EYMÜRDEN ERZİNCANA GÖLCÜKTEN ACIYAMANA...

NURİ KAHRAMAN2023-02-21 00:17:58

 

Pazar günü köydeydik. Ne zamandır gidememiştik. Annem de "göresim geldi, ablamı, komşularimızı özledim" deyince İbrâhim Dayı, abla berâber gidelim, ben götürürüm, birlikte gideriz ablamıza teklifini getirdi.  

 

CUMARTESİ KARAR, SABÂSI PAZAR...

 

Cumartesi verdiğimiz kararı sabâsı öğleyi edâdan sonra yola çıkarak uygulamaya koyulduk. 

İlk önce doğru ev yanına gittik. Daha eve girmeden annem kolumuza girerek etrafta, harmanda bayağı dolaştık. Kar kalmamış gibi. Denize bakan kuz yakada, o da yer yer erimiş olarak var.

 

ÖNCE HARMAN SONRA EV...

 

Eve girdik. Annem odasından daha önce yazdan kalma bâzı gideceklerini falan aldı.

Sıra ziyâretlere geldi.

 

YAYLALAR-CENİKLER, YOLLAR-İZLER...

 

Dayımların da ta yayla günlerinden hukuku olduğu karşı komşumuz Öner MELİKOĞLU Ağabeylere geçtik. Orada bayağı oturduk. Lâf oldukça kaynadı.

Şimdi isterseniz, böyle bir düşünceyle yapmadığımız ama bu yazıyı kaleme alırken onu da değerlendirmenin uygun düşeceği fikri aklımıza gelen  fotoğraflı metnin yazı kısmını buraya alıyoruz; yazı şöyleydi:

 

EYMÜR'DE BAYRAK YARIDA...

 

Eymür'de Bayrak yarıda. Mâlum ülke olarak yastayız. Ancak hayat devam ediyor. Mezarlıkta zemin mor çiçekler açmış. Samîmî bir îmanla, şirke bulaşmadan gidenler için ölüm bir kurtuluş. Yerin üstü de çiçek altı da. Rabbimiz hepimize bunu başarmayı lûtfeylesin.

 

ŞAYIPSIZ HİÇ OLUR MU?!

 

Eymür deyince Şayıpsız olmuyor. Onun varlığı da bize ayrı bir güzellik katıyor. Mâlum benim için ayrıca anne köyü. Hem zâten yanımda annem ve dayım da vardı eşiyle. Birlikte güzel bir ziyâret turu yapmış olduk.

 

ÇAMBAŞI'DAN ZARA'YA...

 

Öner Âbilerde eskilerden-yenilerden, yayladan-cenikten, yollarda yaşanan mâceralardan falan konuştuklarımızı, ayrıca dayımın Zara günleri, okuduğu hocalar, her ikisinin eski Çambaşı esnaflarına dâir anlattıkları, daha sonra  teyzemlerle de benzer konularda o günler ekseninde, o günlerin şartları ve gariplikleri bağlaminda konuştuklarımızı hatırlayıp ta yazabilsek neredeyse kitaplık boyuta ulaşır.

Bakınız şöyle bir özetin özeti dokunuş bile ne kadar kelimeye mâloldu.

 

ÖLENLERE RAHMET, KALANLARA ÂFİYET...

 

Rabbimiz adını andığımız cümle geçmişlerimize rahmetiyle muâmele eylesin; hayattakilerimize de din-îman selâmetleri ve sıhhat-âfiyetler üzere hayırlı  uzun ömürler lûtfeylesin. Cümleye sevgiler-saygılar wes'selâm...

 

ASLI BU, FASLI GERİDE!

 

Evet, dünkü köy türü sâdece anneme değil hepimize iyi geldi. Yalnız, yarına intikâl etmesi gereken orijinâllikleri kayıt noktasında kayıtsızız maalesef. Toplumsal karakterimiz bu. Ama inşâllâh âcizâne kısmen de olsa bunları en azından bir yazı konusu yapmak düşüncesindeyim. 

 

BÜYÜK FELÂKETLER, UNUTULMAZ ACILAR...

