Ekonomik Psikoloji, insanın hem ekonomik hayatı içerisinde yaptığı davranışları daha iyi anlamaya, hem de sosyal hayatı boyunca karşılaştığı sorunların, davranışlarını nasıl etkilediğini araştırıp bulmaya yönelik karma bir disiplindir. Faaliyetlerini hem ekonominin hem de psikolojinin bilgi ve bulgularından faydalanarak yürütür.[[1]]
“Davranışsal ekonomi” de denilen bu kavram, psikolojik, bilişsel, duygusal, kültürel ve sosyal faktörlerin bireylerin ve kurumların kararları üzerindeki etkilerini ve bu kararların klasik iktisat teorisi tarafından ima edilenlerden nasıl farklılaştığını inceler. Davranış modelleri tipik olarak psikoloji, nörobilim ve mikro ekonomik teoriden iç görüleri bütünleştirir. Davranışsal ekonomi araştırması, piyasa kararlarının nasıl alınacağını ve kamu seçimini yönlendiren mekanizmaları içerir.
Davranışsal iktisatta yaygın üç tema şunlardır: “Sezgisel tarama”: İnsanlar kararlarının % 95' ini zihinsel kısa yollar veya genel kurallar kullanarak alırlar. “Çerçeveleme”: Bireylerin olayları anlamak ve yanıtlamak için güvendiği zihinsel filtreleri oluşturan anekdotlar ve stereo tipler koleksiyonudur. “Piyasa verimsizlikleri”: Yanlış fiyatlandırma ve rasyonel olmayan karar vermeyi içerir.
Klasik iktisat döneminde, mikroekonomi, psikoloji ile yakından ilişkiliydi. Örneğin Adam Smith, adalet ve adalet endişeleri de dâhil olmak üzere bireysel davranışların psikolojik açıklamalarını öneren “Ahlaki Duygular Teorisi” ni, Jeremy Bentham, “yararlılığın psikolojik temelleri” ni kapsamlı bir şekilde yazmışlardır.
Daha sonra, neo-klasik ekonominin gelişimi sırasında, ekonomistler, disiplini doğal bir bilim olarak yeniden şekillendirmeye ve ekonomik araçların doğası hakkındaki varsayımlardan davranış çıkarmaya çalıştılar. Davranışları temelde rasyonel olan homo-economicus kavramını geliştirdiler.
1960'larda bilişsel psikoloji bir bilgi işleme aracı olarak davranışçı modellerin aksine beyine daha fazla ışık tutmaya başladı. Bu alanda Ward Edwards gibi psikologlar, Amos Tversky ve Daniel Kahneman “risk ve belirsizlik altındaki bilişsel karar verme” modellerini ve “rasyonel davranış modelleri” nin “ekonomik modeller” ile karşılaştırmaya başladılar. Matematiksel psikoloji, “tercih geçişliliği” ve “fayda ölçümü” ne olan ilginin uzun süredir devam ettiğini göstermektedir.
Sınırlı rasyonalite, bireyler karar verdiğinde rasyonelliklerinin, karar sorununun izlenebilirliği, bilişsel sınırlamaları ve mevcut zamanla sınırlı olduğu fikridir. Bu görüşte karar vericiler, tatmin edici bir çözüm bulmak yerine tatmin edici bir çözüm arayan “tatmin ediciler” gibi davranırlar.
Simon, bir bıçağın “insan bilişsel sınırlamalarını” ve diğeri "çevrenin yapılarını" temsil ettiği bir çift makas benzetmesini kullandı. Bu zihinlerin çevrede bilinen yapısal düzenliliği kullanarak sınırlı kaynakları nasıl telafi ettiğini gösteriyor.
Davranışsal finanstaki temel sorun, piyasa katılımcılarının, rasyonel piyasa katılımcılarının varsayımının aksine neden irrasyonel sistematik hatalar yaptığını açıklamaktadır. Bu tür hatalar fiyatları ve getirileri etkiler ve piyasa verimsizlikleri yaratır. Davranışsal finansman çalışması, diğer katılımcıların bu tür hatalardan ve piyasa verimsizliklerinden nasıl yararlandıklarını (arbitraj) da araştırmaktadır.
Davranışsal finans, piyasa eğilimlerinin nedenleri ve aşırı durumlarda kabarcıklar ve çökmeler gibi bilgilere yetersiz ya da aşırı tepkiler gibi verimsizlikleri vurgular. Bu tür tepkiler, sınırlı yatırımcı ilgisi, aşırı güven, aşırı hareketlilik, taklit ve gürültü ticaretine bağlanmıştır. Teknik analistler, davranışsal finansın davranışsal iktisadın “akademik kuzeni” ve teknik analizin “teorik temeli” olduğunu düşünmektedir.
