İnsanlara verilen değer ile maddiyata verilen değer arasındaki dengenin nasıl oluştuğunu kimsenin tam olarak ortaya koyamayacağını düşünüyorum. Kaldı ki, her durum sonsuz farklılık gösteriyor. Her genel ortamda istisnalar bulunuyor. Hangi kıstası getirirsek getirelim ortaya atılan her tezi delik deşil edip paçavraya çevirecek kadar istisna var. Tarihte, yerleşikler ile artık neredeyse bitmiş olan göçerler desek, her iki tarafta da sayısız katliam yapan var. Dinler ve inançları desek, hepsinde baskı ve zulüm var. Dinliler, putperestler ve dinsizleri karşılaştırsak gene öyle. Sözde demokrasiyle yönetilen zengin ülkeler ile diktatörlükler desek, birinciler kendi ülkelerinde nispeten daha az katletse de, yabancı ülkelerde sivilleri katletmekte açık farkla önde geliyor. İnsan ve doğa sevgisi desem, işte burada bir bağlantı olabilir olağandışı olmayan koşullarda, ama bunu da ölçmek olanaksız. Kaldı ki, olağandışı koşulların, insan ve doğa sevgisini anında sildiği durumlar da yok değil. Kısacası para için hayatın hiçe sayılması, çevrenin zehirlenmesi, sağlıksız ürünler, sağlıksız koşullarda çalışma vs. aşırı yaygın. Sadece bir avuç ülkede hayatı koruyan önlemler biraz daha fazla. Bunların ortak özelliği son asırda biraz zenginleşmiş olup, eğitim seviyesinin yükselmiş olması. Bunlar olunca, toplumda örgütlenme, uzlaşma ve koruma nispeten artıyor.
Kendi ülkemize bakalım. Maden kazaları, sellerin oluşması depremler bunlar kader olamaz olmamalı ama maalesef bunları en acı şekilde yaşayan halkımız oluyor neden bizler olanlardan ders almayıp gerekli önlemleri almayız. Afetler olunca nutuklar atılır dersleri aldık gerekli tespitler yapıldı herşey yapılacak denir ama zaman geçtikçe hiç bir şeyin
yapılmadığı neden yapılmadığını sormak bile suç unsuru olabilir oluyor. Aynı kazalar depremler diğer olacak olan ülkelerde olunca çok az zarar ve az insan kaybı ile geçilirken bizde maalesef kara günler yaslar ilan ediliyor. Günümüz dünyasının teknolojisinde bu afetleri önlemek mümkün en az hasarla atlatmak mümkünken kader diye sorumluluktan kaçamayız. Tüm bu kötülüklerin nedeni insan ve doğa sevgisinin eksikliğindeninsana doğaya saygısı sevgisi azalan maddiyat fazla para kazanma hırsı olan toplumlarda daha fazla öne çıkıyor. İşte, böyle bir geçmişten geliyoruz. Mütegallibenin kapısına sığınanın, dışarıda kalana zulmettiği bir toplumun devamıyız. Zihniyet kolay değişmiyor. Bu nedenle iş yasaları ne kadar iyi olursa olsun, uygulanmıyor. Hele imarda inanılmaz çok yönetmeliğimiz var ama kaçak inşaatlar tüm hızıyla sürüyor. Zihniyet değişmedikçe, hayat için titizlenmedikçe, yürekler titremedikçe durum zihniyete bağlı kalır. Kurallar, onları uygulayacak olanların insafsızlığına tabidir. Bu da eğitim, kültür, aile görenekleri, toplum gelenekleri, sosyal örgütlenmeler ve kamu yönetiminin toplamından çıkar. Kamu yönetiminin iyi olması bunu ileri götürebilir ama işte iyi olursa. Yağmayı ve her koşulda çalışmayı meşru gören bir yönetim altında işlerin düzelmesini beklemek kolay değil, ama esas sorun bunun ötesinde, çağdaş değerler yerine kadim değerleri ikame etmek isteyenlerin yarattığı kültür ortamıdır. Değer sistemleri arasındaki çatışma ezeli ve ebedidir. Hayatın kalitesi de bunlara göre değişir. Umarım, umalım bunlardan ders dersler çıkaralım canlarımız sakat kalmasın ölmesin bunları yapmak inanın zor değil yeterki iste...