Yazıma, gazeteciliğin mesleki ahlak ve ilkelerine, etik kurallarına uyan tüm şerefli basın mensuplarını TENZİH ettiğimi belirterek başlamak isterim. Buradaki eleştirilerim, tenzih ettiklerimin dışında kalan, gazeteci (!) geçinenlere ve onları zayıflıklarından yararlanarak finansal kıskaçlarına alıp kalemşor olarak kullananlaradır.
Öncelikle belirteyim, ben gazeteci değilim. Keşke olabilseydim. Bu yazıyı izlenimlerime dayanarak yazıyorum.
Bu mesleğin içyüzü Prof. Dr. L. Doğan Tılıç’ın yazdığı “Utanıyorum Ama Gazeteciyim” kitabında tüm çıplaklığı ile anlatılıyor.
Gazetecilik nasıl yapılıyor, iletişim süreci nasıl işliyor? Bu sürecin asli failleri olan gazetecileri sorgulayarak bu soruların cevabını arıyor kitabında... Gazeteciliğin "gerçek hayatta" nasıl icra olunduğunu, yine gazetecilerin kendiişlerine bakışları üzerinden tasvir ederken, iletişim sürecinin önemli bir bileşenini çözümlemiş oluyor. Böylelikle, medyanın işleyişine dair bakışımızı netleştirmemize ciddi bir katkıda bulunuyor.
Gazeteciler bu ülkede yaptıkları işe, aldıkları risklere ve yaşadıkları strese göre en az kazanan insanlardır. Hemen hepsinin başkaca işleri de gelirleri de yoktur. Her beşer gibi onlarda gelirlerini sürekli kılmak, mevcut yaşam standartlarını idame ettirmek hatta geliştirmek için çok çaba harcıyorlar. Karşılığını aldıkları ise söylenemez.
Ama bazıları etik olmayan yollara bilinçsizce, istemeyerek veya mecburen sapmış olabilirler. Bu anlaşılabilirdir ve bu yazının eleştiri konusu da değildir.
Ancak hiçbir zihniyet veya ideoloji gözetmeksizin vicdanlarını, onurlarını ve kalemlerini satarak çok zengin olmuş tetikçileri eleştiriyorum. Çünkü onları gazeteci değil gazeteci gibi görünen kalemşorlar olarak kabul ediyorum.
Gazeteci güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir. Gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Gerektiğinde güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insandır gazeteci. Güç odaklarının arkasını toplayan değildir.
Gazeteciler çoğu zaman kendilerini tarafsız olarak tanımlarlar. Oysa her gazeteci taraftır. Taraf olmalıdır da zaten. Ama olumsuzlukların, haksızlıkların, yolsuzlukların karşısında dimdik duranların tarafında olmalıdır.
Her gün ya överek güzellemeler yapan ya da sebep olunan her olumsuzlukta hedef saptırmak için karşıtı suçlayıp eleştiren ve karalamalar yapan gazeteciliğin yapıldığı bir ülkedeyiz maalesef. Zaten bu türün “Ben gazeteciyim” söylemi de tartışmalıdır. Sayılarının az olmasına rağmen maalesef etkileri oldukça fazla.
Gerçek gazeteciler her daim eleştiriye açık olan insanlardır. Eleştiriyi karalama değil bilakis gelişme fırsatı olarak görürler. Polemik yaratma konusu yapmazlar. Gazeteciler polemiği okuyucuyu ilgilendiren olaylar ve ideolojiler üzerinden yaparlar.
Sadece haber yapan gazeteciler her daim çoğunlukta olmuştur bu ülkede. Ancak günümüzde basın üzerindeki yoğun baskılar maalesef gazetecilerin haber yapmaktan çekinmelerini sağladı. Elbette bu durum da anlaşılabilirdir. Ve bu yazının eleştiri konusu da değildir.
Ama Kocaeli Ses Gazetesi sahibi Güngör Arslan gibi gazeteciler haber uydurmak veya dayatılan haberleri yayınlamak yerine sadece haber yapmaya devam ettiler.
Nerede bir yolsuzluk, usulsüzlük, haksızlık, hırsızlık, cinayet, kötü muamele, taciz, tecavüz, skandal, hak ihlali veya terörizm varsa üstüne gidip, araştırıp öğrenip özneleri ile birlikte tüm çıplaklığıyla yazdılar.
Üstelik öldürüleceklerini bile bile yazdılar. Korkmadan, yılmadan, kaçmadan yazdılar! Ve öldürüldüler!
Tıpkı, Hasan Fehmi, Hasan Tahsin, Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Hrant Dink, Ahmet Taner Kışlalı, Musa Anter, Kutlu Adalı, Turan Dursun ve Metin Göktepe gibi.
Öldürülen gazeteciler günü diye bir günün kutlandığı tek ülke Türkiye’dir. Biliyor muydunuz bunu?
Gazeteci Hasan Fehmi Bey'in bir suikasta kurban gittiği 6 Nisan 1909 günü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından 1996'da “Basın Şehitleri Günü” olarak kabul edildi. 2005'ten bu yana ise 6 NİSAN anma gününün adı “Öldürülen Gazeteciler Günü” olarak değiştirildi.
Evet. Adları basın tarihine geçti. Çabaları, kendileri gibi cesur gazetecilerin yetişebilmesi için bu ülkede demokrasi ve ifade özgürlüğü ateşini harlayıp yükseltmekti. Ama ateşleri sadece sevenlerinin yüreklerine düştü.
Uğruna öldükleri, Demokrasi ve İfade Özgürlüğü ise hepsinin toprağa düştüğü yerde kaldı.
Gerçek gazetecilerin elinden tutup kaldırmasını bekliyor halâ...