DÜNYA ÇOCUK GÜNÜ

AV. ÖYKÜ ÇALIŞ2021-10-04 09:17:51

 

Her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi günü Dünya Çocuk Günü'dür. 1925 yılında düzenlenen Dünya Konferansı'nda aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 54 ülke,  Çocukların Korunmasına Dair Cenevre Bildirgesi'ni imzalamış ve bugünü çocuklara armağan etmiştir. Bu bildiriye göre taraf devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul edecek ve çocukların  bedenen ve ruhen sağlıklı bir yaşam geçirmeleri için mümkün olan azami çabayı gösterecektir.

 

Her birey 18 yaşına kadar çocuk sayılır ve her çocuk vazgeçilmez haklara sahiptir. Ancak günümüzde temel haklara bile sahip olamayan çocukların varlığını bilmek, koca bir hiçliğin içinde kutlamaya çalıştığımız bugüne dair umutlarımızı kaybetmemize neden olmaktadır. 'Çocuk' deyince insanların aklına; açlıktan ölen, çocuk yaşta zorla evlendirilen, istismara uğrayan,  eğitim hakkı elinden alınan, mevsimlik işçi olarak çalıştırılan çocuklar geldiği müddetçe çocuk haklarından bahsedemeyiz.

 

Einstein ''Dünyada bir çocuk dahi mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar ve ilerlemeler hiçtir" demiş zamanında.. Dünyada ve ülkemizde maalesef çok sayıda mutsuz çocuk var. Ama ben bugün özellikle cinsel istismar mağduru çocukların mutsuzluğuna değinmek istiyorum. Ülkemizde cinsel suçların %46’sı çocuklara karşı işlenmektedir. TÜİK’in 2016 verilerine göre Türkiye’de çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda yaklaşık 3 kat artarken 250 bin çocuk istismara uğradı. İnsan Hakları Derneği’nin 2018 raporuna göre, çocuk istismarında dünyada 3. sırada yer alan Türkiye’de; 2002’den bu yana 440 bin çocuk doğum yaptı. Adalet Bakanlığı ise çocuk istismarına yönelik verileri artık paylaşmıyor.

 

Tüm bunlar yetmezmiş gibi kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 14 maddeden oluşan ilk bölümü, TBMM Genel Kurulu’nda gece yarısı yapılan oylama neticesinde kabul edildi. Buna göre artık cinsel istismar şüphelisinin tutuklanabilmesi için ‘kuvvetli şüphe’ yeterli olmayacak; yaşanıldığı iddia edilen olaya ilişkin ‘somut delil’ aranacak. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, kadın ve çocuklar aleyhine bir başlangıçtı. Çocuk istismarının her geçen gün arttığı ülkemizde, tutuklama için 'somut delil' şartı gibi bir düzenlemenin kabulü ise tutuksuz yargılamanın altını kalın kalın çizmenize sebep olur ve faillerin çoğunun cezasız kalması gibi bir sonuç doğurur.

 

Tutuklama için aranılan 'somut delil' kriteri cinsel suçlar açısından sorun teşkil ediyor çünkü bu suçlar nitelikleri itibariyle şüpheli ile mağdurun baş başa oldukları izole bir ortamda gizli saklı işlenen, geride delil bırakılmayan, mağdurların korkutularak, tehdit edilerek ve iradeleri sakatlanarak uzun süre şikayet etmemeleri için uğraşılan, özetle aranılmak istenen o somut delilin her zaman kolay bulunamadığı suçlardır. Dolayısıyla tanık, ses ve görüntü kaydı, hatta şiddetin oranına veya geç şikayete bağlı olarak, fiziksel bir bulgunun olmama ihtimali de çok yüksektir. Kadına ya da çocuğa yönelik cinsel suçlarda tutuklamanın zorlaşmasıyla mağdurun korunmasının önü iyice kesilmiş olur, bu güzel ülke kendi çocukları için bir cehennem haline gelir.

 

Yargıtay'ın son dönemde cinsel saldırı dosyalarındaki tavrı somut kanıt aramak şeklinde. Özellikle cinsel suçlarda yargılamanın tutuksuz yapılması ve istismarcıların serbest bırakılması zaten büyük bir sorun ve bu durum mağdurlar üzerinde yargılama sürecinde çok olumsuz sonuçlara neden oluyor. Ceza yargılamasında delilleri, somut olanlar ve olmayanlar şeklinde ayırmak ve deliller arasında kademelendirme yapmak da ceza yargılamasının ruhuna uygun değil. 'Somut delil'i hakimlerin nasıl algılayacağı da büyük bir belirsizlik. Somut delil deyince elle tutulur, gözle görülür bir bulgu arayacaklarını düşünüyorum. Ancak sadece fiziksel bulgular değil; çocuğun beyanı, çizmiş olduğu resimler de somut delil niteliğine haizdir. Elbette bazı istisnai durumlarda sanık masum olabilir, ceza yargılamasının amacı sanığı cezalandırmak değildir aksine masumiyet karinesini kabul eder dolayısıyla sanık masumsa kuvvetli suç şüphesi bile oluşmayacaktır.

 

Sonuç olarak bu yanlış düzenlemeden ivedilikle dönülmediği müddetçe çocuk bedenini şehvet öznesi olarak gören çocuk istismarcıları bu düzenlemeyle oluşan cezasızlık algısından beslenirler ve çocuk istismarı vakaları bitmez. Bu gün vesilesi ile bir kez daha sorumluluklarımızı hatırlayalım; hiç bir ayrım gözetmeden tüm çocuklara güvenli bir dünya sunmanın devletin ve vatandaşlarının öncelikli görevi olduğunu hatırlayalım. Çocukların acı çekmediği, büyüklerin kötülüklerine maruz kalmadığı, haklarının korunduğu, sevgiyle şefkatle büyüyüp sağlıklı bireyler olarak yetiştikleri bir dünya kuralım. Çocuklar, hak hukuk kavramlarının bilincinde olarak büyüsünler ki yarın insan haklarını özümserken zorluk çekmesinler. Dünya Çocuk Günü'nü artık içimiz buruk kutlamayalım.

 

 

 

Anasayfa