Ekonomik Sistemler (4): Kapitalizm…

Ersin ERDOĞAN2021-12-21 09:35:27

Kapitalizm, üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bunların kâr amacıyla işletilmesine dayanan bir ekonomik sistemdir. Kapitalizmin merkezindeki özellikler özel mülkiyet, sermaye birikimi, ücretli emek, gönüllü takas, bir fiyat sistemi ve rekabetçi pazarları içerir. Kapitalist piyasa ekonomisinde, karar verme ve yatırım finansal ve sermaye piyasalarındaki üretim faktörleri sahipleri tarafından belirlenir. Malların fiyatları ve dağıtımı ağırlıklı olarak piyasadaki rekabet tarafından belirlenir.

Kapitalizm tanım özellikleri açısından iki farklı özelliktedir. Bunlardan birincisi, üretimin salt kâr amacı güdülerek yapıldığı ve bu artı değerin de pazarda satıldığı büyük bir ekonomik sistemin adıdır. Diğer tanım ise kapitalizmin ücretli emeğe dayalı bir ekonomik sistem, bir üretim tarzı olduğu vurgulanır.

Kapitalizm bireyci bir modeldir. Sözcük köküne bakıldığında (Kapital: Sermaye, Anapara, Anamalcılık), üretici güç para ve dolayısıyla sermayedir. Yani sermaye birikimine sahip olan herkes ticaret ve üretim yapabilir. Kamu hukuku ve kamu yararı kavramı da bulunmakla birlikte özel hukuk ve kişi hakları ön plandadır. Özel teşebbüsün üretim ve ticareti gerçekleştirdiği sistemdir. Sermaye gücü ve birikimi önemlidir. Sermaye az sayıda insanın elinde yoğunlaşır. “Özel sektör” esastır. “Serbest Piyasa Ekonomisi” geçerlidir. Piyasadaki üretim ile ürün ve hizmet fiyatları “arz ve talep” kanunları çerçevesinde serbestçe şekillenir. Yani ürün az bulunuyorsa ve ona yönelen talep de mevcutsa, fiyatı yüksek olur, ürün çoksa fiyatı düşer. Özetle yeterli sermayesi olanlar bir işletme kurup, üretim veya ticaret yapar, ürünü piyasaya sunar ve fiyatı belirler. Fiyat uygunsa alınır, değilse fiyatı azaltır. Ya da aşırı talep varsa fiyatı yükseltir. “Rekabet” önemli bir unsurdur. Burjuva sınıfının, parasal gücü olanların piyasaları ve siyasi hayatı yönlendirmesi göz ardı edilemez bir gerçektir. Özetle temel prensipleri şunlardır:

1.   Üretici güç “Sermaye” dir.

2.   Özel sektör ve üretim araçlarında “Özel Mülkiyet” esastır.

3.   “Serbest Piyasa Ekonomisi” geçerlidir.

4.   “Kişi Yararı” (Özel Hukukun) ön plana çıkması belirgindir.

5.   “Çok Partili Siyasi Yaşam” tercih edilir.

Sistem oluşurken şu aşamalardan geçer: Üretim araçlarına özel sektörün sahip olması gerektiği öne sürülür. Devletin hemen her konuda üretim ve ticaretten uzak durması, yalnızca yasal düzenlemeleri yapması, toplumsal düzeni sağlaması ve başka bir şeye karışmaması savunulur. İdeal (salt) kapitalist sistemde eğitim, sağlık dâhil her alandan devletin çekilmesinin en doğru uygulama olduğu iddia edilir. Böyle bir sistemde devlet yasama dışında yürütme görevi olarak sadece milli savunma/askerlik ve adalet/yargı işlevlerini üstlenir. Vergi toplamak ve para basmak dışında ekonomiye müdahale etmez.

Fakat mutlak (ideal) anlamda böyle bir modelin de uygulanabilirliği şu an için mümkün değildir. Hemen her ülkede devlet az veya çok, bir biçimde pek çok alanda etkin ve etkili olmaktadır. Ve hatta ekonomi, ticaret ve üretime müdahale etmekte veya etmek zorunda kalmaktadır. Bu nedenle günümüzde “Müdahaleci/Denetimli Kapitalizm” yaklaşımı değişik düzeylerde pek çok ülke tarafından benimsenmiştir.

Birey esas alınarak, kişisel özgürlükler üzerinde durulur. Fakat bu görüşe çelişik olarak bu sistemlerde fakir ve ezilen kitleler azımsanamayacak düzeydedir. Doğru işleyen ilkeli Kapitalist ülkelerde “Fırsat Eşitliği” ’ne önem verilir. Ancak pek çok Kapitalist ülkede güce veya paraya sahip olmayanlar daima ezilir.

