Köşe yazmak…

Ersin ERDOĞAN2020-11-12 10:31:10

Ne kadar önceydi hatırlamıyorum. Bir meslektaşımız yaklaşık olarak şöyle bir şey yazmıştı: “Önüne gelen köşe yazıyor. Gazeteci olmayanların, gazetelerde köşe yazmasını doğru bulmuyorum. Bu iş biz gazetecilerin işidir”.

Bu söylemin veya iddianın tümüyle yanlış olduğunu düşünüyorum. Asıl derdi neydi, bu lafı kimeydi bilmiyorum. Yorumlamaya da değer görmüyorum. Ama çok özetle ve tek kelime ile eleştirmem gerekirse bunun bilimsel adı “Hubris Sendromu” [[1]], halk dilinde ise “Kibir” dir!

Kibir insanları kör eder. Başkalarının eksiğini söylemekten kendi gerçeğini göremez. Hâlbuki her insan köşe yazabilir. Yazdığı dili ve gramerini bilse veya başka birine yazdırsa ve birde söyleyecekleri varsa yeter. Ayrıca her insandan öğrenilebilecek şeyler vardır. Kimse kimseyi hor görmemeli. Öyle okul yüzü görmemiş cahil denilen veya öyle sanılan insanlar var ki anlattıklarını ve analizlerini ağzınız açık dinlersiniz. Ayrıca köşe yazmak kimsenin ne tekelinde ne de icazetindedir. Ayrıca bu konuda ahkâm kesilmez ama araştırıp öğrenilen ve yılların deneyimlerine dayalı öğrenilenler âcizane paylaşılabilir.

Köşe yazmak zor iştir! Hele ki günümüzde çok da tehlikelidir! Her yazıyı objektiflik ilkesiyle ve kelimeleri dikkatle seçerek Türkçe dilinin güzelliğini bozmadan yazmak asıldır! İsteyerek yapılmasa da ufak bir hata, trafik kazasından zor kurtulmuş gibi etkiler yazarı. Farklı yönlere ve anlamlara çekilebilecek cümlelerden mutlaka kaçınmak ve eleştiri ile hakareti bir birine karıştırmamak gerek. Ufak ve zararsız giydirmelerden ya da sokuşturmalardan ise kaçınılmamalı. Köşe yazmanın tadı tuzu da ordadır zaten. Metaforlarla ve mesajlarla dolu da olsa okuyucu anlayabilmeli. Düşünmeye zorlanmalı. Birazcık “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” misali yazılmalı.

Her konuda köşe yazılabilir. Halk bunu anlamaz diye düşünülmemeli. Öyle güzel anlarlar ki şaşırırsınız. Üstelik sadece halkın anladığı konular köşe yazarını sıkıcı yapar. Yazara uygun yazı diye de bir şey yoktur. Yazılamaz sanılan konularda yazmak daha çok ilgi çeker. Tek ölçüt hangi konuda olursa olsun, anlaşılabilir ve iyi yazı yazmayı başarabilmektir.

Köşe yazarları hayatı ve kendini çok ciddiye almamalıdır. Biraz deli dolu olmakta fayda vardır. Kendini çok ciddiye alanlar köşe yazısı yazamazlar. Mektup misali yazarlar. Ayrıca başka köşe yazarlarına benzemek arzusu da taşınmamalıdır. Olunamaz çünkü! Her köşe yazısı tekniği ve ruhu ile yazarına özgündür. Parmak izi gibidir. Hiçbiri diğerine benzemez. Benzetmeye çalışmak kopya çekerken hocaya yakalanmak gibidir. Yazarın bilgi seviyesine yükselmek olmalıdır özenilmesi gereken şey. Buda araştırmakla ve düzenli bir şekilde bilgi derlemekle mümkündür.

Eğer köşe yazıyorsanız, bakış açınıza, kelimelerinizin seçimine göre birileri karar verir sizin adınıza!  Bir metafor ile söylemek gerekirse, objektif bir köşe yazarı iseniz “ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilirsiniz!”. Yazılarınız objektif oldukça eleştirilir, sübjektif oldukça da çıkarına uyanlar tarafından desteklenirsiniz. Gerçi bu yargıların hiç birinin zerre kadar önemi olmamalı bir köşe yazarı için.

Herkesin sevmesi ve yazıların beğenilmesi mümkün değildir. Sadece sevenleri olan bir köşe yazarı da yazar değildir. Sevmeyenleri de olması gerekir. Aksi takdirde yazıların objektif olmadığı ve ilkesizliği ortaya çıkar.

Bir köşe yazısı önce toplumu ilgilendirmelidir, yazarını değil. Bilgi vermelidir. Gündemdeki olumsuz bir konu ise yorumlamalı, eleştirilmeli ve çözüm önerilerini de içermelidir. Emsaller ve örnekler vermelidir. Sorular sormalıdır. Kaynak kullanılmışsa intihal yapmış olmamak için kaynak belirtmelidir. Kimseyi yargılamamalı ve ceza kesmemelidir. Şantaj, tehdit ve kumpas dili asla kullanılmamalıdır.  

