SİYASİ MÜHENDİSLİK…

Ersin ERDOĞAN2022-04-25 10:22:49

Hayali düşmanlar yaratarak korkutmak” bu mühendisliğin ilk ürünüydü.

Faiz lobileri, dış mihraklar, içerdeki işbirlikçiler, üstü çıplak deri eldivenli bandanalı vandallar gibi metafizik[1] düşmanlar yaratılarak olumsuzlukların sebebi olarak gösterildiler.

Karşıtları inatla ve ısrarla sordular. “Kim bu faiz lobileri ve düşmanlar, dış mihraklar, içerdeki işbirlikçileri?” diye. Tek bir isim bile ver/e/mediler. Çok sıkışınca bir iki günah keçisi bulup “işte bunlar” deyip toplumun önüne attılar.

Başka ülkelerle kıyaslama yaparak haline şükrettirmek” bu mühendisliğin başka bir ürünüydü.

Pandemide yeterince destek verilmeden kapatılan işyerleri nedeniyle mağdur olan çalışanların yaşadığı zorluklar eleştiri konusu olunca taaa Japonya’ya gidip orada da kapanmış işyerlerinin görüntülü haberlerini yaparak “Bakın burada da kapanmış” dediler. Ama oradakiler hangi şartlar ve destekler ile kapatılmışı söyle/ye/mediler.

Bırakın Matematiği, 4 işlemi bile bilmeyenler, başka ülkelerle aramızdaki ekonomik göstergeleri “Satın alma gücü” ile kıyaslamaları gerekirken “TL bazında ürün fiyatlarıyla” ve yanlış hesaplamalarla yaparak, durumlarının bizden çok daha kötü olduğunu iddia ettiler. Eleştiri konusu olunca “Yok öyle demek istemedik, yok böyle demek istedik” gibisinden savunmalar yapıp akıllarla alay ettiler.

Algı yaratmak ve yönetmek” bu mühendisliğin en önemli ürünüydü.

Bizden önce kimsenin evinde buzdolabı yoktu” dediler. “Bizden önce ambulansları at arabaları çekiyordu” dediler. Geçmişteki ekmek karneleri, tüp ve yağ kuyrukları, hastanelerde rehin kalan hastalar ile haklı olarak alay ettiler. Ama günümüzdeki askıda ekmek, ucuz ekmek, bayat ekmek kuyruklarını görmemezlikten gelirken akaryakıt kuyruklarına zenginlik göstergesi” dediler.

Fosil yakıtlı motor teknolojimiz “pancar motor” seviyesini geçemediği için yerli ve milli otomobil, uçan otomobil, hem havada hem karada hem de suda giden otomobil, yolcu uçağı, savaş uçağı, uçak gemisi, uçan uçak gemisi, tank ve benzeri hedeflerimize ne yatırım ne de fiziki olarak ulaşamadan, maketlerini yaptırıp resimlerini afişlere bastırıp, altına da “2019 da havada”, “2020 de yollarda”, “2021 de denizlerde” benzeri vaatler yazıp bizi hem gururlandırdılar hem de inandırdılar.

Dünya bizi kıskanıyor” bile dediler… Ama hedefler Avrupa Birliği gerçekler Somali olunca hayallerimizi yıktılar.

Vesayeti kaldıracağız diyerek tüm kurumları ve insan kaynaklarını yerle yeksan ettiler. Oyuna geldiklerini ve kullanıldıklarını anladıklarında “Kandırıldık” dediler. Ama ne o kurumları ne de o insan kaynaklarını önceki haline döndürdüler.   

Nas deyip MB faizini düşürdüler. “Döviz kurları artınca ihraç ürünlerinin fiyatları küresel piyasalara göre düşük kalacağından, dünyadaki rekabet koşullarımızı yükseltecek, böylece hem yabancı sermayeyi ülkeye çekecek hem de dış ticaretteki cari açığı düşüreceğiz” dediler.

Ama fabrika kurup istihdam sağlayacak ve üretim yapacak yabancı sermayeyi beklerken döviz, borsa ve emlak rantçıları geldi. Ekonomide güven ve istikrarı sağlayamadığımızı düşünenler kredi notumuzu düşürdü. Artan sadece dış ticaret açığı, enflasyon, kredi faizleri, konut fiyatları ve kiralar oldu. Gıda fiyatları ise artmadı (!), resmen UÇTU…

Çözüm bulacaklar diye beklerken, “Sabredin” dediler. “Halinize şükredin” dediler. “Dinimizde şükretmemek haramdır” dediler.  “Yaz sonunda bilemediniz 2023’ün temmuzunda gıda fiyatları düşecek” dediler. Ama sabrederken ne yiyeceğiz nerede barınacağız nasıl yaşayacağız konusunda tek bir cümle dahi kur/a/madılar.

