İslam beş temel esas üzerine bina edilmiştir. Bunlardan biri de zekattır. Zekat, nisap miktarı mala sahip, akıllı ve büluğ çağına ermiş her müminin yerine getirmesi gereken dini bir görevdir.
İslam dininde mâli bir ibadet olan Zekat, Yüce Dinimiz İslâm’ın beş esasından biridir. Zekat vermek dinen zengin olan müslümanlara farzdır.
Zekatını bir müslüman kendini manevi kirlerinden temizler; ahlaklı ve erdemli olma yolunda mesafe kateder.
Kur’an-ı Kerim’in 26 yerinde namaz ile birlikte, 6 yerinde müstekil olarak zekattan bahsedilmiştir.
Rabbimizin “zekat veriniz”� emrini yerine getiren müminler, yüce Allah’ın sevgisini, mal ve servet sevgisinden daha üstün tuttmuş olurlar.
Zekat, fakirlere, zenginlerin malından Yüce Allah’ın ayırdığı bir haktır. Kur’an-ı Kerîm’de: “Zenginlerin mallarında, yardım isteyen ve iffetinden dolayı isteyemeyip mahrum olanlar için bir hak vardır”�(Zariyat 51, 19) buyurulmaktadır.
Zekat veren, hak sahibine hakkını ödemekle hem Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanır hem de malın hesap ve azap endişesinden kurtulur. Zira zekatı verilmeyen mal, kıyamet günü Yüce Allah’ın huzurunda utanmayı ve büyük bir vebali gerektirir. Bu sebeple mü’min, gönüllü ödeme ile zekâtını hiç bir maddî karşılık beklemeden vermelidir. Şükrü yerine getirilen malda da bereket olur. Yüce Allah, zekatını veren kişiye, mükafatını dünya ve âhirette kat kat fazlasıyla karşılığını vereceğini şu ayetlerle belirtmektedir: “..Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir..”(Sebe 34, 39)
Para, mal-mülk hepsi gelip geçicidir, Yüce Mevlanın bir emanetidir. Allah-u Teala nimetlerini vermekle kuluna nasıl iyilikte bulunmuşsa, müminden de bu nimetlerin bir şükrü olarak ihtiyaç sahiplerine vermesini beklemektedir. Üstelik zekat ile tasadduk ederken faizin tam tersine olarak malın nasıl bereketlendiğini Allah-u Teala Rum Suresi 39. ayette şöyle gözler önüne sermektedir: “İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekata gelince, işte zekat veren o kimseler, evet onlar, sevaplarını ve mallarını kat kat arttıranlardır.”(Rum 30/39)
Görüldüğü gibi zekatla, vererek almanın, aslında cebimizden eksiliyor gibi görünse de tasadduk ettikçe kazanmanın hazzına ve huzuruna erilir.Zekatı verilmeyen mal ise dünyada yokluğa ahirette ise azaba sebep olur. Birgün bir kadın ile kızı Peygamber (sav)’in yanına gelmişti. Kızın kolunda altından iki kalın bilezik vardı. Peygamberimiz kadına “Bunların zekatını verdin mi?” diye sordu. Kadın “Hayır!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) “Kıyamet günü Allah’ın bunları sana ateşten iki bilezik yapması hiç hoşuna gidermi!“ diye buyurarak ahiret boyutunu ortaya koydu.(Kütüb-ü Sitte, c.7 s.363)
“Mü’minlerin mallarından zekat al ki, onunla kendilerini arındırmış ve mallarını bereketlendirmiş olursun”� (Tevbe 9, 103) mealindeki âyet-i kerîmede işaret edildiği üzere, insandaki hırs ve cimrilik gibi kötü huyları gidererek; yerlerine cömertlik, iyilik, yardım ve hayırseverlik gibi güzel huyları yerleştirir. İnsanı iyilik yapmaya alıştırır ve merhamet duygusunu geliştirir. Zekat sosyal adaletin sağlanmasında çok büyük katkısı olan bir ibadettir. Çünkü Zekat, zengin ile fakir arasındaki uçurumun ortadan kalkmasına, yoksulluğun azalmasına, nimetlerin âdil paylaşımına, sosyal adalet ve dayanışmaya katkı sağlar. İşte bundan dolayıladır ki, zekat müessesesi, son derece önemli bir sosyal güvenlik kurumudur.
