Liberalizm kavramı siyasal, ekonomik ve toplumsal özgürlükleri savunur. Geniş kapsamlı bir kavramdır. Özgürlükçülük, Serbestçilik (Liberium: Özgürlük, Serbesti) anlamlarına gelen bu kavram kimi zaman Kapitalizm ile eş anlamlı olarak kullanılır. Veya Kapitalizmi de içerdiği öne sürülür ve öyle anlaşılır. Bazen de Kapitalizmin bir sonucu olarak görülür. Bireyin temel alınmasıyla toplumun varlığının ikinci plana düşmüş olmasıdır. Birey toplum, millet, sınıf gibi herhangi bir bütünün amaçlarını gerçekleştirmek için bir araç değildir. Liberal düşünce bu bireycilik anlayışından yola çıkarak “kamu yararı”, “toplumun iyiliği”, “ortak iyilik” gibi toplumsal bütünlere atfedilen amaçları reddeder. Bireylerin, bireysel çıkarları dışında hiçbir şeyi kabul etmez. Asıl olan bireylerin çıkarıdır. Bireylerin çıkarından toplumsal çıkar doğacağı beklenir. Bütün sosyal, siyasal, ekonomik eylemler ve davranışlar bireyler tarafından gerçekleştirilir. Bütün kollektif bütünler bireylerin faaliyetleriyle oluşur ve işler. Her sosyal eylemin özelliğini bireyler belirler.
Bireysel özgürlük ve bireysel haklar düşüncesiyle yola çıkan liberalizm, daha sonraki yıllarda farklı türlere bölündü ve bireylerin eşitlik ilkesinin de önemini vurgulamaya başladı. Klasik liberalizm bireysel özgürlüklerin rolünü vurgularken, Modern Liberalizm (sosyal liberalizm) özgürlüğe vurgu yaptığı kadar; eşitlik hakkı ilkesine de vurgu yapar ve özgürlük ile eşitlik arasında denge kurmayı amaçlar.
Özetle temel prensipleri şunlardır:
1) Birey en üstün değerdir. Özgürdür ve Kişisel Haklara sahiptir. Tek gerçektir.
2) Birey devletin kaynağı ve amacıdır. Toplum ve devlet bireyin hakkını ve çıkarını korur.
3) Birey hem toplumun hem de ekonomik faaliyetlerin temel aktörüdür. Serbestçe üretim, tüketim ve ticaret yapar. Topluma karşı sorumsuzdur.
4) Bireyin özel mülkiyet hakkı dokunulmaz ve kutsaldır. Serbestçe mal ve mülk edinir.
5) Bireyin ekonomik özgürlüğünü kısıtlayan politikalar reddedilir.
Liberalizmde “Bireycilik” ahlâki veya normatif (kuralcı) anlamda da mevcuttur. Normatif bireycilik her bir bireyin ayrı bir değer olduğunun kabul edilmesini ifade eder. Ahlâki bireycilik, insanların kendi potansiyellerini geliştirebilecekleri ve değerlerini belirleyip gerçekleştirebilecekleri bir alanın varlığına ihtiyaç duyar.
Liberalizmde “Özgürlük” bireysel bir durumu belirtir, özgürlüğün öznesi herhangi bir toplu varlık biçimi (toplum, ulus, grup, cemaat vs.) değil, yalnızca ve her zaman birey olarak insandır. Dolayısıyla, liberallerin “özgür toplum” sözüyle belirttikleri genellikle, özgür bireylerden oluşan ve özgürlüğü güvenceleyen kurumlarla donatılmış ve siyasi baskıdan korunmuş olan bir toplumdur.
Liberalizmde “Hoşgörü”, insanların onaylamadıkları davranışlara veya eylemlere müdahale etmemeleri gerektiği inancıdır. Belirli bir davranışın onaylanmaması ve kişilerin kendi görüşlerini başkalarına dayatmalarının reddedilmesidir. Ahlaki açıdan ikna etmek, muhakemede bulunmak veya argümanlar ileri sürmek gibi bazı müdahele biçimleri meşru olabilir, ancak baskı yapmak veya güç kullanmak değildir. İnsanlar pek çok insanın görüşünden gayet farklı olsa bile, iyi bir hayat sürmeye dair kendi görüşlerini takip edebilirler.
Liberalizmde “Öz-Sahiplik” düşüncesi liberalizmin temellerinden biridir. Bireyler kendilerinin sahipleridir. Birey ihtiyaç duyduğunda mülkiyet edinebilir. Yani emekleri mallara katılabilir. Ancak, malları özel mülk haline getirebilmenin bir sınırı vardır. “Locke'cu şart” denen bu sınıra göre, sahiplenmenin meşru olması için geriye “başkalarının ortak kullanımı için yeterli miktarda ve iyi durumda harici mallar” bırakılmış olmalıdır.
