Mart ayından bu yana dünyayı tehdit altına alan Koronavirüs belasının ülkemizde ilk yayıldığı dönemlerde en rahat ve güvenli bölgelerin başında Orta ve Doğu Karadeniz bölgesi geliyordu. Bu iki bölüm arasında ise ilimiz Ordu, en güvenli şehirlerin başındaydı.
Ta ki ne zamana kadar, Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, fındık hasat toplama zamanı deyinceye kadar rahatımız kısmen de olsa yerindeydi. Hasat için dışarıdan gelen göç nüfusunun geri çekilmesiyle birlikte vaka sayılarında ciddi artışlar da meydana geldi.
Ağustos ayından bu yana hasadın yanı sıra ölüm vakalarında cenaze törenlerine yapılan iştirakler, düğünler, derneklerde cabası oldu. Okulların başlaması, kapanması, sağlık personellerinin sürekli virüse yakalanması tehdidi artıran unsurların başında geldi
Bu örnekler resmi rakamlar üzerinden bize gelen örnekler tabi. Bana göre de en büyük risk, tedbir ve önlemlere karşı duyulan duyarsızlıklar ve ciddiyetsizlik. Yeterince ciddiye almadık, tedbir ve önlemlere de yeterince uymadık. Ne maske dinledik, ne mesafe tanıdık ne de temizlikten bihaber olduk. Keyfiyetimizin cezasını çekiyoruz bugün.
Neden mi öyle diyorum! Bu sabah ilk önce risk haritasında Altınordu ilçemize baktım. Haritada Altınordu ilçemizin 3/2 si kırmızıya boyanmış. Sonra Ordu’nun geneline baktım. Yarıdan bir fazlası yine kırmızıya boyanmış. Orta ve Doğu Karadeniz’de de en riskli şehirlerin başlarında geliyoruz.
Ne diyeyim şimdi? Bunca çaba ve emeğe karşı kayıtsız kalınılmasına mı? tedbirlerin sürekli ihlal edilmesine mi? Yoksa baştan aşağı kırmızıya boyandığımız şu günlerde milletin canının hala hiçe saymasına mı? Söyleyin, ben ne diyeyim şimdi?