Günümüzün vebası her ne kadar COVID 19 ve ya buna benzer kanser gibi tedavisi zor veya mümkün olmayan hastalıklar olsa da çok hızlı bir hastalık daha var. KOLAY PARA KAZANMAK
Eskiler hep derki emeksiz yemek olmaz. İnternet üzerinden ve ya sosyal medyalar aracılığıyla çeşitli güzelliklerle yapılan reklamlar la içine çekilmeye çalışılan tuzaklar. Para günümüz itibari ile mal ve hizmetlerin değiş tokuşu için kullanılan bir araçtır. Bunu elde edebilmemiz için bir takım kuralları uygulamamız gerekiyor. Kolay para reklamları günümüz gençlerini bir yerden alıp hayaller ülkesine götürse de birçoğu hüsranla bitiyor.
Geriye darmadağın parçalanmış hayat hikâyeleri. Bazı kolay para kazanma adı altında olan şeyler ya kumar ya da dolandırıcılıkla sonuçlanan bu hayal ürünleri insanları alın teri ile çalışmaktan uzak kılıyor. Oysa en güzel şey helalinden kazanıp Allahtan bereketli kılmasını dilemektir. Alla hu Teâlâ ilmi isteyene zenginliği istediğime veririm buyurduğu halde bu hırs neden.
Birin bin olması para oyunlarıyla değil şükür helal kazanç ve sadakadan geçer. Borsa hisse senedi çeşitli ortaklık gibi yasal olan durumlar zaten o işleri bilen ve parası olan insanlar için. Yakın zamanda tanıdığım bir arkadaşımın akrabası kredi çekerek bu hasatlığa kaptırdı kendini. Sonuç kırgın bir eş üzülen aile bireyleri. Yani hüsran.
Yer altında çalışanlar yüzlerce derece sıcaklıkta çalışan ve çok ağır şartlarda çalışan insanların emekleri boşuna mı? Para hırsı bu kadar kolay olmamalı çalışarak emek göstererek Allahtan dileyerek olmalı. Gençlerimizin bu hastalıktan uzak durmaları zor gibi görünse de aileye topluma ve yetkili organlara çok iş düşmekte. Her fırsatta bunun bir kumar bir tuzak olduğunu bas bas bağırmalıyız. Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış Büyüğü Halil Küçüğü ise İbrahim Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekarmış Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş. Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar İş kalmış taşımaya Halil, bir teklif yapmış :
– İbrahim kardeşim, Sen buğdayı bekle. Ben gidip çuvalları getireyim.
– Peki ağbey demiş, İbrahim…
Ve Halil gitmiş çuval getirmeye… .
O gidince, düşünmüş İbrahim: Ağabeyim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine
Böyle demiş ve, kendi payından bir miktar atmış onunkine…
Az sonra Halil çıkagelmiş.
– Haydi İbrahim…! demiş, önce sen doldur da taşı ambara.
– Peki ağbey…!
İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşmüş yola..
O gidince, Halil düşünmüş bu defa:
– Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekar. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.
Böyle düşünerek, kendi payından atmış onunkine birkaç kürek…..
Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atmış onunkine.
Bu, böyle sürüp gitmiş Ama birbirlerinden habersizlermiş.
Nihayet akşam olmuş. Karanlık basmış.
Görmüşler ki, bitmiyor buğdaylar.
Hatta azalmıyor bile…. Hak Teâlâ bu hali çok beğenir.
Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki …
Günlerce taşır iki kardeş , bitiremezler. Şaşarlar bu işe…
Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları.
Bugün ‘Bereket’ denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı : Halil İbrahim bereketidir. ..
Herkese bol bereketli helal kazançlar dilerim Kalın sağlıcakla