Liberal özerklik kendisi tarafından yönetilmek, “bağımsız düşünceli” olmak ve “eleştirel-düşünme” yeteneğidir. Kısaca özerklik kişinin seçimlerinin dış etkenler tarafından belirlenmemesini, kendi gerçek iradesinin sonucu olması gerektiğini savunur.
Liberalizm, toplumsal ve siyasi tasarımı açısından bakıldığında çoğulcu bir teoridir. Görüş farklılıklarına rağmen, birlikte yaşamanın zora başvurmayan bir yolunun bulunabileceğine ilişkin umudu simgeler. İnsanlar hayatı neyin yaşanmaya değer kıldığı konusundaki farklı görüşlerini koruyarak ahlaki bir anlaşmaya varabilir.
Liberal görüşü savunanlar genelde ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, basın özgürlüğü, serbest ticaret, sivil haklar, seküler devlet (seküler devlet ile dinler arasında yönetimsel ve finansal destek ve işbirliği yoktur. Oysa Laik devlet ile din yönetsel ve finansal ilişkiler içindedir), çoğulcu demokrasi ve özel mülkiyet gibi fikirleri destekler.
Klasik liberalizm, sivil özgürlükler ve politik özgürlük ile hukukun egemenliği altında temsili demokrasiyi savunan ve ekonomik özgürlüğü vurgulayan liberalizmdir. Klasik liberallerin “negatif özgürlük” anlayışı diye tanımladıkları şey: Bireyin başkalarına zarar vermeyen kendi ekonomik ve politik tercihleri konusunda dış baskılardan korunması ve serbest bırakılmasıdır. Topluma yüksek oranda avantaj sağlayacak bazı hizmetleri sunan ama ekonomiye müdahale etmeyen bir “sınırlı devlet” i ve geriye kalan bütün fonksiyonların “serbest piyasa” tarafından karşılanması gerektiğini savunur.
Modern liberalizm: “Sosyal liberalizm” veya “Reform liberalizm”i olarak da bilinir. Bireysel özgürlük ve sosyal adalet arasında denge kurmayı amaçlayan politik bir ideolojidir. Modern Liberallerin “pozitif özgürlük” anlayışı diye tanımladıkları şey: Bireylerin, kendi iyi hayat anlayışlarını oluşturabilmeleri için onların dış baskıdan korunmaları yanında imkânlarla (pozitif özgürlük) da donatılmasıdır. Davranış biçimlerini destekleyecek ve koruyacak bir iktidar ve hukuk devletinin de olması gerektiğini savunurlar. Devletin meşru rolünün yoksulluk, sağlık ve eğitim gibi ekonomik ve sosyal konuları içerdiği fikrini savunur. Sosyal liberalizmde toplumun iyiliği bireyin özgürlüğü ile uyumlu görülür. İkinci dünya savaşı sonrasında sosyal liberal fikirler dünyanın birçok ülkesinde benimsenmiştir. Sosyal liberal partiler “Merkez” veya “Merkez Sol” olarak kabul edilir. Refah anlayışını fırsat eşitliği temelinde savunmuşlardır. Birey ve gruplar, mevcut sosyal koşullardan dolayı zarara uğruyorlarsa devletin bu zararları azaltmak veya tamamen ortadan kaldırmak için üstlenmesi gereken sosyal sorumlulukları vardır. Yurttaşların; konut edinme, sağlık, eğitim ve çalışma hakkı gibi çeşitli refah ve sosyal haklara sahip olması gerekmektedir.
Liberalizmin temelleri Rönesans, Amerikan İhtilali ve Fransız İhtilali’ne kadar uzanır. İnsan Hakları prensiplerinin ortaya çıkışı ve Parlamenter rejimlerin yaygınlaşması ile Liberalizm daha da güçlenmiştir. Günümüzde pek çok ülkede Liberal yaklaşımlar benimsenmektedir. Ancak İngiltere Liberalizmin simgesi haline gelmiştir. Uygulanan coğrafyalarda Serbest Piyasa Ekonomisi, Parlamenter Demokrasi, Çok Partili Rejimlerin gelişmesinde başarılı olmuştur. Ancak özgürlük iddialarının aksine ciddi gelir dağılımı ve temel hakların (eğitim, sağlık, vb) sağlanmasında adaletsizliklere sebebiyet vermiştir.
Dizinin bu yazısında Liberalizmi özetle de olsa inceledik. Bu ekonomik sistemin ülkemizdeki sisteme benzeyip benzemediğini, varsa benzer taraflarını ve uygulanan bazı politikaların bu sisteme uyup uymadığını da sizin yorumlarınıza bırakıyorum.
Benim yorumum şudur: Elbette bu sistemin birçok olumlu ve olumsuz uygulamalarına “Benzerleri” ülkemizin sosyal, ekonomik ve politik sistemlerinde mevcuttur. Ancak bu sistem tam anlamıyla şu anda ülkemizde uygulanmakta olan bir sistem değildir.