Öncelikle Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun! Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Bu nedenle, geleceğe büyük bir ümit, inanç ve gayretle yürümek azmi ve kararlılığı içindeysek eğer, ülkenin cehaleti yenmiş, ilmen gelişmiş, sağlıklı ve ahlaklı bir topluma ihtiyacı var. İlmin, bedenin ve karakterin gelişmesi için ise mutlaka ama mutlaka cehaletin azalması gereği var.
Bir hanımefendi bir TV programına çıkıyor. Kendisine programı yöneten bir başka hanımefendi de her Türk vatandaşının bilmesi gereken, her vatandaşı ilgilendiren ve ilkokul seviyesinde çeşitli sorular soruyor:
- Atatürk’ün herhangi bir sözünü biliyor musunuz?
- Eeee. Yani biliyorumdur ama şu an aklıma gelmiyor açıkçası.
- İstiklal marşını biliyor musunuz?
- Eskiden çok iyi biliyordum. Birinci sınıfı burda bitirdiğim için! İlk eeeeee…
- İlk kıtası aklınızda mı mesela?
- Evet aklımda.
- Söyleyebilir misiniz?
- Söylememe gerek yok şu an.
- Kim yazdı onu biliyor musunuz İstiklal marşını?
- Evet
- Kim yazmıştı?
- hııııı…
- Mehmet Akif Ersoy! Türkiye de kaç coğrafi bölge var?
- Emmmm. Pas…
- Fahrettin Koca kimdir tanıyor musunuz?
- (cevap yok. Stüdyoda birini arar gözleri)
- Kopya çekmeyelim.
- Eeeeee. Yasin. (Stüdyoda röportajı izleyen menajerine sesleniyor belli ki) Yasin. Bi saniye. (Saçlarıyla oynar. Yüzü asılır. Çaresizce etrafına bakınır. Belli ki Yasin de bilemediğinden cevap veremiyor)
- Eeee bi daha sorimmi soruyu. Aynı soruyu.
- Ben bi Yasinle konuşim. (Yüzünü asarak kalkar ve stüdyoyu terk eder) [[1]]
Bu hanımefendi Türkiye Güzeli imiş! Hemen herkes bilir ki “ülke güzelleri” sadece fiziki güzelliklerine değil, ülkeleri hakkındaki bilgi düzeylerine, genel kültür seviyelerine, kişilik özelliklerine, bilgilerine, zekâlarına, yeteneklerine ve sosyal hayata dair bakış açıları konularında jürinin sorularına verdikleri yanıtlara göre seçilir.
Ülkesini zerre kadar tanımayan bu hanımefendi nasıl olur da ülke güzeli seçilir? Kim seçer? Demek ki aylardır tek bir gazete okumamış! Tek bir TV haberi izlememiş! Güzeli olduğunu iddia ettiği ülkenin ne kurucusundan ne de İstiklal Marşından ve onun yazarından haberi var. Ülkesinin coğrafyasını, tarihini, edebiyatını bir nebze olsun bilmediği de belli! Tüm ülke aylardır bu pandemi döneminde her gece TV’lere kitlenip günlük test, hasta ve ölüm sayılarını açıklayan sağlık bakanını dinlerken bu hanımefendi hiç mi merak etmemiş ne söylendiğini ve kimin söylediğini? Zaten bilseydi, yasak olduğu halde yaş günü partisi düzenleyip katılanlardan on kişinin virüs testi pozitif çıkmasına ve medyada üzerine tepki çekmesine rağmen “Abartılacak bir şey yok, sadece 10 kişinin korona virüs testi pozitif çıktı” der miydi?
Bu konu çok önemli! Çünkü ülkenin geldiği halin gerçek resmidir bu maalesef! Okumayan, izlemeyen, dinlemeyen, öğrenmeyen, bilgisiz bir toplum haline hangi ara geldik biz? Bu toplumdan icat, yenilik, bilim, proje, üretim ve bir ülke güzeli nasıl çıkar? Bu hanımefendi, nasıl ülke güzeli olmuş bilemem ama “Cehâlet Güzeli” seçimleri olsaydı kesinlikle en güzeli seçilirdi.
Pakize Suda’nın Ordu’da yaptığı bir sokak röportajı programında ilkokul seviyesindeki “Türkiye hangi yarım kürededir” şeklindeki bir soruya verilen “bilmiyorum - orta yarım kürede - doğu yarım kürede” şeklindeki cevapları ve hatta hiç cevap vermeden sadece gülerek karşılık verenleri TV’de izleseydiniz, cehâletin nasıl tavan ya da moda deyimle “PİK” yapmış olduğunu görebilirdiniz.
Yine başka bir sokak röportajı programında ülkenin cumhurbaşkanının, başbakanının adını söyleyemeyen insanlar vardı. “Elhamdülillah Müslümanım” deyip Kelime-i Şehadet getiremeyenler hatta manasını bile bilmeyenler vardı.
Denemesi bedava! Çıkın sokaktan geçen on kişiye sorun bakalım ilinin valisinin veya belediye başkanının adı nedir diye? Ya da bir önceki valinin ve belediye başkanının adını sorun bakalım kaç kişi bilir. Çünkü genel kültür de denilen “sosyal bilgi” konusunda son derece bilgisiz ve bir o kadar da ilgisiziz. Yeryüzündeki her şeyi hiçbir insan bilemez ama sosyal çevresini, coğrafyasını tanıması ve bilmesi gerekir. “Asgari Bilgi” düzeyidir bu! Vatandaş olmanın da gereğidir.
