin, onlara misâfir muamelesi yapma görevin varken aksine hakâret ettin? Depremden de mi ders almadın? vs. vs.

Bu sorunun en basite indirgenmiş şekli. Sebepsiz yere bilerek incitilen karıncanın bile hesâbı varken ve de zorken, insan hangi akılla Allâh'ın emânet, garip ve de imtihan olarak gönderilmiş kullarına böyle bir muâmele yapar? Eğer düşünülürse akıllı işi değil.

 

DIŞARI BÖYLE DE, YA İÇERİSİ?!

 

Diğer yandan, diğer insanlara böyle davrananları  çevresindekilere de çok iyi davranıyor olacağını düşünemiyorum. Çünkü sevgi bir bütündür. Tüm mahlûkata karşı azından çoğundan bulunur. İçinde sevgisizlik olanın  bu huyu her yerde onunladır.

 

SEVGİSİZLİK HER YERDE...

 

 Nitekim, sadece dışa karşı saygısızlık değil, böyleleri âile çevresinde de rahatsız edici, bunaltıcı bir kişiliktir. Hani bir şiir var ya;

 

NE KENDİ ETTİ RAHAT, NE HALKA VERDİ HUZÛR;

ÇEKİLDİ GİTTİ DÜNYÂDAN, DAYANSIN EHL-İ KUBÛR!

 

diye, işte böyleleri için söylenmiştir. Halbuki böyle mi olmalı? Çünkü, halbûki;

 

ÖLÜMÜN SAATİ YOK!

 

Öyleyse kulak verelim arkadaşımıza, bakalım bu meyânda ne gibi cümleler sarfetmiş:

 

"Yanınızdaki kişiye değer verin. Kırmayın onu.

Durup durup sevdiğinizi söyleyin, özel hissettirin.

En ufak bir şeyde 'bitti'  demeyin, ağlatmayın, üzmeyin.

Neden mi? Çünkü; "ÖLÜMÜN SAATİ YOK!"

Belki son sarılmanızdır, belki son görüşünüzdür.

Belki saatler sonra artık ona değil de toprağına dokunacaksınız. Onu değil de toprağını öpeceksiniz.

Belki ettiğiniz kavgalara bile pişman olacaksınız.

Keşke yanımda olsa da sarılsam diyeceksiniz.

İşte bu nedenle sevdiğinizin değerini kaybettikten sonra değil, şu an bilin.

Toprak aldıktan sonra geri vermez. Çünkü; 

"ÖLÜMÜN SAATİ YOK!"

 

Dünyâda gaddar, zâlim insanlar olduğu kadar, iyilik meleği diyebileceğimiz kendisini insanlara ve insanlığa adamış çok müstesnâ, örnek alınacak insanlar da var. Onlardan birinden söz edeceğiz şimdi de. Bu şahıs kendi değerlerimizden, Anadolu topraklarının bereketi cümlesinden deryâ bir şahsiyet. İşte buyrun:

 

KARS'TA MEDFÛN; HİZMETE MEFTÛN...

 

Her yönüyle tekâmül etmiş kâmil bir insan olma keyfiyetiyle berâber bir de özellikle insanlari teselli etmeyi hayatının gayesi haline getirmis kimi insanlar vardır. Bunlardan biri de Kars'ta medfun olan; Mevlana Hazretleri'nin kendisinden ‘Bilgeler Bilgesi' diye bahsettiği, Hacı Bektaş Veli'nin, Ahmet Yesevi'nin, Yusuf Hemedani'nin ve hatta Yunus Emre'nin hocası ve gönül üstadı olan, Anadolu'nun kapılarını İslama açmakta büyük hissesi bulunan Ebu’l-Hasan Harakâni Hazretleridir. 

 

ŞAHS-I MÜTEKÂMİL; İNSAN-I KÂMİL

 

Ne büyük mürşitler gönüllerini Harakâni Hazretleriyle aydınlatmış ve kendileri de birer ışık haline gelmişlerdir. Mevlana Hazretleri, Mesnevisinin muhtelif yerlerinde, Ebu'l-Hasan'ın derinliklerini dile getirmeye çalışmıştır. Harakânî Hazretlerini böylesi bir meşale haline getiren nedir? Onu tanıyanlar kendisinde iki vasfın öne çıktığını anlatırlar. 

 

BİR SOFRA, İKİ TESELLÎ...

 

Bunlardan biri, insanlara yemek yedirme konusundaki bitip tükenmeyen arzusudur. Hatta dergâhının girişinde,“Her kim bu dergaha gelirse ekmeğini veriniz, inancini sormayınız" yazılıdır.

Harakâni Hazretlerinin göze çarpan diğer hususiyeti de, dertli insanları teselli etme arzusudur. 

 

BATAN DİKEN, ÇARPAN TAŞ...

 

Harakânî Hazretleri buyurur ki,“Türkistan’dan Şam’a kadar olan sahada bir kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır. Bir kalpte hüzün varsa, o kalp benim kalbimdir."

 (Attâr, Tezkiretü’l-Evliya)

 

KÂLBE SEVİNÇ, GÖNLE NEŞE...

 

Harakani Hazretlerini tanıyanlar şunu anlatmaktadırlar: "Sabahları kalkan alim ilminin, zahid de zühdünün artmasını ister ve bu doğrultuda planlar yapar. Ebu'l-Hasan ise hangi kardeşinin kalbine sevinç ve neşe vereceğinin, bugün kimi teselli edeceğinin derdindedir" 

(Attar,Tezkiretü’l-Evliya).

 

TUTULAN PAZAR, ATILAN NAZAR...

 

Mevlânâ Celaleddin-i Rumi Hz. "Bizim pazarımızda sattığımız mallar Ebû'l-Hasan Harakâni'den aldığımız mâna metaından başkası değildi. Ondan ne aldık ise irfan ilim mahfillerinde sizlere onları dağıtıyoruz. Onlardan başkası değil "

 

YANAN TANDIR, DÜŞEN ATEŞ!

 

"Eğer tandırdan elbisene ateş düşse onu hemen söndürmek için çaba göstermez misin? O halde kibrin, hasedin ve riyanın ateşinin senin kalbine yerleşmesine nasıl izin verirsin?"

 (Ebû'l-Hasan Harakânî ks)

 

SEVGİ= ÎMAN= CENNET...

 

Bizi büyuk ilim, irfan ve ahlâk örnegimiz Ebû'l-Hasan Harakânî ile buluşturup tanıştıran Galip Akın Üstâda teşekkürlerle sözü bitirirken; Efendimiz SAV in; 

"SİZ ÎMAN ETMEDİKÇE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ SEVMEDİKÇE DE HAKKIYLA ÎMAN ETMİŞ OLMAZSINIZ..." 

Hadîs-i Şerîf'ini hatırlatıyor, cümleye bu Nebevî düstur çerçevesinde mutlu âile ve toplum hayâtları dileklerimizle berâber içten sevgiler-saygılar sunuyor, Yüce Mevlâ'mızdan hepimize sonsuz mutlulukları da lûtfetmesini niyâz ediyoruz wes'selâm...

 

Anasayfa