Köşe yazmak benim gibi amatörler için ciddi bir emek ve zaman ister. Sürekli okumak, araştırmak, kaynakları bulmak, karşılaştırmak, analiz yapmak ve yazı üretmek zor ve yorucudur.
Çünkü her bir kelimeyi cümledeki yerine koyarken defalarca düşünmek, yerini veya kelimeyi defalarca değiştirmek, kastı aşmaması, yanlış anlaşılıp yanlış algı ve anlamaya sebep olmaması için çok özen göstermek gereklidir.
Yine de bir beşer olarak bazen şaşıp dilbilgisi veya maddi hatalar yapma ihtimalimiz de var. Ama tek bir kelime dahi olsun yalan ve yanıltıcı bilgi yazmama, ciddi kaynaklara dayanmayan tek bir veri paylaşmama ve algı oluşturacak manipülasyonlara ise asla tenezzül etmeme mecburiyetimiz var.
Gerektiğinde uzun, sert, sarsıcı ve sorgulayıcı üslup ile yazabiliriz ama hiç kimseye haksızlık yapmaz, iftira atmaz, hakaret ve çirkin benzetme dilini ise asla kullanmaz, kesinlikle halkın derdi ile dertlenmeyenler ile aynı tarafta durmaz aynı kafada olmayız.
Bu yüzden de düşündüklerimizi ve eleştirilerimizi özgürce ifade ederken kimseden de çıkacak olan sansür yasasından da korkmayız.
Ama ister profesyonelce isterse amatörce olsun, bir sorumluluk üstlenilmiş ve “Yazacağım” diye söz verilmişse eğer, o zaman bu iş ya ciddiye alınıp gerektiği gibi yapılır ya da hiç yapılmaz. Zorla asla yapılmaz.
Sözler yayından fırlamış ok gibidir. Ağızdan bir kere çıktı mı bir daha geri döndüremezsiniz. Bu nedenle konuşmaktan daha iyidir yazmak. Çünkü yanlış yazdığını, geri alabileceğin “backspace-Geri al” veya silebileceğin “delete-sil” tuşları elinin altında emrine amadedir. Hayat sigortandır!
Evet, köşe yazarlığı saygın bir iştir. Ama saygınlık kazanmaya niyet ederek yola çıkanların bu yolda rezil olarak geri dönme riski de vardır. Eleştirdiğim türde yazıları okuyup “Aaaaa olay buysa ben de köşe yazarı olabilirim” diyenlere yanlış örnek olup köşe yazanları çoğaltma riski de var.
Bunca eleştirim insanların kapasitelerine değil, anlamsız korkularına, göbek bağlarına, eleştiriye ve öğrenmeye kapalı olmalarınadır. Korkularını bırakabilir, göbek bağlarını kesebilir, eleştirileri saygı ile karşılayabilir ve aklını öğrenmeye açabilirse eğer mevcut kapasiteler ile önemli ve etkili köşe yazarı olabilmenin önünde hiçbir engel yoktur.
Aksi halde gelişmek zordur. Olunduğu yerde, yerinde sayılır…
Şahsen, hayatım boyunca bilmediğim hiçbir şeyden utanmadım. Utandıysam eğer öğrenmediklerimdendir. Bu yüzden hemen her yazımda “öğrenmenin” kıymetini ve gerekliliğini aklım yettiğince vurgulamaya çalıştım.
Okuyucuların gazetecilerden olduğu kadar köşe yazarlarından da beklentileri var. Geneli düşüncelerini ifade edebilecekleri ortam veya mecralar bulamazlar. Ama düşüncelerinin köşe yazarları tarafından dile getirildiğini gördüklerinde rahatlar, mutlu olur ve umutla dolarlar. Bu yüzden köşe yazarları da gazeteciler kadar değerli ve basının vazgeçilmezleridir.
Ancak hiçbir şeyin gerçekte normal olmadığı ama anormalin normalmiş gibi sıradanlaştığı bu ülkede köşe yazmak değil, köşe yazarı olmak çok zordur.
Özellikle hakkaniyetle uygulanacağına inanmadığım dezenformasyon yasası yürürlüğe girdikten sonra bu iş daha da zorlaşacaktır.
Pes edip bırakanlar olacak ama devam edeceklerin zekâ seviyeleri, yetenekleri ve kapasiteleri ile tüm engellemeleri nasıl aşacaklarını, kendilerini köşe yazarlarından daha akıllı zanneden bu yasanın mucitleri görecektir.
İlla ki gazeteci olacağım, köşe yazacağım, birilerine yaranacağım, çıkar sağlayacağım diye kalemini satmayan, çiçek, böcek, ağaç, orman, yıkama, yağlama, ısmarlama yazılar yazmayan, düşüncelerini korkmadan paylaşan, insan haklarının ve refahının ısrarlı savunucuları, Erol Karaer, Nevzat Akata ve Osman Şahin gibi yerel basının kıdemli emekçilerine uygulanan anayasaya aykırı olduğu iddia edilen baskıların, sansür yasası çıktıktan sonra artması muhtemeldir.
Bu nedenle, sözde değil gerçekte, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olacağı güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ile yönetileceğimiz güne kadar, bu süreci kazasız belasız huzur içinde geçirmek en akılcı davranış olacaktır.
Özellikle haber ve köşe yazılarında verilecek bilgilerin doğru ve resmî, yorumların ve eleştirilerin hakkaniyetli, benzetmelerin insanî, dilin nazik ve saygılı, kin ve nefret içermeyen, iddiaların ise yalansız, yanıltmayan ve tahrik etmeyen olmasına çok dikkat etmek gerekiyor.
Velhasıl, korkmadan, bıkıp usanmadan, toplumun derdi ile dertlenen, halkın nefes alanı olan içeriklerle yazmaya devam etmek, en başta düşünce ve ifade özgürlüklerimiz olmak üzere tüm demokratik haklarımızı kullanmaktan asla vaz geçmeyeceğimizin ve ısrarcı olacağımızın anlaşılması için çok değerlidir.