HRİSTİYAN KULÜBÜ

Şafak DELİÇAKAR2020-11-30 10:24:29

İnsanoğlunun genelinde var bu davranış biçimi. Elde edemediğimiz ya da ele geçiremediğimiz her şeyi karalamak fıtratımızda var. Özellikle ilişkilerimizin bozulduğu her dönemde Avrupa Birliğinin bir Hristiyan Kulübü olduğunu ilan edip duruyoruz. Bu algıya katılan sayısı da oldukça fazla! Çünkü beklenti o yönde. İstediğimiz gibi davranmayanları hamasetle düşmanlaştırıp, karşısında konsolidasyon oluşturma çabasıdır aslında bu.

Oysa AB bir Hristiyan kulübü değildir. Sadece üyesi olan ve olacak ülkelerin ekonomik ve sosyal menfaatlerini geliştirmek ve güçlendirmek için kurulmuş bir birliktir. Elbette mevcut üye ülkelerin vatandaşları çoğunlukla Hristiyan olmakla beraber çeşitli dinlere ve mezheplere hatta azımsanmayacak kadar ateiste sahip olsa da AB gerçekte seküler bir birliktir. 

Sekülerizm, din ile devlet işlerinin kesin ayrımını ifade eder. Laiklik değildir. Laiklikte din işleri devlete karışamaz ama devlet din işlerine karışır. Oysa sekülerlikte ne din devlet işlerine karışır ne de devlet din işlerine. Üstelik hiçbir AB ülkesinde devletin kurduğu devasa bütçeli bir Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Eğitimi veren okul veya kurs benzeri kurumlar yoktur zaten.  Dini tüm kurumlar ve çalışanlar devletten bağımsızdır ve vakıf benzeri kuruluşlardan gelen gelirler ve Hristiyanların ve gönüllülerin maddi yardımları ile çalışırlar.

Hatırlarsanız 15-16 Nisan 2019 da Paris’te dünya tarih ve kültür mirası olarak da tescil edilen “Notre Dame Katedrali” yanmıştı. Yangın sonrası tamirat için 2 Milyar Avroluk bir bütçeye ihtiyaç olduğu anlaşılmıştı ve bu para 1 ay içinde dünyanın çeşitli ülkelerinde organize edilen bağış kampanyaları ile her din ve mezhepten insanın yardımları ile toplandı. Ne Fransa devleti ne de AB beş sent veremedi bu tamirat için. Sadece Paris ve diğer 7 Fransız ilinin belediyeleri kültür varlıklarını koruma bütçelerinden toplamda 10 Milyon Avro bütçe ayrılabildi. Yani harcanacak paranın sadece binde 5 ini verebildiler.

Ordu Atıksı Arıtma Tesisine 29 Milyon, Ordu Bal Paketleme Tesisine 9 Milyon ve diğer projelere 6 Milyon olmak üzere Müslüman nüfusa sahip ilimize toplamda 44 Milyon Avro hibe veren AB, Hristiyan nüfusa sahip Paris’teki bir Hristiyan katedraline 1 Avro bile veremedi. Çünkü kanunları devlet ve birlik bütçesinden bir dini öge olan bu katedral için ödeme yapılabilmesine müsaade etmiyordu. Yapabildikleri tek şey yangını söndürmesi için Paris itfaiyesini görevlendirmek, yardım kampanyalarına manevi destek vermek ve üzüntülerini bildirmekti. Hepsi bu kadar!

Oysa bir Ayasofya’nın ya da Sultan Ahmet camiinin başına böyle bir olay gelseydi tüm devlet hazinesi seferber edilmez miydi? Çünkü biz Laik bir devletiz. Laik devlet din işlerine de karışır, dini ögelere bütçe de ayırır. Ama seküler bir devlet olsaydık beş kuruş harcayamazdık devletin kasasından.

Hiçbir şey almadan vermek Allaha mahsustur. AB’nin hiçbir kriterine uyum göstermeden öyle “Vize ve serbest dolaşım hakkı” gibi ciddi vaatlerle halka sürekli söz verip tutamamaktan bıkmadınız mı? Biraz ciddi olun. Önce altına imza attığınız AB’nin Kopenhag kriterlerine ve müktesebat direktiflerine uyun da öyle konuşun. Ya da “ben size üye olmak istemiyorum kardeşim” deyip kapatın şu AB defterini. Gına geldi artık bir ileri iki geri adımlarınız ve söylemlerinizden.

AB’ye üye ve aday üye durumunda olan her ülkenin uymak zorunda olduğu Kopenhag Kriterleri şöyle: Demokrasiyi, Hukukun üstünlüğünü, İnsan Haklarını, Azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını, İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını ve Birlik içinde piyasa güçleri ve rekabetçi baskı ile baş edebilecek kapasiteyi garanti eden kurumların istikrarını sağlamaktır. 

Hadi tartışalım! Bunların hangisi sağlandı bu ülke de? Siz ne kadar sağlandı deseniz de bu ülkenin çoğunluğunun bildiğini AB de görüyor ve biliyor. Bu yüzden de ısrarla düzeltilmeyen ama lafta var olduğu söylenen Demokrasi, Adalet, İnsan hakları ve benzerleri nedeniyle de bize güvenmiyorlar. Anayasa mahkemesinin kararlarına uyulmayan hatta keyfe keder hukuki işlemlerin yapıldığı bir yerde Hukukun Üstünlüğünden bahsedilebilir mi? 

Ya bu kriterleri sağlayıp üyelik yolumuza devam edeceğiz ya da çekileceğiz aday üye statüsünden. Öyle hamasetle, bağırıp çağırmayla olmuyor işte bu iş. Zorla da olmuyor. Bir de kendimize güldürüp alay konusu oluyoruz. Altına imza attığımız şeyleri yerine getirmediğimiz için itibarımızı da kaybediyoruz her geçen gün. Gümrük Birliği olmasaydı AB çoktan kesmişti bizimle ilişkimizi. Menfaatleri için bekliyor onlar da!

Bırakın artık şu güldüren ve kızgınlık yaratan hamaset dilini. Bırakın artık iftira atarak Hristiyan da olsa Allah kulunun hakkını yemeyi. Bırakın artık “kedi uzanamadığı ciğere mundar der” davranışlarını. Biz Türklere yakışmıyor bunlar. 

Hem şoför mahalli hem cam kenarı olmuyor işte! Hala anlayamadınız mı?

 

Anasayfa