O halde aziz mü’minler !
Yüce Allah’ın rızasını kazanmak, huzurlu olabilmek için malımızın zekatını, gösterişten uzak bir şekilde hak sahiplerinin onurunu zedelemeden verelim. Bunun için, en güzel olanı, zeka,t bir kurum tarafından dağıtılmalıdır. Çünkü, zekat İslam tarihinde toplumsal bir ibadet olarak ele alınmıştır ve zekatın, bir organize tarafından dağıtılması ibadetin ruhuna en uygun olanıdır. Böylece sosyal müesseseler desteklenir, ihtiyaç sahiplerinin yüzleri güler.
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.(Bakara 2, 261)
Zekât verilnesi gerekenler maddeler halinde sıralanmıştır.
Altının zekâtı Hadislerde belirlenen nisap miktarları şöyle sıralanabilir: 80,18 gr. altın veya bunun tutarında para veya ticaret malı; 40 koyun veya keçi, 30 sığır, 5 deve. Nisap miktarının belirlenmesinde kullanılan bu malların, o dönemin en yaygın zenginlik aracı olduğu açıktır.
Gümüşün zekatı peygamber (SAV) 5 ukiye yani 200 dirhemden az olan gümüşün zekat yükümlülüğünün olmadığını söylemiştir. Başka bir rivayete göre para ya da külçe halindeki gümüşün zekat nishabı 200 dirhem nisbeti ise 1/40 olarak belirtilmiştir.
Büyük ve küçükbaş hayvanların zekâtı şöyledir;
Peygamber (sav), efendimiz sahabe ve tabli dönemlerinde hayvanlar içerisinden deve, sığır ve koyunlar için zekat alınmıştır. Deve nisabı, 5 deve, koyununki 40 koyun, sığır nisabı ise 30 sığır olarak belirlenmiştir.Hayvanların zekatı, kendi cinsinden verilebileceği gibi, değerleri üzerinden para olarak da verilebilir (Bkz. Kâsânî, Bedâî', II, 41). Ancak fakirin yararına olanı tercih etmek daha uygundur.
Ticari mallardan, madenlerden, hayvanlardan zekât vermek farz olduğu gibi tarım ürünlerinden de zekât vermek farzdır.
Peki fındığın zekâtına gelince buraya dikkat çekmek istiyorum!
Mahsullerden verilen zekâta ondabir (10/100) anlamına gelen öşür denilmektedir.
Cenabı hak Konu ile ilgili Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır.Kazandıklarınız ve sizi için çıkardığımız toprak ürünlerinin temizlerinden Allah yolunda harcayın” (Bakara 2/267) ”Hasat günü hakkını verin.” (En’âm 6/41)
Hz. Peygamber (s.a.v) de;“Gökyüzünün suladığında öşür vardır.” (Buhari, Zekât, 55) Diğer hadislerinde “Yağmur ve nehir sularıyla sulanan toprak mahsullerinde onda bir; kova ile sulananlarda ise yirmide bir öşür gerekir.” (Buhârî, Zekât, 55) buyurmuşlardır.
Ebû Hanîfe (rh.a)’ye göre “Verim alma düşüncesiyle ekilen, dikilen her bitkide öşür vardır.” (Serahsi, Mebsût, III/1) Bu nedenle fındık da dahil olmak üzere ürün almak maksatlı elde edilen bütün mahsuller zekâta tabidir.
Ebû Yusuf ve İmam Muhammed (Rh.a) “Beş veskten aşağısına zekât yoktur” (Buhâri, Zekât, 32) hadisinden hareketle veskle ölçülen buğday, arpa gibi ürünlerden 653 kilograma yada bu değere ulaşmayan diğer ürünler için zekât verilmeyeceğini ifade etmişlerdir.