Bir yazı, bilgi vermez, paradoksları ortaya koymaz, arka planı incelemez, soru sormaz ve eleştirmez ise hiçbir değeri yoktur. Eleştirdiği şeylerin görünemeyen taraflarına da bakmalıdır köşe yazarı. Eleştirisi insanoğluna yönelikse, kızmak yerine psikolojisini ve ruh halini anlamaya çalışmalıdır.

Her köşe yazısı mutlaka bir şeyi eleştirmelidir. Kesinlikle vıcık vıcık yağlama ve övme içermemelidir. Okuyucuyu en çok güldüren köşe yazarları “İyi şeyler olunca överim” diyen ve birde bunu köşelerinde yazanlardır. Hatta bir gün çok ağır eleştiriler ile yazarken hemen ertesi gün öve öve bitiremedikleri şeyleri yazanlara daha çok güler okuyucular. Bu tür yazıları, çıkarlarına zarar gelmesin diye yağlamalarına kılıf bulmak için özellikle yazarlar köşelerinde. Okuyucu anlar ne yapılmak istendiğini. Köşe yazarı kendine güldürmemelidir. Güldürecekse tebessüm ettiren, komik ve düşündüren “zihni sinir” misali yazılar ile güldürmelidir.

Eleştirilmeyen şeyler zaten iyi işlerdir. Eleştirmiyorsan onaylıyorsun demektir. Övmek, taltif etmek köşe yazarının değil övülecek işleri yapanların seçmenlerinin, amirlerinin veya patronlarının görevidir. Köşe yazıları yanlışları gösterip düzeltilmesini sağlamak içindir. İyi şeylerin zaten milyonlar harcanarak reklamları yapılıyor medyada. Ama her köşe yazarı, her olumsuz şeye muhalif olmalıdır.

Polemik sanatını beceremeyenden köşe yazarı olmaz. Ya da “kibirli” damgasını yer köşesine çekilir. Eleştirilen işleri yapanlar ile karşılıklı yapılan polemikler bir köşe yazarının ateşleyicisidir. Eleştirilen kişilere ayna tutup kendilerini görüp tanımaları sağlanmalıdır.

Megalomani yazarlık için iyi bir şeydir! Kendini beğenmek, kendine güvenmekle ilgilidir. “Ben bu işi iyi yaparım” diyebilecek kadar birikime sahip olunursa azıcık megalomani sorun olmaz. Aşırısı okuyucuyu rahatsız eder. Kendini beğenmeyen yazdıklarını da beğenmez. Yoksa yazılarını en iyi bildiği şeyle, yani kendisiyle, hezeyanları ve kişisel kompleksleri ile doldurur. Çünkü anlatabileceği başka bir şey yoktur dağarcığında! Zerre kadar bilgi cümlesi içermez yazıları. Metafor kullanarak dahi suya sabuna dokunmaz!

Kişileri ismen hedef alarak köşe yazılmaz! Köşe yazarlığının en basit ve çirkin halidir bu! Hakkında yazılan yazı varsa da asla cevap verilip saldırıya geçilmemelidir. Sükûtla karşılanmalı! 

Her köşe yazarı aslında Don Quixote (Kişot) gibi şövalye ruhu taşır. Öyle olmasa bu işi yapamaz zaten. Yel değirmenlerini canavar zannedip saldırır da saldırır ama hiçbir şey değişmez. Değişse zaten yazacak bir şey de kalmaz. Çünkü köşe yazarlarını olumsuzluklar ve eksiklikler besler.

Köşe yazarı okuyucularından ve gazete yöneticilerinden övgü almakla mutlu olmamalıdır. Aksi takdirde bu övgüler yazarlığının yanlış yönlere gitmesine neden olur. İlgi ve övgü bekleyenden yazar olmaz. Yazarlık, insanı yalnızlığa iten, itmesi gereken bir meslektir. Yalnız değilse her yazıda ebeveynlerinden ve dostlarından etkilenir, yazılarına ona göre yön vermeye başlar. Bu da yazıları eleştirel ve özgün olmaktan çıkarır.

Her gün köşe yazısı yazılmamalıdır. Gündeme düşen her konu hakkında köşe yazarının hemen her şeyi anında bilmesi, biliyor olması elbette ki mümkün değildir. Köşe yazarı, gündemdeki konuyu evvela elindeki kaynaklara, arşivine, notlarına hatta internet sitelerine başvurarak, mevcut bilgileri derlemelidir. Gerekiyorsa bazı uzmanlarla görüşerek fikrine başvurmalıdır. Daha sonra çeşitli görüşleri ve tezleri mukayese ederek doğruları tespit etmelidir. Köşe yazarının bütün bu işlemleri yapması için ne kadar lazımsa o kadar zamana ihtiyacı vardır.

