“Evimize ekmek götüremiyoruz” diyen esnaf, “abartıyorsun” diye terslenmişti. Oysa esnafın eve götüremediği “ekmek”, un, su ve mayadan yapılan bildiğimiz ve yediğimiz ekmek değil, ekonomik koşullar nedeniyle “azalan gelirini, ödeyemediği borçlarını ve karşılayamadığı asgari ihtiyaçlarını” kast ettiği bir deyimdi.
Yerde görsek 3 kere öpüp başımıza koyduğumuz ve yüksekçe bir yere bıraktığımız ekmek, milletimiz için çok kutsaldır. Hemen her şeyi kast ederken, özellikle derdimize dikkat çekerken ya da önemine vurgu yaparken çokça kullanırız.
Mesela, kızını isteyen damat adayı için gelen görücüye anne veya baba ilk önce “Ekmeğini kazanabiliyor mu?” veya “Ekmeğini taştan çıkarabilir mi?” diye sorduğunda ne görücü ne de damat adayı “abartıyorsunuz” diye anne ve babayı terslemez…
Çünkü sorulan şeyin aslında “Damat adayı ailesinin asgari ihtiyaçlarını, yani beslenme, barınma ve giyinme gibi basit gereksinimleri sağlayabilecek beceri ve çalışkanlığa sahip mi?” anlamında olduğunu bilir.
Tıpkı diğer ekmekli deyimlerimiz gibi: Ekmek aslanın ağzında (İş bulmanın ve para kazanmanın zorluğu). Ekmek elden su gölden (Çalışmadan, rahat bir hayat yaşamak). Ekmeğine göz koymak (Birinin işini elinden almaya çalışmak). Ekmeğine yağ sürmek (Birine istemeden yardım etmiş olmak). Ekmeği ile oynamak (Birinin işini-gelirini yok etmeye çalışmak). Ekmek kapısı (Geçimin sağlandığı iş konusu, işyeri). Ekmek parası (Bir işten elde edilebilmiş cüzi kazanç).
Velhasıl, o günden bu güne ekonomik şartlar düzelmeyip daha da kötüleşince artık “ekmek” denildiğinde, akla ne giyinme ne barınma ne de borç ödeme kabiliyeti gelir oldu. Ev, araba, şık giyinme, bir restoranda ailecek yemek yeme, tatil gibi fanteziler (!) insanların rüyasına bile girmez oldu. Sadece beslenmenin ana girdisi olan ekmeğin bizatihi kendisi kast edilir hale geldi.
Sokak röportajlarında bazı insanların “açız, aç” diye feryat etmeleri medyaya yansıyıp büyük yankı uyandırınca, muhalefet de “Halk aç” söylemini gündeme taşıdı. Bu defa da “Vicdansızlık yapmayın, aç kalan falan yok” denilerek muhalefet üzerinden halk terslendi. Elbette insanlar tokluk hissi veren bir şeyler bulup buluşturup yiyorlar ama bu defa “halk aç” denirken kast edilen şey “yeterli beslenememek” idi.
Kimileri halkın neden terslendiğini anlayabilmek için saf saf soruyor “Danışmanları mevcut durum hakkında iktidara yanlış bilgi mi veriyor acaba?” veya “İktidardakiler sadece yandaş tv izleyip yandaş gazeteleri mi okuyor da her yer güllük gülistanlık zannediyorlar?” diye.
Merak etmeyin! Her şeyin farkındalar. Mevcut durumu da gayet iyi biliyorlar. Hatta iddia edilen “ekonomiyi yanlış yönettiler” söylemine de katılmak mümkün değil. Bu durum milli irade ile seçilmiş bir zihniyetin, bilinçli bir şekilde uygulamaya koyduğu, bir DİNÎ ve SİYASİ TERCİHTİR.
“Neden” diye de sormayın! Zamanı gelince din âlimleri, ekonomi ve siyaset bilimi uzmanları bunun bilimsel ve ilmî açıklamalarını mutlaka yaparlar. Şimdi bu sorunun en önemli olan İNSANÎ ve TOPLUMSAL yanına bakmak lazım.