Yukarıda verilen bilgilerden hareketle Fındığin zekâta tabi olması için öncelikle yetiştirilmesi amacıyla yapılan gübreleme, ilaçlama, mazot işçilik masrafları(amele) vb. ekstra masraflar çıkarıldıktan sonra elde kalan fındığın -her ne kadar farklı görüşler bulunmakla birlikte- nisaba yani 653 kğ. buğday değerine ulaşması gerekmektedir
Hadisi şeriflerden anlaşıldığı üzere tarladan çıkan ve nisaba ulaşan tüm ürünler için kural olarak iki şekilde zekât verilebilmektedir:
1. Yetiştirilmesi sırasında emek ve masraf sarf edilmeden elde edilen ürünlerden onda bir (1/10-yüzde on) oranında öşür/zekât verilir.
2. Yetiştirilmesi sırasında sulama olmasa bile, gübreleme, ilaçlama, altını temizleme, mazot vb. ekstra masraflar yapılarak elde edilen ürünlerden yirmide bir (1/20-yüzde beş) oranında öşür/zekât verilir.
O halde fındık hasadımızdan sonra, zekâta tabi olup olmadığımızı öğrenmek amacıyla öncelikle; fındık üretimi için yaptığımız masrafları elde ettiğimiz fındık gelirimizden düşelim. Geriye 653 kg. buğday değerinde fındığımız kalmışsa nisab miktarına ulaştığımız için zekât vermemiz gerektiğini bilelim.
Bu hesap nasıl yapılır birde buaya gözatalim!
Mesala elimizde 653 kilo fındık var bunu kaç liradan satmışsak onunla çarpmamız gerekiyor
Mesala 653*54=35.262 ₺ yapmaktadır.
Zekâtımızı; hesap ederken ya fındığımızdan tüm masraflarımızı düştükten sonra geriye kalanından ondabirini (1/10-yüzde on) zekâtımız olarak verelim.
Ya da masraflarımızı hesaplamada güçlük yaşarsak, o zaman da tüm masraflarımızı gelirimizden düşmeden, toplam fındığımızın yirmidebirini (1/20-yüzde beş) zekâtımız olarak verelim.
Diğer tarım ürünlerinin zekâtı da aynı biçimde hesaplanabilecektir.
Zekat verilemeyecek şahıslar şunlardır. Bakmakla yükümlü olduğumuz ana, baba, dede, ninemize (usûl); bizden dünyaya gelen kız, oğul ve onlardan dünyaya gelen torunlara (füru); bizimle hayatı üstlenen eşimize veremeyeceğimizi bizlere Kur'an da belirtmiştir.
Zekâtlarımızı kimlere verebiliriz!
Burda sekiz sınıf insan vardır,şu şekilde Rabbimiz bizlere kur-an-ı kerim Tevbe suresinin/9.60- ayetinde bizlere bildirmiştir. Sadakalar (Zekâtlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât memurları, kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Zekat İslam’ın gönül köprüsüdür. Zekat zenginle fakiri buluşturan, birbirine bağlayan, sınıf farklarını ortadan kaldıran, kardeşlik bağlarını sağlamlaştıran, manevi değeri üst düzey olan bir ibadettir. Ancak Zekatı verirken de çok dikkat etmek gerekir. İncitmeden, başa kakmadan, kalpten, can-ı gönülden, ibadet ruhuyla, seve-seve ve mükafatını yalnızca Allah’tan bekleyerek vermelidir. Yüce Rabbimiz Ensar’ı Kur’an-ı Kerimde, karşılık beklemeden vermelerinden dolayı şöyle methedmektedir: “Onların verdiklerinden dolayı kalplerinde en ufak bir rahatsızlığın olmadığını”(Haşr 59/9) “Mallarını Allah yolunda harcayıp ta arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler varya işte onların Allah katında has mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir.”buyruluyor. Sevgili Peygamberimiz hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde Allah’ın özel misafirlerini sayarken, sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek kadar gizli verenleri de sayıyor.(kutubissitte c13 s 86)
Rabbim fındık hasadınızı kazasız belasız bir şekilde bitirmeyi nasip eylesin. Bol bereketli kazançlar nasip eylesin.. (Âmin)
Not: Ordu il müftülüğünün zekat.hakkındaki görüşleri baz alınmıştır