Her köşe yazarının sadece haftada bir gün yazı yazması en idealidir. Çünkü bir konu kafasında iyice pişmeli ve olgunlaşmalıdır. Aksi halde hem yazarın verimliliği hem de yazıların kalitesi düşer. Bu yüzden her gün yazı yazan/yazabilen köşe yazarlarının yazılarındaki bilgi vermeyen veya konunun görünmeyen yüzüne dair bir belge, kaynak, açıklama veya eleştiri olmayan, sadece yazarın kişisel görüşlerini ve duygularını ifade eden kelimelerden ibaret yazıları okur dururuz.

Köşe yazarını her gün yazmaya mecbur ederseniz o yazardan çıkacak yazılar olgunlaştırılamamış peynir gibi tat vermez. O yazıyı yazma anında dilinin ucunda ne varsa onunla yetinir, cümleleri hazırda bulunan fikirlere bağlayarak o günkü köşe yazısını yazabilir. Üstelik okuyucuları, tekrardan öteye gidemeyen cümleler ile yapılan anlatımları nedeniyle köşe yazarından sıkılıp takip etmez. Köşe yazarını her gün yazı yazmaya mecbur etmek, gerçekten büyük haksızlıktır. Varsa, içlerindeki cevheri de çarçur edip hem yazarı hem okuyucusunu yormaktır.

Bir köşe yazarının hemen her gün, Türk edebiyatının ileri gelen dil ustalarının eserlerini okuması çok faydalıdır. Çünkü bildiği ve kullandığı kelimeler ne kadar çok olursa olsun, Türkçenin çeşitli cümle klişelerini, ifade şekillerini düşünce mekanizmasında hazır bulundurmalıdır. Ayrıca bu konuda Kenneth Roman ve Joel Raphealson’un birlikte yazdıkları “Writing That Works: How To Communicate Effectively in Businness – Doğru Yazma: İş Dünyasında Etkili İletişim Nasıl Kurulur” kitabı mutlaka okunmalıdır.

Bu kitapta köşe yazmak isteyenler için önerilen altın kurallar özetle şöyle: Doğal olun! Konuştuğunuz tarz da yazın. İleri düzeyde yazma tekniğine sahip değilseniz kısa kelimeler, kısa cümleler ve kısa paragraflar kullanın. Asla süslü kelimeler ve jargon kullanmayın. İddialı ve yargılayıcı dilden kaçının. İmla kurallarına uygun iki A4 sayfadan fazla yazmayın. Yazınızı asla yazdığınız gün göndermeyin. Ertesi günden başlayarak tekrar tekrar okuyun ve hataları düzeltin. Yazınız önemli bir konuda ise kaynağından veya uzmanından mutlaka yardım alın. Alıntı yaptıysanız kaynağını belirtin. [[2]]

Her köşe yazarının şahsına özel yazma ilkeleri vardır ve olmalıdır. Benimkiler ise şöyle: Kişilerle ve kurumlarla ilgilenmem. Kimseyi ismen hedef alıp övgü ve yerme odaklı yazılar yazmam. Kızmak yerine anlamaya dönük yazarım. Olayları yazmam ama arka planlarını inceleme yazıları yazarım. Sistemsel olumsuzlukları ya da eksiklikleri çözüm önerileriyle yazmaktan hoşlanırım. Özellikle dinler, ideolojiler, siyaset, siyasetçiler, politika ve partiler hakkında asla yazmam, yazılanlardan da hazzetmem. Ama üslup açısından bir olumsuzluk varsa isim ve unvan vermeden eleştirel yazarım. “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” ise bam telim ve kırmızıçizgimdir!

Yazarlık işinin de bir sonu vardır. İlla da başkalarının artık yazamadığımızı söylemesi beklenmemelidir. Bir köşe yazarı kendi yazısını okuduğunda tatmin olmuyorsa işi noktalamanın zamanı çoktan gelmiş demektir. Lüzumsuz ısrara gerek yoktur. Medya sektörü bu durumda olan köşe yazarları ile doludur ve çoğu da ciddi konularda köşe yazdıklarını sanırlar. [[3]]

Bazen de hayat izin vermez köşe yazmaya. Mücbir sebepler vardır. Zorluklar, yorgunluklar, hastalıklar, kaygılar, aile veya başka hedeflerle de ilgilenmek zorunda kalınabilir. Okuyucudan izin istenir saygı ile.

Bu vesile ile şimdilik bana biraz müsaade! Abartmadan söylemek isterim ki ne zaman olacağını ya da olup olmayacağını bilmiyorum ama tekrar görüşmek üzere diyorum.

 “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz”…   Hoşça kalın!

 

Kaynakça:



Anasayfa