(Dünden devam)
Yanlış 3: “Türkiye’de bütün ailelerin, her gelir grubundan ailelerin kapısında otomobili var, çocukları okuyor. Netice itibarıyla hepimiz bireysel hayatımızdan bunu hissedebiliriz.”
Gerçek 3: Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından "Milli Eğitim İstatistikleri-Örgün Eğitim 2020-2021" verilerine göre:[1]
Öğrencilerin 16 milyon 775 bin 338’i devlet okullarında, 1 milyon 310 bin 605'i ise özel öğretim kurumlarında eğitim görüyormuş.
Yani öğrencilerin yaklaşık yüzde 92’si devlet, yüzde 8’i ise özel okullarda eğitim görüyor.
Devlet okullarında 593 bin 632, özel okullarda 138 bin 749 derslik bulunuyormuş.
Yani örgün eğitim veren devlet okullarındaki her bir derslikte (15.194.574/593.632=) 25,6 öğrenci, özel okullardaki her bir derslikte ise (1.310.605/138.749=) 9,4 öğrenci eğitim görebiliyormuş.
Aşağıda linkini verdiğim bakanlığın web sayfasında çok daha ilginç ve sarsıcı ama gerçek diğer verilere de bakmanızı öneririm.
Şimdi bakanın açıklamasını sadece bu iki koşul üzerinden ele alınca, gerçekte çocukları okuyan aileler, geniş olanaklara sahip özel okullarda okuyan çocukların zengin aileleridir.
Diğerleri ise kısıtlı olanaklarda ki devlet okullarında, tıkış tıkış dolu dersliklerde, yeterli ve düzenli beslenemeden, düzgün bir ortamda barınamadan eğitim gören, mezun olduklarında iş bulamayan çocukların azı orta çoğu yoksul sınıfın aileleridir.
Netice itibarıyla hepimiz bu gerçekleri bireysel hayatımızdan hissediyoruz. Ama açıklamalardaki göstergeleri hissedemiyoruz.
Refaha ermeden rakamlara bakıp refah içindeymişiz gibi yaratılmaya çalışılan algılarla, yazılan yanlış hikâyelerle kandırılmaya çalışılıyoruz.
Gerçek ise ceplerdeki para, kaynayan tencerelerdeki gıda ve yüzlerdeki mutsuz ifadelerdir.
Gerisi lafügüzaftır.[2]
Gelelim her ailenin (!) kapısındaki otomobile…
TÜİK’in “Motorlu Kara Taşıtları Nisan 2022” verilerine göre[3] Türkiye'de hususi ve ticari olmak üzere kayıtlı toplam 25 milyon 594 bin 663 taşıt varmış.
Bunların yüzde 54,2'si otomobil, 16,3'ü kamyonet, 15'i motosiklet, 8'i traktör, 3,5'i kamyon, 1,9'u minibüs, 0,8'i otobüs ve 0,3'ü özel amaçlı taşıtlarmış.
Yani ülkede toplam 13 milyon 872 bin 307 hususi otomobil varmış.
Türkiye de 25 milyon 696 bin 594 aile olduğuna göre (otomobil sayısı 13.872.307/Aile sayısı 25.696.594=0,54) demek ki her ailenin kapısında bir değil yarım (!) otomobil varmış.
Yani her iki aileden sadece birinin kapısında hususi otomobil var demektir bu. Göstergeden elde edilen gerçek bilgi budur.
Bu ülkede kapısının önünde kendisine, eşine, kızına, oğluna ait 4 hususi otomobili olan aileler de var, kapısında bisikleti, cebinde dolmuşa binecek parası bile olmayanlar da var.
Ciddi bir araştırma yapılarak, kaç ailenin kapısında kaçar tane hususi otomobil var ve kaç ailenin kapısında hiç araba yok tespit edilip öyle paylaşılmalı gerçek veriler.
O zaman görür ve anlarız her ailenin kapısında otomobil olup olmadığını.
Artık övünmek için göstergelere değil, gerçeklere bakılmalıdır.
Her ailenin kapsısında hususi otomobil var demekle gerçeği değiştiremezsiniz.
Ama yine de bir bakan “her kapıda otomobil var” demişse eğer insanlar bunu ciddiye almalı ve hemen kapılarının önünü kontrol etmelidir.
Demek ki değerli köşedaşım, sevgili kardeşim Erol Karaer de böyle yapmış. Hemen kapısının önüne bakmış ve arabasını göremeyince haklı olarak “Benim arabam nerede” diye sormuş.
“Benim arabamı çalan getirsin yoksa kötü konuşurum” diye de eklemiş.
Erol’un, aslında kendi payına düşen kişibaşı milli gelirin kimin cebine girdiğini, yarım arabasının nerede ve kimin kapısında olduğunu gayet iyi bildiğinden ve ironi yaptığından eminim.
Erol da biliyor ki;
Mevcut ekonomik ve siyasi sistem, Erol’un hakkı olan milli gelir payını ballı kaymaklı gelir garantili ihaleler üzerinden her alanda ülkenin köşe başlarını tutmuş, hakkı olandan çok daha fazlasını alan, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen, işinde liyakatsiz ama kurnazlıkta liyakatli yandaşına aktarmış.
Yandaş da Erol gibi milyonlarcasının hakkını cebine atarak bir değil birkaç araba almış. Haliyle Erol’un ‘yarım arabası’ da o yandaşın kapısının önündedir.
Artık Erol kötü mü konuşur, gidip yakasına mı yapışır, arabanın yarısını kesip alır mı onu bilemem.
Ama ne dese ne yapsa haklıdır ve hakkıdır.
Oysa Erol’un yerinde bir yandaş olsaydı, Erol’un kapısına kolluk kuvvetleri ile gider, Erol’u hırsızlık yapmaktan tutuklatıp hapse attırır, arabasının tamamını alır, evine el koyar eşyalarını da kamyona yükler götürürdü. Geride kalan soyuna sopuna da yaşama hakkı bile vermezdi.
Çok şükür ki ne Erol yandaştır, ne de yandaş Erol’dur…
Evinin önünde arabası olmasa da içinde insan, özünde hak ve vicdan vardır.
Elini sallasa elli araba emrine amadedir.
Sanal âlemde yaşayan cıbbancıları bilemeyiz ama gerçeğin içinde yaşayan insanlar için Kişibaşı Milli Gelirdeki eşitsizliğin ve Refah Dağılımındaki adaletsizliğin en yalın anlatılış ve hissedilen şekli budur.
Yine de övünmeye devam edeceklerse eğer, mevcut ekonomik ve siyasi sistemleri ile yarattıkları adaletsizlik ve eşitsizlik ile övünsünler.
Bundan daha kötüsünü kimse başaramazdı zaten…
[1] https://www.aa.com.tr/tr/egitim/meb-egitim-ogretim-istatistiklerini-acikladi/2361308#:~:text=%C3%96rg%C3%BCn%20e%C4%9Fitimdeki%20%C3%B6%C4%9Frencilerin%201%20milyon,bin%20602'si%20orta%C3%B6%C4%9Fretimde%20bulunuyor
[2] “Laf-ı güzaf” yazımı yanlıştır. TDK ya göre Türkçe metinlerde doğru yazım biçimi “lafügüzaf ”tır. Bu Farsça niteleme, “anlamsız, gereksiz, boş söz” anlamına geliyor. “Lakırdı” karşılığı olarak da kullanılır. https://www.birgun.net/haber/laf-i-guzaf-lafuguzaftir-277589: