Karma Ekonomik Model, Sosyalist ve Kapitalist sistemlerin uyumlu bir bileşimi olarak düşünülebilir. Kısmen devletçi kısmen özel sektöre dayalı bir üretim mevcuttur. Kamu yararı ve kişilik hakları eşit öneme sahiptir. Devlet ekonomik hayatı yönlendirir ve müdahil olur. Genellikle karma ekonomi uygulanan ülkelerde, devlet üretim araçlarına çeşitli oranlarda sahiptir fakat özel sektöre de yasak değildir. Daha çok kalkınmakta olan veya kalkınma hamlesini yeni başlatan ülkelerde uygulanır ve işe yarar. Kısmen Merkantilist politikalar benimsenir. İhracat teşvik edilir. İthalattan mümkün mertebe kaçınılmaya çalışılır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren ülkemizde bu sistem önceleri devlet ağırlıklı uygulanmış ve şimdilerde ise özel sektör ağırlıklı olarak uygulanmaya devam etmektedir. 1950 den sonra “her mahallede bir milyoner” sloganıyla özel sektörün daha baskın olması sağlanmaya çalışılmıştır. 1983 yılından itibaren ülkede Liberalizmin “serbest piyasa” sistemine geçişi hızlandırmak için kamu iktisadi teşebbüslerinin ve kaynakların özel sektöre satılması hızlandırılmıştır.
Ancak devlet yönetimine gelen iktidarların hepsinin ekonomiye müdahale etme isteğinden bir türlü vazgeçmemeleri nedeniyle sistem bir türlü “Liberalizm” e evrilememiş, Karma Ekonomik sistem içinde sınırlı uygulanabilen bir araç olarak kalabilmiştir. Karma ekonomi tanımını tek bir kalıba sığdırmak pek doğru sonuçlar doğurmaz. Karma ekonomi şu şekilde üçe ayrılabilir:
1) Ekonominin %50 devlet %50 özel sektör kontrolünde olduğu karma sistem.
2) Kapitalist karma sistem. (Çoğu özel sektörün kontrolündedir). Türkiye buna örnektir.
3) Devletçi karma sistem. (Çoğu devlet kontrolündedir) Yeni Ekonomi Politikası (SSCB) ve Sosyalist Piyasa Ekonomisi (Çin) bu sisteme örnektir.
Karma ekonomiler, özel mülkiyetlere izin verdiği için kapitalist sisteme daha yakın görülür. Bunun yanı sıra karma ekonomide bireyin ve toplumun çıkarları eşit derecede önemlidir. Ayrıca karma ekonomiler özel sektörün kâr arayışını engellemeyip işi düzenler ve özellikle kamu yararı sağlayan (askeri, eğitim, sağlık, ulaşım, yer üstü ve altı kaynakları, iletişim, tarım vb gibi) endüstriler millileştirilir.
Keynesyen ekonomi adı altında daha esnek ve kapitalist yanı biraz daha ağır basan bir devlet müdahaleciliği savunulur. Fakat Devlet müdahalesi (sürekli bile olsa), tek başına Karma Ekonomi anlamına gelmez. Çünkü her devlet az veya çok ekonomiye müdahale eder. Karma Ekonominin en önemli unsuru, üretim araçlarına devletin de kısmen sahip olmasıdır.
Karma ekonomi 20. yüzyılın ilk çeyreğinde İngiltere'de ortaya çıkmıştır. Daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde de farklı uygulamalarla denenmiştir. Aynı sistemi zamanında uygulamış olan Mısır ve Hindistan ise yıllar önce bu modelden vazgeçmiştir. Bu sistemi sürdüren devletler ise: Çin (Sosyalisttir fakat uygulamada resmi olmasa da Karma Modele dönüşmüştür), Venezuela ve Tunus’ tur. Karma Ekonomik Sistemin uygulandığı ülkelerde gözlenmiş bazı olumsuz yönleri şunlardır:
· Devlet hantal ve aşırı bürokratik bir yapıya kavuşabilir.
· Devlet sektöründe rekabet olmadığı için kalitesiz üretim yapılabilir.
· Özel sektör teşvik edilmezse gelişmeyebilir.
· Devlet sektörü gelişen teknolojiye ayak uyduramayabilir.
· Özelleştirmeler yanlış yapılarak, bozuk bir kapitalistleşme sürecine girilebilir.
· Planlamalar yanlış gerçekleştirildiğinde verimsiz üretimler ortaya çıkabilir.
· Devleti yöneten iktidarların siyasi ve politik ihtiyaçlarına göre yapacağı müdahaleleri belirsizlik ortamları yaratabilir.
