“Neyin davası bu?” diye umutsuzca sorduktan sonra “dava” söylemini en çok kullananların resmi web sitelerine de baktım. Hiç birinde net bir dava tanımlaması göremedim.
Ancak bir tanesinin üst düzey bir yetkilisi şöyle demiş: "Partimiz, Türkiye için milletin köklerini, geleceğe taşıyan bir büyük dava hareketidir. Davamız, güçlü ve yeniden büyük Türkiye'yi kurmaktır." Ama izaha açık kalmış.
“Milletin köklerini, geleceğe taşımak” ile ne kast edilmiş?” sorusuna cevap bulmak için araştırdım…
Ülkücülüğün, Milliyetçiliğin ve Türk Milliyetçilerinin önderi Rahmetli Alparslan Türkeş tarafından yazılmış “Dokuz Işık” kitabının 468nci sayfasında “Milletlerin geçmişlerinden kopmaları köklerinden ayrılmaları demektir…”; “…milletin kökleri de kendi milli tarihidir” ve “…kültür hazineleri ve manevi değerleridir. Milli gelenekleridir.” şekillerinde tanımlamalar buldum.
Yani “Milletin kökleri” nden “Geçmişimiz, tarihimiz, geleneklerimiz ve değerlerimiz” in kast edildiği açıkça anlaşılıyor.
O halde dava hareketi denilen şey köklerimizin geleceğe taşınması ise, günümüze taşınmayanlar nelerdir? Geçmişimizin nerden başlayıp nerede bittiğine dair bir milat var mıdır? Varsa zaman aralığı nedir? Taşınanlar bir milat’ a göre mi taşınmıştır?
99 ya da 20 yıl önce köklerimizde ne varsa bugüne taşınmış mı mesela? Yoksa “işlerine gelmeyen” köklerimizin dibine dinamit mi döşenmiş? Hangilerine sahip çıkılıp, hangileri yok sayılıp görmemezlikten gelinmiş? Mevcut durumu referans alarak bakmak lazım…
Manevi değerlerimiz ve dinimiz dincilerin, dilimiz Osmanlı-cıların (!) ve Arapçı-ların (!) elinde asimile edilmiş. Her mecrada Türk dili ve grameri yanlış kullanılmış. Hatta katledilmiş!
Geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz geçmişte tüm toplumu kucaklarken geldiğimiz noktada sınıflara göre çeşitlenerek değiştirilmiş. Ayrıcalıklı insanlar tarafından ayrıcalıklı sınıflara has farklı gelenekler, örf ve adetler oluşturulmuş.
Kavramların, değerlerin, ilkelerin içi boşalmış, sınıf mücadelesinin yerini kimlik siyaseti almış. İç ve dış siyasette, akademide, kültürde, sanatta yoğun bir değişim ve çözülme yaşanmış.
Toplumda, yoğun bir çürüme, yozlaşma, bencillik, benmerkezcilik oluşmuş. İçerik değil imaj öne çıkarılmış. Emek ve dürüstlük değersizleşirken hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, kayırmacılık, torpil, iltimas sıradanlaşmış.
Bilgi, çaba, erdem, tutarlılık, ilkeli olmak anlamını yitirirken cehalet, fırsatçılık, ilkesizlik, tutarsızlık, her devrin adamı olmak, cehaletten beslenen küstahlık, şımarıklık yaygınlaşmış. Olgular zayıflarken algı yönetimi güçlenmiş.[1]
Milliyetçiliğimiz ayaklar altına alınmış, ümmetçilere koltuk değneği yapılıp ırkçılık, faşistlik ve kafatasçılık gibi algılatılmış… GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ ün, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını kimlik ve siyasi birliktelik değerlerine dayandıran sivil milliyetçi bir vatanperverlik anlayışı ile ifade ettiği “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, TÜRK MİLLETİ denir” tanımlamasına rağmen, içinde “Ne Mutlu Türküm Diyene” söylemi olan ANDIMIZ ırkçılık sayılmış, Türkiye Cumhuriyetinin kısaltması olan TC ibaresi dahi kurumlarımızın tabelalarından silinmiş.
