Köşe Yazarı, bir köşesini işgal ettiği mecrada, gündeme ilişkin veya okuyucusunu ilgilendiren her konuda (Bilim, sağlık, psikoloji, sosyoloji, mizah, mutfak, spor, siyaset, sanat, ekonomi, seyahat, magazin vb.) kendi görüş ve düşüncelerini, katıldıklarını, katılmadıklarını, gerçek ve doğru bilgileri, incelemelerini, yorumlarını, dikkat çekmek istediklerini, sorgulamalarını ve eleştirilerini yazan kişidir.
Köşe Yazarı, her şeyden önce, gazetecilik etik kurallarına uyar. Ismarlama yazılar yazmaz. Okuyucusunu yakından veya uzaktan zerre kadar ilgilendirmeyen, konuları tercih etmez. Güvenilirliği şüpheli kaynaklardan aldığı bilgileri köşesine taşımaz.
Demokrasiye ve özellikle ifade özgürlüğüne sahip çıkar. Anti-demokratik baskıları tanımaz, karşı çıkar ve korkmaz. Dezavantajlı grupların ve sınıfların haklarını sorgular ve korur ama çıkar gruplarına hizmet etmez. Mensubu olduğu medya organını kişisel hırsları ya da çıkarları için kullanmaz.
Yazısının yayınlanacağı platformun haber politikasına bağlı kalmak zorunda değildir. Kimseye yaranmak zorunda hiç değildir. Hakaret, tehdit, aşağılama ve çirkin benzetme dilini ise asla kullanmaz.
“Köşe Yazan” da “Köşe Yazıları” da her zaman eleştiriye açıktır. Olmalıdır da…
Bir köşe yazısı eleştiri, bilgi, analiz ve yorum içermiyorsa, gündeme ve topluma ilişkin değilse, sorgulamıyorsa, okuyucusunun nefes alanı olamamışsa, ana fikri, mesajı ve amacı belli değilse, işgal ettiği köşede yapılan kâğıt ve mürekkep israfından başka bir şey değildir. Çöptür!
Ve eleştirilmeyi hak etmiştir. Yazanı da köşe yazarı değil, “Köşenin işgal edenidir”.
Günümüzde eleştirel köşe yazanlar, okuyucusunun vekili, tercümanı, köşesi ise nefes alanıdır. Eleştirim köşe yazarlarına değil, okuyucusunun derdine vekil, duygularına tercüman, sıkıntılarına nefes alanı olamayan köşe yazanlaradır.
Bu ülkede öyle köşe yazanlar var ki;
Gözden kaçmış üç beş beşeri hata ile kalınsa neyse de Türkçeyi ve gramerini yerlerde süründürenler, katledenler var. Deyimleri, sözcükleri, kelimeleri yanlış yazan, nokta, virgül, ayraç koymayan, içeriğini göz ardı edip uzun yazınca kaliteli, kısa yazınca vasat olduğunu zanneden var.
Emir kipi ile yazanlar var. İşgal ettikleri köşede sadece kendisini, kişisel hüsranlarını, ebeveynlerini, akrabalarını anlatanlar var. Dine veya özel yaşama ilişkin kendi kafasına göre yasak ve kurallar koyup kendi tasarladığı felsefesine/paralel dine göre okuyucuyu terbiye etmeye çalışanlar var.
Köşe yazarı olmanın hazzından vazgeçemeyen ama “eleştirirsem başıma bi iş gelir” diye korkup okuyucuyu ilgilendirmeyen hatta okuyucusu olmayan “çocuklara masallar” tadında ağaç, çiçek, böcek, kelebek, ağaç, orman yazan var.
Yazdığı her kelimeden, zangır zangır korktuğunu belli edenler var. Peş peşe gelen cümleleri bile çelişen var. Hiçbir olumsuzluğu görüp eleştirmeyen devekuşu gibi kafasını kuma gömen sinmişler var. Üstelik sansür yasası henüz yürürlüğe girmeden ölü taklidi yapanlar var. Bu ülkede yaşamıyormuş gibi yapanlar var.
Siyasetçiler için vıcık vıcık yağlama, yalama, yıkama türü ısmarlama yazılar yazanlar var. Yanlışı savunmaktan asla şaşmayan yandaşlar var. Ama “her an çark edebilirim haaa” mesajı verenler de var. Yalan, iftira ve kumpas ile toplumu dizayn etmeye çalışanlar da var.
Çok güzel fikirlerim projelerim var ama belki alay veya eleştiri konusu olurum diye köşemde yazmam çağır kulağına fısıldayayım mealinde yazanlar bile var.
Zihniyeti ile ters olan yöneticiler tarafından yönetilen kurumlarda kendisi veya yakınları çalışan, iltisaklı, yani göbekten bağlı olan köşe yazarları var. Eleştirse olmuyor, eleştirmese olmuyor. Övse olmuyor, yerse olmuyor. Orta sahada top çevirenler var. Sahanın içinde ama kenar çizgisine yakın koşturanlar var.
Atatürk’ ün adını, “GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” şeklinde tek bir yazısında yazmayan var. Hatta korkudan adını veya bir sözünü bile anmayan var.
Velhasıl, sözde köşe yazılarının ve yazarlığının hortlaması ve her yazılanın fütursuzca kullanılmasının sebebi olan, hiçbir şekilde ve yeterince desteklenmeyen, ekonomik zorluklar içinde ayakta kalmaya çalışan ve bu yüzden editoryal yayıncılık yapabilme gücü olmayan bir basın sektörümüz var maalesef.
Devamı yarın…