Bu ülke yıllarca enflasyonla yaşadı. Her çeşit krizi defalarca gördü geçirdi. Ancak 2018 yılındaki terörist soğan ve hain patates hariç hiçbir dönemde tarımsal ürünlerle ilgili bu kadar sorun yaşanmadı. Hiçbir sebze, meyve, hububat, et ve süt ürünü bu orandaki zamlarla ve ulaşılamaz olmakla gündeme dahi gelmedi. Kimse açız diye bağırmadı. Çünkü ülkemizde yabancı sermayenin giremediği tek sektör milli ve yerli tarım sektörüydü ve tarım politikaları çiftçiyi koruyordu. Tarım sektörüne yapılan ilk ihanet, 80’li yıllarda suni gübrenin her köşe başında plansızca satılması ve kullanılmasının önünün açılmasıydı.
Suni gübrenin tarımsal faaliyetlere sağladığı kolaylık nedeniyle, hayvansal (organik) gübre elde edilen ama sürekli bakım isteyen hayvanlara gerek kalmadı. Tarım alanı sahipleri kendi et ve süt ihtiyaçları için ilkel yöntemlerle hayvan yetiştirme ve beslemeyi de bırakınca önce hayvancılık bitti.
Tarım alanlarında sürekli yaşamak zorunluluğu kalmadığından, zaten sosyal, kültürel, sağlık, iletişim, ulaşım ve eğitim zorlukları olan köylerden kentlere göç başladı. 2008'de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 13 yılda %53 azalarak 2021 yılında 530 bine kadar düştü. Neticesinde hayvan-toprak-ürün döngüsü ile yapılan sürdürülebilir organik tarım da bitti. Göç eden çiftçiye kentlerde yerleşim alanı açmak için konut arsasına dönüştürülen tarım alanları da 3,4 milyon hektar azaldı. Azalan nüfus nedeniyle köy okulları kapatıldı. Yani çiftçinin köyden kente göç etmesini desteklercesine her yanlış yapıldı.
Üye çiftçisi azaldığı için kapatılan üretici kooperatif ve birliklerin boşalttıkları alanı çoğu yabancı sermayeli özel sektör devraldı. Korumasız kalan mevcut çiftçi de komisyoncuya ve halciye mahkûm edildi. Çiftçi yerine tarım girişimcileri devreye girip az alanda çok ürün mantığı ile seracılık ve besicilik yapmaya başladı.
Köyden kente taşınmış çiftçi kırsalda bedava yetiştirdiği domatese şimdi markette ve pazarda 15-25 lira arasında bir bedel istendiğini duyunca veryansın edip kentli seçmenler gibi iktidarı suçluyor. Muhalefet de yanlış tarım politikaları uyguladı diye iktidarı suçluyor. İktidar da aracıları ve marketleri hedef alıp dış mihraklarla içerdeki işbirlikçilerini suçluyor. Ürün depolarına ve marketlere baskın üstüne baskın yapıp stokları ve fiyatları denetliyor. Oysa bilinçsizce ve zincirleme uygulanan yanlış politikalar ile hep beraber tarımı çökertip bu hale getirdik sonunda!
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ ün “Milli ekonominin temeli tarımdır” ve “Makinesiz tarım olmaz” sözlerinin aksine, ülke tarımı milli olmayan yabancı sermayeye teslim edildi. Elde kalan bir avuç çiftçi de yanlış maliyet-fiyat politikaları (yüksek gider-düşük gelir) ile zarar ettirilerek borçlarını ödeyemez hale gelince traktörleri ve malları haciz edilerek küstürüldü. Ve sonunda üretim azaldı, fiyatlar uçtu!
Şimdi pahalı pansuman tedbirlerle idare etmeye çalışıyoruz. Ama bu süreç nereye ve ne kadar devam edecek kestiremiyoruz. Kestiremiyoruz çünkü yabancı sermayenin ve özel sektörün insafına terk edilmiş bu yanlış tarım politikası ile devam etmekte ısrar ediyoruz. Üstelik bilimsel ve politik çözümler öneren de üreten de bilene soran da yok. Peki ya, dünyadaki iyi uygulamalardan ve bu konunun liyakat sahibi uzmanlarından neden faydalanmıyoruz? Faydalanmamak ve yanlışta ısrar etmek konusunda neden İNAT ediyoruz?
Acilen mevcut tarım alanları toplulaştırılarak yakınlarında, ekonomik, sosyal, kültürel, sağlık, eğitim, iletişim ve ulaşım olanakları sağlanmış “Köykent” ler kurulmalı. İşsiz olup da çiftçi olmak isteyenlere ve mevcutlara, eğitim, arazi, konut, traktör, üretim ve hasat makineleri, hayvan, gübre ve tohum gibi destekler, teşvik amaçlı olarak başlangıç aşamasında verilerek, sürdürülebilir tarım alanları ve KOBİ türü yeni işletmeler oluşturulmalı. Böylece hem kentten köye göç teşvik edilir hem istihdam artırılır hem de tarıma ilişkin olası krizler engellenebilir.
Köykent sistemi daha öncesinde ülkemizde uygulamaya konulmak istenmiş ama her iktidar değişikliğinde maalesef engellenmiş, hatta durdurulmuştur. Yarın bunu özetle anlatmaya çalışacağım.
Doğru tarım, bilgili, bilinçli ve donanımlı güçlü çiftçi, liyakat sahibi yönetim, bilimle yapılmış planlama, kendi sermaye ve tohumumuzla yapılan milli ve yerli tarımdır.
İnatla, yanlışta ısrar ederek tarım olmaz!