Geçmişimizin en değerli köklerinden, bağımsızlık savaşlarımıza önderlik eden ve akabinde cumhuriyetimizi kuran önderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve silah arkadaşı, 2nci Cumhurbaşkanı İSMET İNÖNÜ’ ye en ağır ve haksız ithamlar ile hakaretler ve saygısızlıklar yapılmış.
Nihayetinde, geleceğe taşınacağı vaat edilen köklerimiz bilinçli bir şekilde ya asimile edilmiş ya da yok sayılmış.
Aynı şekilde “Güçlü ve yeniden büyük Türkiye'yi kurmak” söylemi de net olarak tanımlanmamış.
“Güçlü” betimlemesinden mevcut halin daha da güçlendirilmesi “Niyet” olarak kast edilmişse eğer güzel ve yerinde olmuş. Ama Türkiye Cumhuriyeti zaten 1923 yılında kurulmuşken yeniden büyük Türkiye’yi kurmak‘ dan ne kast edilmiş ise izaha açık kalmış.
“80 yıllık reklam arası bitti” söyleminden hareket edersek eğer, 20 yıldır yaşadığımız şey (!)“Yeni Türkiye” miydi? Değilse, ya neydi?
“Yeni Türkiye” nasıl bir ülke olacak/tı sorusuna cevap aramak için partilerin programlarına da baktım resmi web sitelerinden…
Mükemmel ötesi, çok önemli, gerçeklere uyan insani hedefleri var. Tümünün altına imzamı atarım. Ama gerçekleşen neymiş diye dönüp mevcut hale bakınca görünen o ki neredeyse hemen hepsinin aksi gerçekleşmiş…
Düşünce, ifade, inanç, eğitim, örgütlenme, teşebbüs, çoğulculuk ve uzlaşma özgürlükleri “sözde” kalmış, aksine baskılanmış. Din, dil, mezhep, bölge, etnik köken ve cinsiyet farkları saygı görmesi gerekirken her mecrada istismar edilmiş.
Dayatan, direten, rant dağıtan, her alanda düzeni bozan, denetlemeye izin vermeyen, insanına fırsat eşitliği sağlamayan, yeterince iş alanı açamayan, kamu harcamalarını disipline edemeyen, israfın önüne geçemeyen, girişimcisini yeterince desteklemeyen, üretime değil ranta dayalı bir kazanç sistemi tesis eden, iç ve dış borçlanmayı artıran, gelir dağılımı adaletsizliğini had safhaya çıkaran, en ağır yoksulluğa ve her çeşit yolsuzluğa sebep olan verimliliği hiçbir alanda sağlayamamış bir ülkeye dönüşmüşüz.
Ülkenin, yarınından emin ve umutlu olmayan, devletine ve kendine olan güvenini kaybetmiş, asgari hayat standartlarına kavuşamamış, ülkesini terk etmek isteyen insanları olmuş.
Yolların, köprülerin, tünellerin, hastanelerin, konutların, havaalanlarının, sarayların, en güzeli yapılmış. Ama hesapsız, plansız, akıldışı ve öngörüsüz şekilde yüksek maliyetler ile abartılı ve haksız dövize endeksli gelir garantileri verilerek, ülkenin geleceği ipotek altına sokulmuş. Daha da acısı, hukuken mümkün olsa da, etik olmayan bir şekilde, ihtilaf halinde Londra Mahkemeleri yetkili kılınarak, ülkemizin adalet kurumları üzerine gölge düşürülerek itibarı sarsılmış.
Kurulan/kurulacak olan GÜÇLÜ ve YENİ BÜYÜK TÜRKİYE bu mu yani? Yoksa 80 yıllık iddianın aksine, asıl 20 yıllık reklam arası mıydı bu? Eğer 20 yılda geldiğimiz nokta, güçlü ve büyük olamadan sadece yeni ise, kime göre neye göre olmuş belli değil…
Demek ki söylemler, vaatler ve cafcaflı hedefler ile doldurulmuş programlar ve davalar ile bir ülke güçlü, büyük ve yeni olamıyormuş… Önce insan ve liyakat sonra niyet ve zihniyet gerekliymiş.