Şu anda ülkemizde uygulanan sistemin tam adı “Kapitalist Karma Ekonomi” dir. Bu sistemin içinde biraz Sosyalizm, biraz faşizm, biraz Liberalizm de olsa özel sektör ağırlıklı olduğundan yapısal özelliklerini “Kapitalizm” den almıştır. “Aaaa ülkeyi satıyorlar” olarak algılanan şey aslında ülke ekonomik sisteminin “Liberlizm” e evirmek istenmesiydi. Ancak iktidarların ekonomiye ve sisteme yaptıkları siyasi müdahaleler nedeniyle bu evrim başarılamadı.
Benim yorumum şöyle: “Kapitalist Karma Ekonomi Modeli” nin günümüzde uygulamaya çalışan tek ülke Türkiye’dir. Oysa halkımız iyi askerdir, iyi çiftçidir, çalışkandır, zekidir, dürüsttür, vicdanlıdır ama iyi tüccar değildir, sanayici ise hiç değildir. İstisnaları tenzih ederek söylemem gerekir ki; Serbest Piyasaya geçmek amaçlı uygulamaya sokulmuş teşvik sistemleri sermaye birikiminin yetersizliği nedeniyle halkımıza uygun olamamış ve bir avuç düzenbazın kötü emellerine alet edilerek heba olmuştur. Çünkü Liberal ekonominin işe yarayacağı bir toplum yapısına sahip değiliz. Çünkü; Sanayicimiz hiçbir zaman riske girip ileri teknolojilere yatırım yapmaz. Parasını riske atmaz. Ar-Ge nedir bilmez. Girişimcilik ruhu yoktur. Elinde gelir getiren bir işi varsa başka işlere girmez. Kolay kolay ne mevcut işini büyütmek için ne de yeni işler kurmak için garanti görmezse yatırım yapmaz. Çünkü onun da “Belirsizlik Ekonomisinde Yatırım Yapılmaz” şeklinde gerçek bir savunması vardır. Milli ve yerli otomobillerin, uçakların hala yollarda ve hava da olamayışının sebebi de budur.
Yine İstisnaları tenzih ederek söylemem gerekir ki; Halkımız da hemen aynı şekilde düşünür. Elinde biraz parası olursa asla öncelikle ticarete sermaye yapmaz. Araba alır fiyatının artmasını bekler. Ev alır kiraya verir, ya da bankada faize yatırıp kendini garantiye alır. Çiftçi devletin verdiği teşvik kredisiyle yatırım yapmaz gider kızına oğluna kına ve düğün yapar. Tarladan kâr ettiğinde üretimi arttırmak için iyi tohuma, gübreye, ilaca veya arazisini genişletmeye yatırım yapmak yerine ihtiyacı çok elzem olmamasına rağmen traktörünü büyütür veya yeni modelini alır. KOBİ dediğimiz ticaret erbabı ve esnaf da teşvik ile işletmesini büyütmez gider arabasını değiştirir.
Oysa kapitalist ülkelerin hepsinde insanların en büyük hedefi işlerini büyüterek zenginleşmektir. Biz de ise en büyük zenginlik “haline şükredip mevcudu korumak” tır. Ya da araya siyasi bir torpil koyup ya devlete memur olmak ya da büyük bir şirkette işe girmektir zenginlik. Bu zihniyetteki bir toplumdan serbest piyasa ekonomisi kurallarıyla bir Liberalizm ya da Kapitalizm sistemi kurmak veya yaratmak mümkün değildir. Yani özetle bu ülkede “Sermaye” birikemez, “Sermaye Birliği” oluşamaz. “Ortak çeşmeden su bile içme” diye atalarımızın bizleri tembihlediği bir coğrafyada nasıl gelişsin ki? Bizimki gibi ülkelerde tam anlamıyla ne Kapitalizm ne de Liberalizm uygulanamaz. O yüzden şimdilerde “Kapitalist Karma Ekonomik Sistem” diye uyguladığımız bu model, belirsizlik ya da istikrarsızlıklarla dolu bir kırma sistem olarak siyasetçilerin elinde oyuncak olmuştur. Ve maalesef bu sistem her an batırılabilmeye, değiştirilebilmeye, her an sinir uçlarıyla oynanmaya ve ele geçirilmeye hazır bir sistem olarak pusuya yatmış Emperyalist ülkelerin ve Marjinal rejimlerin hedeflerinde güvencesiz ve korumasız bir durumda beklemektedir.
Ülke ekonomisi bu yüzden sadece özel sektörün keyfine bırakılamaz. Katı ve sıkı bir şekilde, planlı ve gelişme stratejileri tanımlanmış bir “Devletçi Karma Ekonomik Sistem” uygulanması gerekir. Uluslararası sermayelere açık, özelleştirilmiş veya özel sektör elinde bulunan stratejik öneme sahip ulaşım, iletişim, enerji, yeraltı kaynakları, eğitim, sağlık ve askeri sektörler ve benzerleri derhal devletleştirilmelidir.