Kadınlar, dünyanın her yerinde fiziksel, ekonomik, psikolojik olmak üzere birçok şiddet türüne maruz kalmaktadırlar. Bu maruz kalıştan Türkiye’deki kadınlar da payına düşeni fazlasıyla almakta ve bu sorun olabildiğince can yakıcı, tehdit edici ve önü alınamaz bir durumda olmaktadır.
Kadına yönelik şiddet, fiziksel, ekonomik durumlarda kendini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak ne yazık ki şiddetin tabir-i caiz ise en sinsi ilerleyen türü olan psikolojik şiddet ile kadını sosyal hayattan men etme çabası özellikle Türkiye’de önlenememektedir. Bu oran ülkemizde gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Peki ya bizler psikolojik/kadını sosyal hayattan men etme çabasına yönelik bu şiddete maruz kaldığımızı nasıl anlayacağız? :
Psikolojik/Duygusal şiddet; birine karşı sistemli bir şekilde psikolojik baskı uygulamak, duygusal olarak sömürmek ve aşağılamak, onu kontrol etmek veya cezalandırmak amacıyla onu toplumdan soyutlamak için uygulanan her türlü hareket duygusal şiddet olarak kabul edilmektedir. Bu şiddet türüne giren davranışlar özetle şunlardır; bağırmak, hakaret etmek, küfretmek, tehdit etmek, korkutmak, aşağılamak, alay etmek, karar vermesine izin vermemek, başka kadınlarla erkeklerle kıyaslamak, kendini geliştirmesine izin vermemek, ailesi arkadaşları komşuları ile görüşmesine izin vermemek, evden dışarıya çıkmasına izin vermemek, her an nerede olduğunu kontrol etmek, inançlarını - kökenini - işini – maaşını küçümsemek, başkalarının önünde sürekli sözünü kesmek gibi.
Şiddet türlerinin en tehlikelisi belki de bir ömür bir travma olarak kalabilecek bu psikolojik/duygusal şiddeti hayatımızın her alanında yaşayabilme ihtimalimiz oldukça fazladır. Ataerkil bir gelenekten gelen toplumsal yapımız, ataerkil geleneği oldukça yanlış anlamakta olup, kadının sosyalleşmesini kendine hakaret saymaktadır. Nitekim kadın, evinde olmalı sahibi(!) olan erkek ne derse ona göre yaşamalıdır. Kendi özgür iradesi ile de para kazanmamalıdır. Bu düşünce yapısında olan erkek sayısı ne yazık ki ülkemizde oldukça fazladır. Örnek verilecek olur ise, Kadınlar, çalıştıkları işyerlerinde giydikleri kıyafet ile veya bir kahkahaları ile işverenlerinin psikolojik baskısına her geçen gün daha fazla maruz kalmaktadırlar ya da evinde oturan bir kadın eşine yemek hazırladığı sırada, eşinin kendisini çağırıp bak televizyona çıktın diyip gülerek televizyon ekranındaki bir hayvanı göstermesi ya da erkeklerin ağırlıklı olduğu bir iş alanında çalışan kadına, elinin hamuru ile erkek işi yapmaya çalışırsa ancak bu kadar olur denmesi en genel örneği ile de trafik esnasında her hata yapan aracın sürücüsünün kesin kadın sürücüdür şeklinde yaftalanması.. Bunun gibi birçok örneği belki de şuan bu yazıyı okuyan kadınlar hayatların bir kesitinde yaşadılar. Peki ya bunlara maruz kaldığımızda bir şiddete uğradığımızı anlayanların sayısı da bu kadar fazla mıdır? Bence hayır. Ruhumuza, vücudumuza bu denli ömürlük zarar veren bir şiddeti, gerçekten şiddet olarak bilenlerin sayısı ülkemizde oldukça azdır.
Psikolojik/duygusal şiddetin ne yazık ki bir kitlesi bulunmamaktadır. Bugün kariyer alanında en zirve bir kadın da bu şiddeti yaşayabilir, eğitim almamış bir kadın da bu şiddeti yaşayabilir. Biz kadınlar, bu tür şiddetler ile gerek sosyal hayattan gerek ekonomik/iş hayatından men edilmeye çalışılmaktayız. Buna engel olmak bizim elimizde. Sadece fiziksel, cinsel değil duygusal/psikolojik şiddetin de her türlüsüne sessiz kalmamalıyız. Biz sustukça, onlar daha çok konuşacaklar. Biz konuşmalıyız, onlar susmalılar.