“Cehâlet Bilimi” adlı kitabın yazarı, Üsküdar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Tayfun Uzbay’a göre:
Cehâlet bilgisizlik ise her insan cahildir. İnsan dünyaya cahil gelir ve birçok konunun cahili olarak gider. Çünkü bir insanın her şeyi bilme, yani bilgi olarak kabul edebileceğimiz her şey hakkında bilgi sahibi olma olanağı yoktur. Bununla beraber, insanın yaşadığı çevreye uyum sağlaması, sağlıklı, huzurlu ve konforlu yaşaması için ve çevre ile sağlıklı bir iletişim kurabilmesi için asgari sahip olması gereken bir bilgi düzeyi vardır. Bu bilginin bir kısmını kendisi deneyimleyerek, bir kısmını ailesinden ve çevresinden ve önemli bir kısmını da okulda aldığı temel eğitimle sağlar. Çevre ile doğru iletişimi kurarak sağlıklı ve konforlu yaşamaya yardımcı olabilecek asgari bilgiden yoksun olan insanı cahil kabul edebiliriz.
Cahillerin daha mutlu oldukları söylense de cahiller, cahil oldukları için diğer insanlardan daha mutlu olmazlar. Mutlu olma parametreleri daha basittir. Algıları kolayca yönlendirilip işitmek istedikleri şeyler söylendiğinde daha kolay inanıp ikna olurlar. Başkaları tarafından kullanılmaya daha yatkındırlar. Aslında elde ettikleri sahte bir mutluluktur. Bilgili olan daima cahil olanı yönetir, kullanır ve sömürür.
Cahillerin hayatta eğitimlilere göre daha fazla başarılı oldukları yönündeki iddialara da bir cevabı var. Cahillerin sistemdeki çarpıklık nedeniyle daha yönetici konuma gelebildiği yerlerde, kayırma veya nepotizm gibi mekanizmaların işlediği yerlerde cahiller daha başarılı görünebilir. Böyle bir sistemde, başlar ayak ayaklar baş olmuşsa dışarıdan bakıldığında cehâlet başarıyı destekliyor gibi görünse de bu sürdürülebilir bir durum değildir. Cahil insanları bilgililerin önüne geçiren kurum ve kuruluşlar er geç batar. İş yaşamında cahillerin daha başarılı olduğu bir sistem doğru düzgün bir katma değer üretemez.
“Cahil cesareti” diye bir şey var ama sonu hep hüsran. Yeterli bilgiden ve donanımdan yoksun birisi gereksiz risk almaya oldukça yatkındır. Cahiller daha çok gereksiz risk alır ve çok iyi stratejiler geliştirdiklerini sanırken şans eseri bazen sıyırsalar da eninde sonunda bir yerlere toslayıp zarar görürler. Yeterli bilgi ve donanımı olmayan birisi iyi bir strateji geliştiremez.
Türkiye’de ne kadar cahil olduğunu öngörmek için Türkiye'de ne kadar TV seyredildiğine, TV'lerdeki programların kalitesine ve ne kadar kitap okunduğuna bakmak yeterli. TV izleme oranları %70'lerde. TV'lerin en izlenen saatlerindeki dizilerin ana teması silah, şiddet ve çarpık ilişkiler. Taraflı tartışma programları ve gerçeği yansıtmayan akademisyen tartışmaları oldukça fazla.
Kitap okuma alışkanlığı ise yerlerde sürünüyor. Doğru bilgiye erişim ve nitelikli eğitime ulaşmada adil bir fırsat eşitliği yok. Eğitim paralı ve pahalı. İyi eğitime ise toplumun küçük bir kesimi erişebiliyor. İyi bilim insanları ve parlak öğrenciler yurt dışına gidip orada çalışıyor veya yaşıyor. Çok fazla üniversite var ancak bunların hepsini dolduracak nitelikli akademisyen sayısı az. İyi öğretmenler de paralı ve pahalı okullarda. Bu veriler üzerinden şu kadar demek zor ama gelişmiş ülkelere göre fazla olduğu kesin. [[2]]
Cahil insanlar tehlikeli değildir. Kendilerinden başkasına zararları da yoktur. Varsa bile zarar verdiğinden haberi yoktur.
Ancak bir de okumuş, ünlü olmuş ve sürekli toplumun gözü önünde olan ama bilgisiz, kültürsüz ve cahilce savlar ileri süren ya da cahilce savlara işine geldiği için inanan çıkarcılar var. Bunlara da “Yarı Cahiller” deniyor.
Prof. İlber Ortaylı’nın dediği gibi: “En tehlikeli adam cahil adam değildir. Yarı cahil adamdır.” [[3]]
Mevlana’nın da dediği gibi: “Cahil insan her sözünde kendini aklar. Âlim insan her sözünde kendini yoklar.”
Her bir şeyin güzeli olmak gurur vericidir ama ya cehâletin güzeli olmak… ???
Kaynakça:
[1] http://www.halkgundem.com/turkiye-guzeli-secilen-kiz-istiklal-marsini-okuyamadi-canli-yayini-terk-etti-2725v.htm?fbclid=IwAR0jG_GOUHHt2bEXEtfzgCgIIdb9TTyqc0T7bCsuNxXfi_caLqJWLZctfTs