Evrilmek…

Ersin ERDOĞAN2020-10-08 10:06:49

Cumhuriyetin yetiştirdiği bir insan, inancına göre caiz olduğunu da belirterek eşleri aldatmak yerine bir eş daha almayı önermesi yetmediği gibi medeni kanuna karşı mücadele verdiğini de söylüyor. Herkes hayretler içinde! Sanki ilk defa laikliğe, cumhuriyete ve medeniyete karşı yapılıyormuş gibi bu tür söylemleri hiç duymamışçasına eleştiriyor.

Mensubu olduğu kurumdaki görevinden alan bakana ithafen bir de paylaşım da bulunuyor, “Aldım kabul ettim. Başım üstüne” diye! Yani söyleminin kanunlara göre suç olduğunu bildiğini ama yanlış olduğunu zerre kadar kabul etmediğini vurgulamak istiyor. Kabul etmiyor çünkü kendi inancına göre belli şartları yerine getirmek koşuluyla çok eşlilik mubah olduğu için söyleminde bir yanlışlık olmadığını düşünüyor.

Evrilmek tam da bu noktada başlıyor işte. İçinde yaşadığı formun kuralları ile ters düşen başka bir form ile içerde kalmaya devam ederek kuralları yok sayıp mevcut formu evrilmeye zorlamaktır bu. Yeterince güç bulunduğunda milli irade böyle istiyor denilip hukuk devleti bu defa yok edilerek yeni formlara evrilebilir mi diye endişelenmemek mümkün mü? Yakın zamanda bunun acı bir versiyonunu yaşamadık mı sanki? İnançlarına göre yaşamak isteyen kişilerin medeni kanuna, laikliğe ve medeniyete karşı direnç göstermeleri normal kabul edildiği sürece ve kanunları yok sayma paylaşımlarına izin verilmeye devam edildiği sürece evrilme daha da hızlanacaktır. Bu yolla toplumun dibine dinamit atılıp mütedeyyin insanların akılları çelinip hukuk devleti olmaya karşı yıkıcı etkiler yaratılabilir.

Ülkemiz açısından bu çok büyük bir sorun ve gittikçe büyüyor. Kanunlar, medeni hukuka karşı yapılan bu tarz söylemlerin çoğunu düşünce özgürlüğü, aksi yöndekileri ise inançlara hakaret sayarak ceza kanunları ile engelliyor. Sanki düşünce özgürlükleri noktasında çifte standart uygulanıyormuş gibi bir görüntü olsa da aslında bunu insan haklarına saygı olarak görüp kişisel otokontrol uygulamaları elden bırakılmamalıdır. Aksi halde toplumsal kavganın başlatılmasına sebep olunur.   

Bu ülkede hiç kimse inançlı insanlara hakaret ve eleştiri getirmezken, inançlı insanların hukuk devletini tanımamazlıklarından dolayı yaydıkları bu tür söylemleri nereye koyacağız o halde? Bu tür söylemlerle cumhuriyete, anayasaya ve medeni kanunlara karşı yapılan yıkıcı eleştirilere dur diyecek yasal düzenlemelerimiz yok mu? Yapılanın karşılığında görevden alma yaptırımı bu tarz düşünce sahiplerinin başka görevlerde iken de aynı söylemleri tekrar etmemelerini sağlayabilecek mi?

İnanç özgürlüğünün de anayasal hakların da sınırları var. Birinin sınırı diğerinin sınırının başladığı yerde bitiyor. İnançlar çok eşliliğe izin verse de medeni kanunlar buna izin vermiyor. O halde bu şahısta, bu devletin her bir vatandaşı gibi inanç özgürlüğünü devlet kanunlarının tanıdığı sınırlar içinde yaşamak zorundadır. Çünkü yaşadığı ülkede inançlarına göre değil, anayasal çerçevede yasama tarafından koyulmuş medeni kanunlar geçerlidir.

O halde şu soruların cevaplarını bulmalıyız: Bu ülke herkesin inançlarına göre mi, yoksa ülkenin kanunlarına göre yaşayacağı bir yer mi olmalı? Eğer bu ülke bir hukuk devleti ise ve herkes kanunlara göre yaşamak zorundaysa o zaman inançlara göre yaşamak istemi nereye konacak? Hukuka mı hukuksuzluğa mı? Hem inançlara göre hem de hukuka göre işleyebilen bir devlet olmak mümkün mü? Mümkün ise bu nasıl olacak? Bir devlet içinde, bir bayrak altında ve aynı toplum içinde yaşamakta olan her bir birey neye göre yaşayacak? İnançlarına göre mi, yoksa devletin koyduğu kanunlara göre mi? Sadece inançlara göre yaşamak ve medeni kanunları tanımamak istemi getirilip bu ülkenin sürekli gündemine niye sokuldu? Bu tarz söylemleri yayanların gizli bir ajandaları mı var? Birkaç kendini bilmez denilerek bu tür söylemler geçiştirilebilir mi?

Eskiden faşist-komünist veya sağcı/solcu olarak bölünmüşlük vardı. Şimdi laik/anti-laik olarak bölünmüşlük yaşanıyor. Üstelik hem laik hem de anti-laiklerin yaşadığı bir toplumun %99 unun aynı dinden olduğu bir ülkede. Aslında, kanunlarda düzenlenmemiş alanlarda inançlara göre yaşamak en doğrusu gibi duruyor. Ama bu defa da inanılan dinin bir kısım emirlerini yerine getirip diğerlerini getir(e)memek de inananlar için büyük bir sorun gibi duruyor. Düşünülünce insan aklının çözüm bulamayacağı beyin yakan bir noktada olunduğu aşikâr. Tam bir paradoks! Her paradoks gibi çözümü ya çok zor ya da imkânsız! İnsanın, ya tam inanan ya da hiç inanmayan biri olma noktasına doğru evrilebileceği[1] bir dönemden geçiyoruz. Sonumuz hayırlı olur inşallah!



[1] Evrilmek: Bir biçimden bir biçime doğal olarak dönmek... Değişmek.

Anasayfa