Millet faiz ve kur ile oluşan girdiler yüzünden zamlara yetişemezken, “Faiz ve kur odağında sığ bir alanın içinde sıkışan Türkiye ekonomisini kurtardık elhamdülillah” diyerek ekonominin düzeldiğini ve rayına oturduğunu söylediler. Ama bunu kimseye hissettiremediler.

"Bunlar bekliyorlar dolar 20, 30 TL olacak. Niye olsun? Zaten Türk Lirası şu an en zayıf durumunda" bile deyip bir ekonomiye yapılabilecek en büyük itibar suikastını işlediler.

Ama “kimmiş bekleyenler?” sorusuna cevap ver/e/mediler. Oysa cebinde tek bir doları olmayan çoğunluğun beklediği tek şeyin uçan fiyatlara yetişebilecek kadar gelirinin iyileştirilmesi olduğunu akıllarına getirmediler.

Her geçen gün hem inanırlıklarını hem de güvenilirliklerini katlayarak kaybettiler.

Yaptıkları veya sebep oldukları her yanlıştan ve olumsuzluktan ya “Kutlu Davamız için” ya da “Kandırıldık” deyip sıyrılmaya çalıştılar. Ama kullandıkları her argüman, uygulamaya kalktıkları her taktik, ileri sürdükleri her iddia, sahneledikleri her senaryo gerçeklerle uyuşmayıp hedeflenen algılar oluşmayınca “Metal yorgunluğu” dediler.

Milli iradenin kutsallığını ve önemini her daim her mecrada savunurken, milli irade ile seçilmişleri istifa ettirerek görevden aldılar. Hem demokrasiyi hem de milli iradeyi zedelediler.

Bir dönem için yerel hizmetleri artırmak yoluyla vizyonlarını düzeltmeye, toparlamaya çalıştılar. Ama MB döviz rezervleri gündeme gelince yeniden savruldular.

En sonunda liyâkatsiz kişilere “yalan üretim merkezi” kurdurup haksız eleştirileri ifşa ettireceğiz derken kendi haksızlıkları ve yanlışları ifşa olunca yine eleştiri konusu oldular.

Hâlbuki çok önemli işler ve devasa yatırımlar yapmışken, ekonomide önemli mesafeler kat etmişken, insanların refah seviyesini ve satın alma gücünü yükseltmişken ve bunların haklı övüncünü ve dönüşlerini yaşamaları gerekirken uyguladıkları yanlış siyasi mühendislikler yüzünden içine düştükleri çıkmazlarla tüm kazanımlarını heba ettiler.

Yaptıkları her yanlışta, yaptıkları bir doğruyu götürdüler.

Palyatif de olsa çözümler üretmeye çalıştılar. Ama ne yapsalar ne etseler başaramadılar. Çünkü toplumun önceliklerini bir türlü anlayamadılar. Derdin sadece din, ezan, türban, Ayasofya olduğunu zannettiler. Ama iş, aş, barınma, adalet, özgürlükler gibi temel sorunların, çoğunluğun asıl derdi olduğunu göz ardı ettiler. Göremediler…

Nerede yanlış yapıyoruz konusunda tek bir özeleştiri yap/a/madılar. Halkın sesini duy/a/madılar, derdini anla/ya/madılar. Etraflarındaki bir avuç rantçı ve liyakatsiz şakşakçının sığ aklına güvenip gerçeği göster/e/meyen söylemlerine kandılar. Kandırıldılar. Her eleştiriyi yok sayıp inatla inanmadılar…

Çözüm üreterek yanlışları düzelteceklerini beklerken “Gündem değiştirme mühendisliği” yapmaya çalıştılar. En kolayı olan gerçeğe inanıp gerçeğin peşinde koşmak yerine en zoru olan siyasi mühendisliği tercih ettiler.

Bu saatten sonra inanırlıklarını ve güvenilirliklerini nasıl sağlarlar ne yaparlar konusunda fikir üretmek kolay değil. Allah yar ve yardımcıları olsun… İşleri çok zor ama düzeltilemez, çözülemez değil…

İhtiyaçları olan şey: Yalana değil gerçeğe sarılmış, yanlışı sadece doğru ile çözmeye inanmış, liyakatli, dürüst, saygı dilini benimsemiş insanlardan oluşan bir yönetim kadrosudur. Başka şeye gerek yok…

***

Türk milletinin ve tüm dünya çocuklarının 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun…

Nicelerine, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ ün ilke ve inkılapları ile kurduğu adil ve lâik tam bağımsız TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ nin vatandaşları olarak özgür, mutlu, sağlıklı, huzurlu, barış ve refah içinde elele vermiş bir toplumla ulaşmanızı diliyorum.



[1] Fizikötesi, doğaötesi, fiziksel olarak var olmayan, hayali…

Anasayfa