 

Değerli okurlar. Tabiî büyük bir felâket yaşadık millet olarak. O atmosferden çıkamıyoruz. Çıkmayı edebe mugâyir addediyoruz. Ama hayat devam ediyor. Tıpkı tüm çelik-çocuğunu, yakınlarını kaybedip, bir kazanın önünde, elinde kepçe depremzedelere aş dağıtan, gözümde yaş kalmadı ama ne yapayım, her şey Allâh'tan ve hayat devam ediyor deyip elindeki işe gayret eden ağabeyimiz, amcamız, kardeşimiz gibi.

 

İBRET ÖNCESİ, DEPREM SONRASI...

 

Bir yandan yaralarımızı sararken bir yanda da buralardaki normal hayâtımızı devam ettireceğiz. Onun için iki haftadır hep birebir depremi yazdık. Bugün biraz açıldık ama yine de tam kopamadık. Kopmamaliyiz, kopamayız da. Deprem paylaşımları bitmez, çünkü hikayeler, dramlar, trajediler, yorumlar, teoriler, varsayımlar, fotoğraf ve çekim kareleri bitmez. Asrın felâketi asrın eksen konusu olarak sürer gider.

 

"KEDER DOLU ACI DÜNYÂ..."

 

Nitekim, pazartesi sabahı evden çıktık yürüme hastâneye gidiyorum. Önce yol üzerinde eczâneye bir selâm verdik.

Ayhan hocamız oradaydı. Bir türküde geçtiği gibi, acı dolu bir dünyadayız. Konum ve de durumunuz ne olursa olsun bu kaçınılmaz. Nitekim hocamız, son iki ay diyebileceğimiz zaman zarfında iki kuzenini kaybetti. Birisi daha geçen haftaydı. Allâh CC sabır versin dedik. 

 

GÖLCÜK'TEN ACIYAMAN'A...

 

Konu depreme geldi; bir eğitimci âileden söz etti. 99 depremini yaşamışlar ama onlara bir şey olmamış. Sonraki yıllarda 2 çocuklarını doktor yapmışlar, biri de tıpta okuyormuş. Çocuklar da dönüp dolaşmış âilenin görev yaptığı Adıyaman'a gelmişler. Bu deprem de hep bir aradayken yakalamış onları ve hepsi de vefat etmiş. Allâh CC cümlesine de rahmet eyleyip Efendimiz SAV in komşuluğunda buluşmalarını onlara ihsan ve ikram buyursun. Âmin...

Mesele bu. Sen ne yapsan kaderden kaçılmıyor. Kaçtım zannettiğin şey de kader sonuçta.

 

CIVIL CIVIL BİR TOPLUM...

 

Her neyse, oradan çıktık hastâne yokuşunu tırmanıyoruz. Bir cıvıltılar geldi kulağıma. Doğru ya; deprem sebebiyle iki hafta uzayan ara sonrası bugün okullar açıldı.

Hastâneye vardık; orası da sanki tatil dönüşü gibi ana baba günü. Sorduk; her hafta başı böyle olduğunu belirttiler. 

 

BİR NİNE, DÖNÜYOR YİNE!

 

Randevu saatine daha var. Salonda oturuyoruz. Bir teyze var. 75 üzeri civârı olmalı. Tek başına. Bir şekilde doktorun yanına girdi. Ona röntgen dediler. Çıkar çıkmaz bitişik doktorun kapısını çalıp; " Yavrum röntgen neresi?" diye sordu. "İlerde!" dediler gitti kalabalığın içine doğru kayboldu. 

 

"SEN BUNU YAZARSIN..."

 

Kendim muâyeneden sonra röntgen bölümüne kadar geçtim bulamadım. Biraz da cenâze olduğu, annem de gideceği için vakit darliğindan fazla üzerinde durmadım.

Dönüşte ilaç için eczâneye tekrar uğradığımızda Ayhan Hoca'ya durumu anlattıktan sonra; aslında hastânelerin böyle sâhipsiz hastalara rehberlik etmesi için elemanları olmalı dedim.

 

SİSTEM İLLÂKİ VARDIR?!

 

Ayhan Hoca; sen bunu yazarsın artık dedi. İşte yazıyoruz. 

Bizce, böyle bir sistem illâki vardır; düşünülmemiş olamaz, büyük ihtimâlle işletmede rehâvet sözkonusu. İşin aslını öğrenmek için araştırmak en iyisi. İnşâllâh...

 

ORDU'DAN İSTANBUL'A...

 

Yine depremden kopamıyoruz işte. Faydalı olacağını düşündüğümüz paylaşım, İstanbul Yüksek İslâm'dan arkadaşımız Fahreddin CÖMERT Hoca'dan:

 

KAOS DURUMLARI, NİFAK TOHUMLARI...