Uzmanlar; Yetersiz beslenmenin yarattığı karmaşanın ve hastalıkların artık bireysel sorunların ötesine geçip toplum sağlığı açısından büyük tehlikelere yol açtığına, büyüme ve gelişmeyi engellediğine, çalışma, üretme, planlama ve yaratma yeteneklerinin yok olduğuna, insan gücünün üretimi artırıcı yönde kullanılamadığına, genel sağlığın bozulduğuna, fizyolojik olduğu kadar sosyolojik ve psikolojik bir olay olduğuna, zihnen ve bedenen iyi gelişmemiş, yorgun, isteksiz ve hasta bireylerin toplum için her açıdan yük teşkil ettiğine işaret ediyorlar.
Ailenin ve toplumun sağlıklı yaşaması ve ekonomik yönden gelişmesi, onu oluşturan bütün bireylerin sağlıklı olmasına bağlıdır. Maddi imkânsızlıklar yüzünden beslenme ihtiyacını dahi karşılayamayan ailelerde ayrılma, dağılma, şiddet, toplu ve bireysel intiharlar hızla artıyor.
Beslenme yetersizliği kaynaklı oluşan pek çok hastalık yüzünden devletin sağlık bütçesi zorlanıyor. Enfeksiyon hastalıkları, damar sertliği sorunları, şeker hastalığı, hipertansiyon ve karaciğer hastalıkları şu anda sağlık sektörünün kara deliği durumunda. Vücut direncinin azalması hastalıkların ağır seyretmesine ve öldürücü sorunların gelişmesine neden oluyor.
Özellikle çocuklar, gençler, gebe ve emziren anneler daha çok etkileniyor. Çocuklarda, yetersiz beslenme sonucunda Malnütrisyon[1], Raşitizm[2], Anemi[3], Guatr[4] ve Diş Çürükleri hastalıkları gelişiyor. Çocukluk ve ergenlik çağı başta olmak üzere yaşam boyu yetersiz kalsiyum ve D vitamini alımı ise osteoporoz ’un[5] başlıca sebebi olarak gösteriliyor.
Beslenme yetersizliği sorununun oluşmasındaki dinî ve siyasi tercih ana neden iken tali nedenler ise: Besin üretimi, dağılımı ve teknolojisindeki yetersizlik; Satın alma gücünün eksikliği; Çevre koşullarının sağlık kurallarına uygun olmayışı ve Beslenme eğitiminin ve bilgisinin yetersizliği şeklinde sıralanıyor.
Velhasıl ve maalesef, beslenme sorunu devletin bekâsına helal getirecek hale gelmiş durumda ve acilen çözülmesi gerekiyor. Önceliğimiz ideoloji değil, insanımız olmalıdır.
Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin götüremeyeceği hükümet yoktur” söylemi ile Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” demesi arasında zerre kadar fark yoktur…
“Aç” diye kast edilen yeterli beslenemeyen insan, hiçbir argümanla ikna ve teselli edilemez. Böyle yaşamaya zorlanamaz. Sabredin, şükredin diye geçiştirilemez. Hamasetle, tehditle, hakaretle, kavgayla, kutuplaşmayla ve davayla unutturulamaz.
Çaresi, ekonomi yönetiminde sağduyu, empati[6] ve liyakattir. Ya da bir an önce sine-i millet’e gitmektir. Başka yolu yok bu işin…
[1] Malnütrisyon: Büyüme ve gelişme için gerekli olan bir ya da daha fazla besin öğesinin vücut dengesini bozacak şekilde yetersiz ve dengesiz alınması durumunda ortaya çıkan bir hastalıktır.
[2] Raşitizm: Çocuklarda protein-enerji malnütrisyonundan sonra görülen önemli beslenme sorunlarından birisidir. Ülkemizde en sık görülen vitamin yetersizliği olup, D vitamini alımı eksikliğine bağlı olarak gelişir.
[3] Anemi: Çocukluk demir eksikliği anemisi, çocuğun 1 ve 2 yaşları arasında sıklıkla görülür. Hücrelerdeki oksijen miktarının azalmasından dolayı, çocuğun hem öğreniminde hem de dayanıklılığında azalmaya neden olabilir. Diğer bir etkisi hastalıklara karşı direncin düşmesidir.
[4] Guatr: İyot yetersizliğine bağlı basit guatr önemli bir halk sağlığı sorunudur. İyot yetersizliği zihinsel geriliğin(Kreatinizim) başta gelen nedenidir.
[5] Osteoporoz: Bilinen adıyla kemik erimesi, kemiğin içeriğindeki mineral yoğunluğunun azalması sonucunda kemiklerin zayıflaması ve kırılgan hale gelmesi olarak tanımlanır.
[6] Empati ya da diğer adıyla duygudaşlık; bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum veya davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek anlamına gelir.