Gündüz havai fişekler ile kutlayarak AB ye katılım sürecinin başladığı günden bu yana her sene AB tarafından yayınlanan aday ülkeler ilerleme raporlarında katılım sürecinde ilerleyebilmek için taahhüt ettiğimiz halde yapmadığımız reformların ve uygulamaların eleştiri ve tavsiye dökümleri detayları ile belirtilip kamuoyuna açıklanmıştı.
Bu raporlar hiçbir zaman ciddiye alınmadığı (hatta bazen yok hükmünde sayıldı) gibi eleştirel açıklamalar ile de AB’nin bize haksızlık yaptığı algısı yaratıldı. Hatta sürekli olarak AB’yi ya Hristiyan kulübü olmakla ya ikiyüzlülükle ya da sözünde durmamakla suçladık.
AB ye katılabilmek için altına imza atıp taahhüt ettiğimiz müktesebat anlaşmalarına ilişkin yapmamız gereken uyum reformlarını yıllardır iktidarda olanların siyaseten işine gelenleri yapıp gelmeyenleri yap/a/madık.
Bu yüzden de ülkemizi AB müktesebatı ile uyumlu hale getirecek 35 müktesebat başlığından sadece 2 başlıkta uyum sürecini tamamlayabildik.
Bir de katılıma uyum süreci aleyhinde “Hukuk” alanındaki AB uyum müktesebatına uymayan ve ters reformlar yaparak süreci zora soktuk. AİHM kararlarına uymamakta inat etmek yaptırımların uygulanmasına yol açtı.
Bunun üzerine Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alması çağrısında bulunduğu raporu yayınladı.
Gezi olayı ile ilgili yapılan yargılamaların ve verilen cezaların da hızlandırıcı etkisiyle geldiğimiz noktada AB parlamentosu başkanı yaptığı basın açıklaması ile AB kapılarının Bu Türkiye’ye kapandığını söyledi. Ve ekledi. “Kapı bundan sonra ancak Başka bir Türkiye’ye açılacak.”
Böyle olacağı belliydi. AB bizi kendisine uydurmaya çalışırken biz “he he” dedik ama aksine işler yapıp istenen reformları yapmamak için direndik.
Başka Türkiye betimlemesi, ilk bakışta tüm sistemi ile değiştirilmiş bir Türkiye’yi akla getiriyor. Ama öyle değil…
AB, kendi müktesebatına uymayacak ne bir sistem ne de bir iktidar ister! Kendi sistemine uyan bir idari yapı ve politikalarıyla uyumlu çalışacak bir iktidar ister. Ama her şeyden önce karşılıklı imzalanmış anlaşmalarda taahhüt edilmiş reformların hayata geçirilmesini ister.
Başka Türkiye dedikleri de işte bu taahhütleri yerine getirecek olan hatta getirmiş olan Türkiye’dir.
Bizden istenilen her şeyi en son yayınlanan Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’nin Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini askıya alması çağrısında bulunduğu rapordaki eleştirilerden, belirtilen eksikliklerden, olumsuzluklardan ve uyumsuzluklardan ne istediklerini sizin için tespit ettim ve özetleyip maddeler halinde derleyerek aşağıda listeledim. Bizden istedikleri şöyle:
Türkiye’nin;
• AB değerleri ve standartlarıyla arasına mesafe koymaması,
• Reformlar konusunda istekli olması,
• AB ile ters düşen kurumsal reformlar yapmaması,
• Hukukun üstünlüğü ve temel haklarda ilerleme sağlaması,
• Çatışmacı değil uzlaşmacı dış politika izlemesi,
• AB karşıtlığı söylemlere son vermesi,
• AB vizyonu konusunda samimi olması,
• Müzakere sürecini sona erdirecek icraat ve söylemlerden kaçınması,
• Demokrasi ve temel haklar üzerinde olumsuzluklara meydan vermemesi,
• Baskıcı yönetim tarzının bilinçli, aralıksız, insafsız ve sistematik bir devlet politikası haline getirmemesi,
• Aşırı geniş şekilde yorumlanan ve uygulanan anti-terör yasalarını suiistimal etmemesi ve bunu devlet politikasının ana omurgası haline dönüştürmemesi.
• Hukukun üstünlüğünü erozyona uğratmaması ve yargı bağımsızlığını sağlaması,
• Savcıların, hâkimlerin, avukatların ve baroların üzerinde yürütme ve siyaset baskı kurmaması,
• Alt mahkemelerinin Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına riayet etmesi,
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’in [i] kararlarına uyulması,
• Özellikle basın özgürlüğü olmak üzere, ifade, medya ve bilgiye erişim özgürlükleri alanında orantısız ve keyfi engellemeler ve kısıtlamalar getirmemesi,
• Muhalefet partilerine yönelik saldırı ve baskılar yapmaması,
• Hapisteki tüm insan hakları savunucularını, gazetecileri, avukatları ve akademisyenleri serbest bırakması,
• Vatandaşlarının bir davadan beraat edip serbest bırakıldıktan sonra yeniden tutuklanmaması,
• Güç Cumhurbaşkanlığında olacak şekilde aşırı merkezileşmemesi,
• Aşırı milliyetçi tutumunun AB üyelerine karşı düşmanlığa dönüşmemesi,
• Dini muhafazakârlığının siyasi hayatta artış göstermemesi,
• Belediyelere somut kanıtlar gösterilmeden kayyım atamaması,
• Dış politikada barışçıl davranması, şiddeti savunmaması, tek taraflı yasadışı adımlar atmaması ve tehditler savurmaması, (Özellikle, Yunanistan’da, Kıbrıs’ta, Libya’da ve Dağlık Karabağ’da)
istenmektedir.
İşte o raporda belirtilen AB’nin bu isteklerini yerine getir/e/mediğimiz için kapılar Bu Türkiye’ye kapanmış.
Yerine getirirsiniz ya da getirmezsiniz, beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama “Başka bir Türkiye” olabilmemiz için “Bu Türkiye” den istenilen şeyler bunlar.
Şimdi şapkayı önümüze koyup kendimize şu soruyu sorup bir karar vermemiz lazım. AB ye üye olmak istiyor muyuz, yoksa istemiyor muyuz?
İstiyorsak, egemenliğimizin bir kısmını AB’nin istediği gibi kullanmak zorundayız…
İstemiyorsak, yüzümüze kapanan kapının zilini bir daha çalmamak gerekiyor.
Konu özetle bu… Karar sizin…
Hadi seçin bakalım… Yazı mı, tura mı? Kale mi, top mu?
Bu Türkiye mi, Başka bir Türkiye mi?
[i] AİHM: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: Uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi'ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Türkiye, AİHM Sözleşmesini 4 Kasım 1950 tarihinde imzalamıştır.