Diğer önemli gözlemler arasında, "çalılığın içinde kuş" paradoksu olarak bilinen kaynak edinme veya tutma kararları arasındaki asimetri ve kayıptan kaçınma, değerli bir mülkiyeti bırakma isteksizliği sayılabilir. Kayıptan kaçınma, yatırımcı davranışında, hisse veya diğer öz kaynakları satma konusunda nominal bir zarara yol açacak bir isteksizlik olarak ortaya çıkmaktadır.[[2]]
Velhasıl, ekonomileri yönlendiren araçlar arasında sadece matematiksel veriler değil, aynı zamanda psikolojik durumlarında aynı oranda etkili olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Ekonomi sadece arz ve talepten ibaret değildir. Ekonomik davranış psikolojisi her ikisini de direkt olarak etkiler.
Dünyada devletleri yöneten hükümetler hangi ideolojide olursa olsunlar hiçbiri ülkelerinin ekonomik durumları hakkında olumsuz görüş ve veri açıklamaz, açıklayamaz ve açıklamamalıdır da zaten. Mevcut iktidarların muhalifleri ne derlerse desinler ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler işin doğrusu budur. Aksini savunmak ekonomik, politik, ideolojik ve psikolojik alanlardaki bilimsel gerçeklere ters düşmek olur.
Ekonomilerin gelişmesi ekonomiyi yönetenlerden daha çok yönetilenlerin elindedir. Yönetilenlerin ekonomik davranışlarını negatif ve pozitif motivasyonlar yönetir. Yani moralize veya demoralize edilen yönetilenlerin ekonomik davranışları, ülkelerin ekonomik gelişimlerini doğrudan etkiler.
Elbette ekonomik konularda her hükümet açıklaması muhalif olanların eleştirisine uğrar. Bu da normaldir. Ancak asıl olan, piyasaların yani arz ve talep taraflarının bu açıklamaları nasıl değerlendirip fiyatlandırdığıdır. Yani hükümetlerin açıklamaları kadar eleştirenlerin eleştirilerinin de piyasada nasıl değerlendirip fiyatlandırıldığı da önemlidir.
Piyasa dendiğinde sadece arz edenler değil talep edenlerde kast edilir ve talep edenlerin oranı arz edenlerden çok fazladır. Arz edenler zaten ekonomik verilerin gerçek boyutlarına bir şekilde ulaşırlar ve ona göre pozisyonlarını belirlerler. Ancak talep edenlerin değerlendirmesi ve fiyatlandırması verilere ulaşımdan daha çok negatif ve pozitif motivasyonlar sonucu yaptıkları değerlendirme ve fiyatlandırmadır. Hatta talep edenlerin değerlendirmeleri arz edenleri de doğrudan ilgilendirerek pozisyonlarını değiştirmelerini bile sağlayabilir.
Ekonomilerde her ne olumsuzluk olursa olsun bir dizi önlem ve çalışmayla düzeltilebilir. Ancak bu düzelme sadece olumlu yönde motive edilmiş talep kesiminin yani yönetilenlerin sayesinde olur. Dolayısıyla, talep edenler denilen nihai tüketicilerin yani yönetilenlerin motivasyonu çok önemlidir. Demoralize edilmiş talep edenler kesimi ekonomik veriler pozitif yönde ve mükemmel olsa dahi ekonomiye hiçbir yarar ve katkı sağlamaz. Böyle durumlarda en mükemmel ve güçlü ekonomiler bile ya çöker ya da zerre kadar ilerleme gösteremez.
Motivasyon her şeyden önemlidir. Süper lig takımlarımızdan güzide kulübümüz Fenerbahçe bile muhtemelen motivasyonsuz oynadığı kupa maçlarında Lüleburgaz spor, Pendik spor, Fethiye spor ve Ümraniye spor gibi 3 ncü lig takımlarına nasıl yenildiyse en güçlü ekonomiler bile motivasyon eksikliği söz konusu olursa zora düşebilir.
Sonuç olarak; ekonomiyi, ekonomik davranışlarımız; ekonomik davranışlarımızı ekonomik psikolojimiz, ekonomik psikolojimizi ise moralizasyon ve demoralizasyon politikaları belirler.
Kaynakça: