Dünyanın hiçbir ülkesi yoktur ki kadınlarına medeniyet tarihin en başından beri hak ettiği, en azından erkek cinsiyle aynı saygı ve sevgiyi gösterebilmiş olsun. Kadınlar, medeniyetin en başından beri türlü işkencelere, insanlık dışı saldırılara maruz kalmıştır. Erkekten güçsüz olduğu düşünüldüğü için tarih boyunca milyonlarca kadın hor görülmüş, insanlık hakları sömürülmüş, yaşam hakkı dahi elinden alınmıştır. Tarihin en karanlık çağlarında kız bebeklerin diri diri gömüldüğü bir dünyada yaşamışlığı dahi var insanlığın! Yine ne yazık ki, bugün hala kadın cinayetleri, kadına şiddet haberleri duymaya devam etmekteyiz. Bu durum maalesef gösteriyor ki insanlık yüzyıllardır yozlaşmış bu zihniyetten hala vazgeçememiş, bu ahlaksız, canavarca düşünceleri barındırmaya devam ediyor.
Yıllardır şiddetle mücadele kapsamında ülkemizde kadınlarımıza eş seçimi, ebeveynlerimize çocuk yetiştirme konusunda tavsiyelerde bulunduk. Ancak olumlu yönde hiçbir gelişme gösterilemedi.
Maalesef ülkemizde de her geçen yıl kadına şiddet, kadın cinayeti vakaları devamlı artış gösteriyor. 2021 yılında 300’den fazla kadın cinayeti yaşamış bir ülkenin kadını olarak bu olaylar karşısında isyanım da çok büyük. Ülkemiz İstanbul Sözleşmesi’ne imza atmış, 6284 sayılı “Ailenin korunması Ve Kadına karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” yasayı 2012 tarihinde yürürlüğe sokmuştur. Ancak maalesef, bu kapsamda adliyelere yansıyan aile içi şiddet vakalarının takibi ne yazık ki hassasiyetle yapılamıyor. Koruma kararı alabilmek kolay olmasına rağmen bu kararın ilgili şüpheli şahsa tebliği noktasında dahi çok büyük sıkıntılar yaşanıyor. Kadınlarımız koruma kararı aldıktan sonra gerçekten korunacaklarını düşünseler de şüpheliye tebliğ edilmemiş bu kararın hukuken de bir anlamı kalmıyor. Avukatı olmayan kimselerin aldıkları koruma kararları takipleri de yapılmadığı için şüpheliye tebliğ edilmeksizin kollukta kalıyor. Maalesef bu koruma kararlarının verilişleriyle ilgili kamuoyunda oluşan infial nedeniyle zannımca kolluk kendince bir çözüm bulmuş! ve bu kararları tebliğe çıkarmama yönünde bir irade göstermeye başlamıştır. Bu duruma dur denilmesi, kararı veren kurum tarafından yine bu kararların tebliğini yapılıp yapılmadığının da incelenmesi gerekmektedir. Bu kadar uğraşa, çıkan kanunlara, sarf edilen çabaya rağmen durduramadıysak bu cinneti demek ki yanlış yapıyoruz, demek ki başımıza gelmediği için samimiyetle şiddete hayır diyemiyoruz. Demek ki şiddete karşı uyguladığımız politikalarda bir sorun var. Şiddetin “ama”sı yoktur kıymetli okurlar. Şiddet uyguladı ama o da böyle davranmasaymış şeklindeki cümleler bu insanların canlarına sebep oldu. Bu cümlelerden cesaret alan caniler yüzünden belki bir sonraki mağdur siz olacaksınız. Nasıl göze alırsınız, öldürülen kadınların, annesiz kalan çocukların vebalini nasıl üstlenirsiniz? Bir de bu canilerin hepsi kendini savunurken namustan dem vurur. Lütfen araştırınız. Bu ülkede erkeklerin aldatma oranları ile kadınların oranlarını karşılaştırınız. Ülkemizdeki erkeklerin %58’inin eşlerini sevgililerini aldattığı ortada iken yine bu erkeklerin kıskançlık cinayetleri işlemelerini nasıl normal karşılayabiliriz?
Yine bu Yazıyla kadınları bir saniye hatırlayıp belki hemen ardından kadın cinayeti haberleri ile kahrolacağız. Biz bu ülkenin kadınları artık yaşamak istiyoruz. Yaşama hakkıma el uzatmayı kimsenin aklından bile geçirmesine izin verilmesin istiyoruz.
Ne acı ki edebiyata da yansımış bu kahreden ölümler. Demiş ki Edip Cansever;
“İzmir çarşısında bir kadın
Güpegündüz bir kadın
Gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen
Dudaklarını bilen, öpülmeli bilmeyen
Çocukları olan ama çocukları olmayan
Güpegündüz bir kadın
Tabancasıyla üç yerinden vurulur.
Yaz düşer yaprak yaprak
Kan donar söylene söylene
Kırılmış sırça gibi dökülür yerlere yaşamak…”