AKLIMIZA GELMEYENLER BAŞIMIZA GELDİ

Ersin ERDOĞAN2022-08-08 07:51:38

Kısa olsun diye başlanılan her yazı, dert doğru anlaşılsın, hatta “Allah akıl fikir versin” diye dua ettiğimiz cıbbancılar anlayabilsin diye detaylandırılınca maalesef yine uzun oluyor. Görünen o ki bir türlü de anlaşılamıyor...

Sorun yazanda mı yoksa cıbbancıda mı” diye sorgulayışın cevabını yüzyıllar önce Mevlana Celaleddin-i Rûmî Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır” diyerek vermiş zaten.

Durum buysa elden ne gelir ki? Üstelik “Herkes yazdıklarından sorumludur, cıbbancının ne anladığından değil.”

Hem, çok konuşup çok yazandan değil boş konuşup boş yazandan sıkılır insan. En çok da hiçbir konuda zerrece altyapısı, tek bir işe yarar yazısı, haberi, paylaşımı, yorumu olmadan ayar verenlerden rahatsız olur.

Kırk satır mı, kırk katır mı?” diye sorulduğunda satırı değil katırı tercih eden cıbbancı, satır ile katır arasındaki ironik farkı (!) anlayamıyorsa yazan ne yapsın?

Gelelim konumuza…  

Her söze her olaya her tartışmaya ve her olumsuzluğa dikkatlice baktığınızda ideolojik zannedilen ama aslında devletin nimetlerinden faydalananlar ile faydalanamayanlar olarak kutuplaştırılmış taraflar arasında büyük bir çekişme yaşanıyor.

Bir taraf kazanımlarını kaybetme korkusuyla saflarını tahkim ederken diğer taraf bu durumun adil ve eşit olmasını sağlama mücadelesi veriyor. Adalet ve eşitliğin bir türlü sağlanamaması, devletin ve siyasetin kurumlarına karşı toplumda büyük bir güvensizlik oluşturuyor.  

Gün geçtikçe zorlaşan yaşam şartları karşısında söz ve vaat vermekten veya gerçekleri saptırmaktan başka hiçbir şeyin yapılamaması, kendisini “yolunmuş tavuk” gibi hisseden insanların “belki düzelir” beklentilerini de yıkıp yerle yeksan ediyor.

Bu duruma gelinmesine duyulan tepkileri yansıtan anketlerdeki göstergeler istikrarlı bir şekilde aleyhe değişip palyatif çözümler de fayda etmeyince ve elden başka bir şey de gelmeyince, toplumda “düzeltirse yine bunlar düzeltir” algısı yaratılmaya başlandı.

Oysa vatandaşın feryadına ve eleştirilerine kulak vermeden, yanlışta ısrar ve inattan vazgeçilmeden, analitik[1] düşünme yaklaşımı benimsenmeden ve aklıselime dönülmeden kimseyi ikna etmek mümkün görünmüyor.

Bilimde ve literatürde olmayan, safsata[2] ve dogmalar[3] ile içi doldurularak uygulamaya konulan siyasi rejimler ve ekonomik modellerin sonucu maalesef böyle oluyor.

Geldiğimiz noktada, hep alay edilerek eleştirilen ekmek karnesi, yağ ve tüp kuyruğu gibi olumsuzlukların kat be kat fazlasına şahit olunca geçmişin her kurumunu her kavramını mumla arar olduk.

2nci dünya savaşı şartlarında bile karne ile de olsa ekmeğini alabilen, yağ ve tüp kuyruklarına cebindeki paranın hesabını yapmadan girebilen o dönemin vatandaşı ile günümüz vatandaşını karşılaştırmak mümkün değil.

Şimdi ekmek var, yağ var, tüp var, her şey var” diye yapılan öğünmeler de bir anlam taşımıyor artık.  Her şey öylesine pahalı ki kuyruklar bulmak için değil ucuz ekmek, ucuz yağ, ucuz et gibi gıda ürünleri alabilmek için oluşuyor. Müze gibi sadece seyredilip gezilen mağazalar tıklım tıklım mal dolu ama kapılarında Arap, Bulgar ve Gürcistanlı turistler hariç ne kuyruk ne de vatandaş var.

Yaşam şartlarının zorluğu yüzünden; kimyamız bozuldu, umutlarımız yıkıldı, hayallerimiz çalındı. Aklımıza gelmeyenler başımıza geldi.

O kadar çok yanlış var ki yapılan her 1 doğru için 3 yanlışı silsek de doğrular yanlışlara yetmedi. Yetemedi! Ülke tarihinin en ilginç en hayalci en yanlış en saçma ve en mağdur eden ilklerini yaşadık.

