Çocuk Koruma Kanunu’nun 3. Maddesinde suça sürüklenen çocuğun tanımı yapılmıştır. Söz konusu maddede suça sürüklenen çocuk, "Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği kanuna aykırı fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen" şeklinde tanımlanmıştır. Suça sürüklenen çocuk tanımı ile Kanun çocuğu suçlu olarak değil suçun mağduru konumunda ele almaktadır. Bu durumda iki sorun ortaya çıkmaktadır “bir çocuk neden suç işler?” , “iki çocukları suça sürükleyen nedir?”. Bu tip sorular yıllarca araştırma konusu olmuş ve çeşitli cevaplar aranmıştır Bu soruların tek bir cevabının olamayacağı kesindir. Çünkü işlenmiş bir suçta ne çocuk aynı çocuktur ne de suç aynı suçtur. Sosyolog Matza, çocuk suçluluğu konusunda yaptığı araştırmada, çocukların suça yönelmelerinin nedenini sorgulamış ve iki temel yaklaşım geliştirmiştir. Bunlardan birincisi gençlerin yaşadığı stresli çevrenin sapmaya neden olması, ikincisi ise her toplumda var olan suçlu alt kültürün etkisidir. Bireyin suç işleyebilmesi için sapkın olması gerekmez. İçinde bulunduğu ortam eğer suçu normal bir davranış olarak kabul ediyorsa, grubun sosyal normlara ve yasalara aykırı eğilimleri onu suça iter demiştir. Bir başka araştırmacı olan Elliott ise yaptığı bir araştırmada şu ifadeleri kullanmıştır; “çocuk yaşadığı toplumda sosyokültürel hedef olarak belirlenen başarıya, meşru araçlarla ulaşamadığında bir gerilim yaşar ve gayrı meşru araçlara yönelerek sapma davranışı gösterir. Yetersiz sosyalleşme durumunda, çocuğun toplumsal normlarla ve hukuk düzeniyle sorunlu ilişki biçimi geliştirme riski artar. Sosyal çöküntü alanları olarak nitelendirilen bölgelerde ikamet etmek veya o bölgelerde yaşamak ise özellikle gençler açısından önemli bir risk teşkil etmekte ve sosyal çözülmeye neden olmaktadır. Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde gencin toplumsal değerlere veya kurumlara olan geleneksel bağlılığı zayıflamakta, sapkın ve suçlu alt-kültür gruplarıyla yeni güçlü bağlar inşa etme olasılığı güçlenmektedir”. İki düşünürün araştırmalarına baktığımızda değinilen noktaların ortak olduğunu fark edilecektir. Çocuk, içinde bulunduğu ortamın yansımasıdır, suça bakışın öznesidir. Bir ev seçerken mahallenin ortamına, tabiri caizse suç oranına bakmamız bundandır, bu durum nesne olan evin değerini dahi değiştirmektedir. Hal böyle iken, “bir çocuğu tek başına değiştiremeyeceği bir durumdan dolayı suçlayabilir miyiz”, “bir çocuğu içinde bulunduğu ortam nedeni ile suçlayabilir miyiz?”. Hayır mı?, peki ya “içinde bulunduğu ortamdan dolayı suç işleyen bir çocuğu suçlayabilir miyiz?” . Maalesef Evet. Kanunen evetSuça sürüklenen ve topluma aynı şartlarda geri bırakılan her çocuk, yargılama sistemini çözer ve bu sefer sisteme göre suç işler. Bu kısır döngüde ise çocuk ve toplum birlikte kaybeder. Bu yüzden çocukların yaşadığıortamdan dolayı dezavantajlı olmayacağı önlemler alınmalıdır. Her çocuk toplumun geleceğidir. Suça sürüklenen çocuklar daha iyi şartlarla topluma kazandırılmalıdır.