Tarihçe: Serbest piyasa ekonomisi olarak 16. yüzyılda çıkmıştır. Kapitalist ekonomi pratiği Avrupa'da 16. ve 19. yüzyıllar arasında kurumsallaşmıştır ama bazı niteliklerine İlk Çağ'da da rastlanabilir, Orta Çağ döneminde de tüccar kapitalizminin erken biçimleri ortaya çıkmıştır. Feodalizm sona erdiğinden beri kapitalizm Batı dünyasındaki egemen sistemdir, bütün dünyaya da İngiltere başta olmak üzere Avrupa'dan yayılmıştır. Sanayi Devriminin gerçekleşmesi ve ticaret yapan Burjuva sınıfının ortaya çıkışıyla birlikte sermaye birikimi meydana gelmiş ve bu duruma uygun olarak ilk önce Merkantilizm (Ticaretçilik) adı verilen bir politik yaklaşım doğmuştur. Merkantilistler ihracatı savunup, ithalatı reddeden ve ülke içinde değerli maden biriktirilmesini ama dışarıya asla çıkartılmamasını savunan bir görüşe sahiptirler. Bu görüşün mutlak olarak işlemeyeceği daha sonraları anlaşılmıştır. Fakat sağladığı sermaye birikimi ve mantığı Kapitalizmin bugünkü biçiminin ilk örneklerinin netleşerek ortaya çıkmasını sağlamıştır. Daha sonraları Adam Smith, Ulusların Zenginliği adlı eserinde Kapitalizmin temel prensiplerini ortaya koymuştur. “Vahşi Kapitalizm” adı verilen bir biçimi, ülkelerin kendi halklarını acımasızca çalıştırmalarına sebep olmuş fakat “Sosyalizm” tehlikesi karşısında ödünler verilmeye, çalışma saatleri azaltılmaya, hafta sonu tatilleri verilmeye, iş güvenceleri gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Kendi ülkesinde durumu kontrol altına alan ülkeler, farklı ülkelere yönelerek Emperyalizmi yaygınlaştırmışlardır.

Günümüzde Dünya’nın çoğu ülkesinde “Müdahaleci Kapitalizm” uygulanmaktadır. Uygulanan ülkelerde görünen olumsuz yönleri ise şunlardır:

·        Sermaye az sayıda kişide yoğunlaşır.

·        Gelir dağılımı adaletsizdir.

·        Parasal ve/veya statü gücü olmayanlar “Fırsat Eşitliği” nden yeterince yararlanamazlar.

·        Güçlü firmalar zayıfları yok eder. Piyasada tekelleşme sonucu fiyatlar aşırı yükselebilir.

·        Az ya da çok daima işsizlik mevcuttur.

·        Enflasyon, yüksek faiz ve düşük ücretler nedeniyle insanların hayat standartları çok gerileyebilir.

Dizinin bu yazısında Kapitalizmi özetle de olsa inceledik. Bu ekonomik sistemin ülkemizdeki sisteme benzeyip benzemediğini, varsa benzer taraflarını ve uygulanan bazı politikaların bu sisteme uyup uymadığını yine sizin yorumlarınıza bırakıyorum.

Benim yorumum şudur: Maalesef bu sistemin bazı uygulamaları kısmen de olsa ülkemizin sosyal, ekonomik ve politik sistemlerinde mevcuttur. Ancak Kapitalist sistem tüm prensipleri ile şu anda ülkemizde uygulanamamaktadır. Bunun nedeni ise ülkemizde Kapitalizmin ve Liberalizmin tam anlamıyla uygulanması için gerekli olan “Sermaye Birikimi” nin henüz yeterince oluşamamasıdır.

Bu eksiklik nedeniyle de zaten “Serbest Piyasa Ekonomisi” diye adlandırılarak uygulanmaya çalışılan Kapitalizm için ülke kapıları 1950 den itibaren yabancı sermayeye açılmıştır. Sermaye bolluğu piyasalarda kısmen üretimi ancak fazlasıyla iş ve para hacmini büyütmeyi sağlamıştır. Buna rağmen serbest piyasa ekonomisi kurallarına ve ekonomi bilimine aykırı müdahaleler ile Yeni Ekonomi Modeli oluşturmak gibi tercihler belirsizlik ortamını oluşturmuş, yerli ve yabancı sermayeyi de ürkütmüştür.

Ülkede zaten çokça eleştirilen ve kısmen uygulanmakta olan Kapitalizm ve Liberalizm gibi ekonomik sistemleri gerçek kurallarına göre uygulamak artık çok zor görünüyor. Ancak görünen o ki, uzun yıllar halka büyük zorluklar yaşatacak bir ekonomik model bizi bekliyor diye düşünenler ve umutsuzluğa kapılanların sayısı çok fazla. Oysa umutsuzluğa hiç gerek yok. Ekonominin ruhu “Güven” dir. Adı ne olursa olsun, güven duyulan herhangi bir sistem ile tüm ekonomik olumsuzluklar düzelebilir.

Anasayfa