Ekonomik ve Siyasi sistemler, bireye, topluma ve devlete bakış açılarına göre birbirinden ayrılırlar. Biri hariç, her sistem kendisini, bu üç unsurdan birini tercih edip, felsefesine temel kabul etmesiyle geliştirir ve değerlendirme yaparlar.
1-Sosyalizm, tüm kuramlarını toplumsal tercihler üzerine bina etmektedir.
2-Komünizm, ise kuramlarını devletin ve toplumun ortak tercihlerine göre düzenler.
3-Liberalizm, kendisini özgür bireye dayanarak var kılar ve geliştirir.
4-Kapitalizm, kendisini toplumsal sermayeye dayanarak var kılar ve geliştirir.
5-Emperyalizm, devletin siyasi, kültürel ve coğrafik pazarını genişletme amacındadır.
6-Faşizm, tüm tercihlerini devletten yana yapmaktadır.
8-Anarşizm sistemini bireyin sınırsız ve sorumsuz özgürlüklerine dayandırır.
7-Karma Ekonomik Sistem ise bireye, topluma ve devlete dayanarak amacına ulaşır.
Bir ülkede bireye, topluma ve devlete aynı anda veya yakın oranlarda sahip çıkmak ve önem vermek sadece en çağdaş ve demokratik olan “Karma Ekonomik Sistem” ile mümkündür.
Ekonomik sistemlerde Üretim ve tüketim arasında mutlaka bir denge ve oran olmalıdır. Zengin ve Fakir diye adlandırdığımız ülkelere baktığımızda Zengin neden zengin, Fakir neden fakir olmuş anlamak için, Üretimi, tüketiminden fazla olanların zengin; tüketimi, üretiminden fazla olanların ise fakir olduğunu görürüz. Zengin ülkelerde üretim geliri, tüketim giderinden fazla olduğu için hissedilir bir enflasyon asla söz konusu olmaz. Ekonomi bilimindeki ARZ-TALEP yani ÜRETİM-TÜKETİM dengesi, İHRACAT- İTHALAT dengesini de etkiler. Zengin ülkelerde üretimin tüketime dolayısıyla, ihracatın da ithalata oranı her zaman yüksektir. Yabancı devletlerde üretilen lüx malların aşırı tüketilmesi, devletin gereksiz yatırımları ve kamusal israflar her ülkenin bürgün gelir felaketi olur.
Tüm ekonomik sistemlerin temel dayanağı SERMAYE (Teknoloji, sanayi, uzman insan, finans, hammadde, doğal kaynaklar vb) ve ÜRETİM (ürün, hizmet, emek, kültür, sanat, turizm, know-how vb)’ dir. Sermayesiz ve düşük üretiminin olduğu bir ekonomik sistemin adını (Yeni, A tipi, B tipi, Kore tipi, Çin tipi, vb) ne koyarsanız koyun ekonomik bir sistem OLAMAZ. Olsa olsa “Alice Harikalar Dünyasından Masallar” olur. Bu yüzden öncelikle kendisine ait olan Sermaye birikimi, Üretim araç ve alanları isterse bireyin, toplumun veya devletin olsun ama mutlaka yerli ve milli olsun.
Maalesef günümüzde birilerinin cahilce hamaset yapma ihtiyaç ve arzuları nedeniyle ana/ham maddeleri veya ana parçaları emperyalist ülkelerden hatta yabancı sermaye ile ithal edilerek imal edilmiş bir ürünü topluma “yerli ve milli ürünümüz” diye takdim etmeleri alay konusu olmasına sebep olmuş, moralleri bozup ümitleri de kırmıştır.
Elbette her ülke, gelişmiş ülkelerin izlediği yolları, ürünlerini ve teknolojilerini örnek alabilir. Bu son derece normaldir ve doğrudur. Çin ve Japonya gibi ülkelerin bugünkü gelişmişlik seviyelerine gelmeleri dünyadaki iyi örnekleri kendi insanı, kendi sermayesi ve kendi üretim araçlarıyla daha gelişmişini daha ucuza üretip fiyat ve kalite bazında rekabet etmeleriyle oluşmuştur.
Yani özetle hangi ekonomik sistem olursa olsun, içinde yerli ve milli Sermaye ve Üretim yoksa orada ekonomi bilimi ile tutarlı ekonomik bir sistem de yok demektir. Olsa olsa, günlük hatta anlık yaşanan siyasi ve finansal müdahalelere, emperyalist ülkelerin insafına kalmış yabancı sermayesine ve dış baskıya maruz kalmış bir “ekonomik çarka” ve bitmek bilmeyen “Belirsizlik Ortamlarına” sahip bir ekonomik sistemden bahsedebiliriz. Oysa “Yerli ve Milli Olmak” aslında TAM BAĞIMSIZ BİR ÜLKE OLMAKTIR.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, savaştan çıkmış, yorgun, kaynakları ve üretim alanları işgal ve talan edilmiş, sermayesiz, fakir bir halk ve devlet için en doğrusu olan DEVLETÇİ KARMA EKONOMİK SİSTEM‘i benimseyerek önce kapitülasyonlar diye bilinen emperyalist yabancı sermayeyi alacaklarını ödeyerek ülkeden kovmuş sonra devleti, toplumu ve bireyi kucaklayan bir ekonomik sistem ile TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ ni kurmuştur. Keşke onun kurduğu düzeni ve sistemi bozmadan muhafaza edebilseydik de şimdilerde ekonomiyi, ücretleri, geçim sıkıntılarını, zamları, ucuz ekmek kuyruklarını, döviz kurlarını, pahalılığı, keyfe keder müdahaleleri, haksız zenginleşmeleri, çakılmaları ve ülkeyi terk etmek isteyen doktorları ve gençleri konuşamasaydık.