Kırk katırı tercih edenler için kırk satırda yazabildiğimiz bunlar gibi:

1.     Ne olduğu bilinmeyen, bir türlü açıklanmayan Kutlu Dava

2.     Verilen oya göre muamele yapan Rûz-i Mahşer

3.     Hakaret, küfür, aşağılama ve tehdidi sıradanlaştıran Çirkin Siyaset Üslubu

4.     Cemaat diye masumlaştırılan, dernek diye resmileştirilen Paralel Dinler

5.     İktidarı kandırmış, devlete sızmış, darbeye kalkışmış Paralel Dinciler

6.     Kim oldukları söylenmeyen, her olumsuzluğun günah keçisi Dış Mihraklar

7.     Sana başka bana başka uygulanan Çifte Standartlar

8.     Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu” diye tekrar edilen Seçim

9.     Seçimi kaybedince “Çok basit çünkü çaldılar” diyen Siyasetçi

10.  Zengini daha zengin fakiri daha fakir eden bilimdışı Yeni Ekonomi Modeli

11.  Devletin hazinesini bir avuç zengine soyduran Kur Korumalı Mevduat

12.  Yedi düvele yeterken, kendine yetemeyecek hale getirilen Tarım

13.  Ayda 650 TL ile geçinmeye mahkûm edilen Vatandaş

14.  Halkı “açız, aç” diye bağırtan Yetersiz Beslenme

15.  Ekonomi büyürken artan İşsizlik

16.  177 milyar doları aşan İthalat, 52 milyar doları aşan Dış Ticaret Açığı

17.  Yıllık yüzde 176 olmuş reel Enflasyon

18.  Bağımsızlığını kaybedip siyasallaşan Merkez Bankası

19.  Kredi çok pahalı alamıyoruz” diyen sanayiciye “Alma abi” diyen MB Başkanı.

20.  Ev alamayan, kirasını ödeyemeyen halkın Barınma Krizi

21.  Acınası Yoksulluk, Azgın Yolsuzluk, Keyfi Yasaklar

22.  Hain soğan, Terörist patates, Dilim karpuz, Çıkma domates, Çöpten sebze…

23.  Askıda ekmek, Bayat ekmek, Dünkü simit, Dünkü poğaça…

24.  Yarım dolu tüp, Boş tost, Boş dürüm, Boş baklava…

25.  Pahalılıktan şikâyet edenlere “Fiyatları tayin eden Allah’tır” diyen DİB

26.  Yolcusuz yolcu garantili Havaalanı

27.  Araç geçmeyen geçiş garantili Köprü

28.  Şehir dışında hasta garantili Şehir Hastanesi

29.  Randevu alınamayan Devlet Hastanesi

30.  Bina kirasını ödeyemeyen Aile Hekimliği

31.  Sövülen, dövülen, öldürülen, ülkesini terk eden Doktor

32.  Sövülen, dövülen, öldürülen ama bir türlü korunamayan Kadın

33.  Barajsız girilebilen, mezunu iş bulamayan, akademisyensiz Üniversite

34.  İşsiz görünmesin bir yerde otursun çay içip kek yesin diye Millet Kıraathanesi

35.  Millet yatıp yuvarlansın diye doğa harikası Salda gölüne Millet Bahçesi

36.  Kullanılamasın diye ATATÜRK Havaalanı pistinin ucuna Pandemi Hastanesi

37.  “İşi bitti” denilen ATATÜRK Havaalanı pistinin üstüne Millet Bahçesi

38.  Kişiye gönderilmeden, gönderilmiş gibi hükmü olan E-Tebligat[4]

39.  1 TL borç için, 1 Milyon TL’lik mala ve paraya konulan keyfi E-Haciz

40.  Lozan’ın gizli maddeleri, Jelibon rezervi, uzaya Astronot, Ay’a Sert İniş

Çok daha fazlası var ama kırk satıra ancak bu kadarını sığdırabildik. Gerçi uzun da olsa fark etmezdi hani. Derdi yazmayı dert etmezdik yine de. Yeter ki “Kellim kellim la yenfağ[5]  dedirtmeyin bize.

Yine uzun oldu derseniz, hatayı çok yazanda değil çok dert çıkaranda arayın.



[1] Analitik düşünme, bir problemin çözümünü tümden gelerek bulma sistemine dayanır. Problemi alt başlıklara ayırarak, küçük parçalara bölerek sınıflandırmak ve her bir parça üzerinde çalışma yaparak asıl sorunu çözmeye çalışmak anlamını taşıyan bir yaklaşımdır. AB projeleri de hazırlanırken bu analiz ve çözümleme yaklaşımı kullanılır.

[2] Boş, temelsiz, asılsız söz.

[3] Doğruluğu deneyden geçirilmeden, sınanmadan kabul edilen, olduğu gibi benimsenen ve bir öğretinin ya da ülkünün dayanağı yapılan sav. Doğru diye öne sürülen öğreti, algı.

[4] Özellikle vergi daireleri tarafından yapılan ve büyük bir zulüm haline getirilen bu uygulamadan mağdur olmuş milyonlarca insan var. Sonraki yazılarımdan biri bu konuda olacak.

[5] Arapça bir deyimdir. "Konuş, konuş, faydasız" anlamına gelir.

Anasayfa