 

"Selamün Aleyküm, sevgili dostlarım: Haftanın ilk gününde selamlaşalım istedim. Deprem bölgelerinde artçılar devam ediyor ama, bu konuda çok şey de ortaya çıkıyor. Devlet var gücüyle depremzedeye yardımcı olmaya çalışırken (eksiği ile beraber ) deprem bölgesine giderek veya oturduğu yerden halkın arasına nifak tohumları saçmaya gayret eden, siyasi rant peşinde koşan, hırsız, arsız, bütün densizler de belli oldu."

 

LÂLELİ, BAYAZIT; KİMİ İYİ, KİMİ ZIT!

 

           1980 li yıllarda SSCB dağıldıktan sonra özgürlüğüne kavuşan bu ülkelerin vatandaşları İstanbul'dan iyi alış veriş yapmışlardı. LALELİ ve BAYAZIT semtleri bunun öncülüğünü yapmışlardı da dürüst esnafın yanında, sahtekar ihracatçıları da duyduk. 1985 ten sonra ihracat yapanlara pirim veriyordu Devlet. Adam bu pirimi almak için kutulara doldurulmuş soba odunlarını gözlerimle gördüm."

 

SÂDECE MÜTÂHİT Mİ ACABÂ?

 

             Gelelim deprem bölgesine. Bir kısım inşaat sorumluları yakalandı içerde hesap verecekler tamam. İki örnek verecem: Mütait 1: Bu Mütait bir bina yapmış. Binayı sahiplerine devretmiş. Binanın altına ANA OKULU açmak istemişler. Her ne sebeble ise direk kesmişler, alan kazanmışlar. 

 

YAZIK, ÇOK YAZIK!

 

Bunu duyan Mütait ilgili mercilere müracat etmiş demişki: Bu binayı ben yaptım lakin ANA OKULU açmak için direk kestiler. Gereğinin yapılmasını diyerek ilgililere bildirmiş. Ne olmuş hiçbir şey olmamış ANA OKULU açılmış."

 

KAHROLSUN SAHTEKÂRLIK!

 

Neticede depremde bina yıkılmış. Bilanço 78 ölü, 30 kayıp, 25 yaralı. nasıl aynı masal gibi değilmi? CAN BUNLAR CAN. BEN DE BU BİNADA OTURAN BİRİSİ OLABİLİRDİM.. YAZIK ÇOK YAZIK. En yüksek sesle diyorum ki: KAHROLSUN SAHTEKARLIK, KAHROLSUN SORUMSUZLUK. Güven duyacağımız bir hayata kavuşma dileği ile herkese selam."

 

"BEDENİMDE DEĞİL RÛHUMDA SIZI!"

 

Değerli dostlar arkadaşımıza teşekkür ettikten sonra ona katkı mâhiyetinde son cümlelerle yazıyı nihayete erdirelim inşâllâh:

 Facebook'ta, dronla yukardan çekilmiş deprem görüntüleri eşliğinde;

"Bedenimde değil rûhumda sızı" türküsü verilmişti. Biz de bu paylaşımı aşağıdaki üst takdimle berâber verdik:

"İNSANI OLDUĞU GİBİ 

BİNÂYI DA AYAKTA TUTAN

HİÇ HESABA KATILMAYIP

KAALE DE ALINMAYAN

RUHMUŞ DEMEKKİ;

İNŞÂLLÂH BUNU BİRAZ DAHA

İDRÂK ETMİŞİZDİR wes'selâm..."

*Son olarak; Ayhan Hocamızla konuşurken şöyle bir söylem de çıktı ortaya. Paylaşırız dedik paylasıyoruz:

 

DERTLER DERS OLMAZSA

HEP DEVAM EDİP GİDER...

 

Rabbimiz milletimize, Ümmet-i Muhammed'e, felaketler helâkete dönüşmeden ders almayı, dünyâda da, âhirette de sevdiklerimizle berâber sonsuz mutluluklara ermeyi nasîp eylesin diyor, aslında Eymür deyince Erzincan depremi akla gelen ve onun köyümüz ve bölgemiz îtibârıyle fiziki eserleri  bulunan günleri de konuşmayı umarak cümleye sevgiler-saygılar sunuyoruz wes'selâm...

 

 

Anasayfa