Karma ekonomi ya da “eklektik ekonomi”, özel sektör ve devletin ekonomiyi yönlendirmesini içeren, piyasa ekonomileri ve planlı ekonomiler arasında her ikisinin de özelliklerini yansıtan bir ekonomik sistemdir.
Serbest piyasa ekonomisinin aksine hükûmet, ekonomide yaşanabilecek düşüşleri önleme amacıyla maliye ve para politikaları tasarlar. Ekonomi üzerinde dolaylı makroekonomik nüfuza sahiptir ve işsizlik ile finansal kriz dönemlerinde sosyal refahın teşviki için piyasalara müdahalede bulunur.[[1]]
Modern ekonomilerin çoğu iki veya daha fazla ekonomik sistemin bir sentezine sahiptir. Kamu sektörü özel sektörle birlikte çalışır, ancak aynı sınırlı kaynaklar için rekabet edebilir. Karma ekonomik sistemler özel sektörün kâr aramasını engellemez, ancak kar seviyelerini izler ve kamu yararına karşı çıktığı düşünülen şirketleri kamulaştırır.[[2]]
Bir piyasa ekonomisinde, özel sektör işletmeleri ve tüketicileri, çok az hükümet müdahalesi ile ne üreteceklerine ve satın alacaklarına karar verirler. Karma bir ekonomide, hem piyasa güçleri hem de hükümet kararları hangi mal ve hizmetlerin üretildiğini ve nasıl dağıtılacağını belirler.[[3]]
Bireysel kararlara saygı duyulan karma ekonomiyi, hükümet uyguladığı politikalar yoluyla etkilemeye çalışır.[[4]]
Karma Ekonomi; Özel ve kamu kesimlerin aynı pazarda ve rekabet ortamında faaliyet göstereceği girişimleri öngören ama devlet kontrolünde olup kamu yararını gözeten bir ekonomi politikasıdır.
Türkiye’de özellikle Cumhuriyetin kuruluş döneminde Osmanlıdan kalan borçların ödenmesi ve ekonomik kalkınmaya yön verecek lokomotif sektörlerde yatırımların yapılabilmesi için sermaye birikiminin olmadığı bir süreçte devletçi ekonomik sistem uygulanmıştır.
Bu dönemde ekonomi politikası, tarım ve imalat sanayiini geliştirmek üzerine düzenlenmiştir. İç pazarın yerli üretime açık olması için üretim düzeyi yeterli olan ürünlerin ithalatı yasaklanmıştır. Hemen ardından 2. Dünya savaşının yarattığı ekonomik sıkıntıların da atlatılması neticesinde 1947 yılında özel sektörün ekonomiye katılımı teşvik edilerek karma ekonomik sitem uygulanmaya başlamış ve 1980 yılına kadar kesintisiz devam etmiştir.
24 Ocak 1980 kararları ile yeni Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) açılmamış, bilakis zarar ettikleri gerekçesi ile devlet envanterinden çıkarılmaya başlanmıştır. Amaç içe dönük kalkınma stratejisi yerine dışa dönük ve piyasa güçlerinin rolünü artıran bir modelin yaratılmak istenmesiydi.
Ancak karma ekonomik modelin terk edilerek liberal ekonomik sisteme geçme arzusu ile iki şey göz ardı edildi. Bunlar ülkedeki sermaye birikiminin yetersizliği ve finansal yönetim ağırlıklı dışa dönük yapılacak yatırımlarda girişimcilik altyapısının eksikliğidir. Bu eksikliğin yabancı sermaye ve yabancı girişimciler ile giderilmesi sağlanmış ancak ithalata dayalı hammadde ve yarı mamul mallar ile montaj ağırlıklı sanayi mallarının ihracatına yönelme ve artan nüfusun istediği her malı ithal edebilmesi eğilimi 1960 ile 1980 yılları arasındaki devlet bütçesinin dengesinde 1973 yılı hariç her sene açık verilmesine neden olmuştur.
1960 yılında 558 milyon dolar olan dış borcumuz 20 kat artarak 1979 yılında 9 milyar 251 milyon dolara çıkmış ve ülkedeki ilk ekonomik kriz patlak vermiştir. Sonrasında her ekonomik darboğaz döneminde yabancı sermayenin ülkeden çıkma eğilimi göstermesi nedeniyle dövize talep artmış ve kurların aşırı yükselmesi, ülkemizi 1994, 2001, 2008 ve 2018 ekonomik krizleri ile yüzleşmek zorunda bırakmıştır. Yani sermaye birikiminin sağlanamadığı Türkiye gibi ülkelerde karma ekonomik sistemden vaz geçilmesi büyük bir hata olmuş.
Özellikle ithal ettiğimiz her malı üretecek tesisleri özel sektör kuramıyorsa devlet kurmalıydı. Satacak veya işletme hakkını verecekse de yerli ve milli sermayeye vermeliydi. Elde ettiği parayı da çarçur etmeden teknolojik ürünler alanında yeni KİTler kurmalıydı.
Neymiş? KİT ler zarar ediyormuş! Etsin! Sosyal devlet olmanın erdemlerinden bahsederken bu modelde devletin bazı alanlarda zarar etmesi kadar normal bir şey olabilir mi? Ama önlemini al. Ehil insanları görevlendir. Zarar ettirmeyecek yönetici bul. Senin adamın benim adamım diye iş verme. Neymiş KİT lerde yolsuzluk oluyormuş. Çıkar bir kanun, devlet kurumlarında yolsuzluk yapana öyle bir ceza ver ki gün ışığı göremesinler. Bak bakalım bir daha yolsuzluk oluyor mu?
Özel sektörün zarar ederiz diye yatırım yapmaktan kaçındığı birçok ihtiyaç alanı var. Bu alanlarda yatırım yapılması için yabancı sermayeyi ülkeye getirmek yerine devletin zarar etmesini göze alıp ihtiyacımız olan ve özellikle stratejik öneme sahip alanlarda mutlaka KİT ler yeniden kurulmalı, satılan stratejik KİT’ler derhal geri alınıp devletleştirilmelidir. KİT lerin yerleşkelerinde bölgesine sağlayacağı (Kültür etkinlikleri ve yardımlaşma sandıkları vb.) sosyal ve finansal hizmetler de olmalı. Bu yolla da istihdam artırılmalıdır.
Her tarım ürünü ile ilgili bölgesinde kooperatif veya birlik kurulmalıdır. Devletin idaresinde çiftçi de ortak olmalıdır. Destekleri ve finansal ihtiyaçları bankalar veya hazine değil, kooperatifler ve birlikler vermelidir. Ülkemizde yabancı sermayenin giremediği tek sektör milli ve yerli tarım sektörüydü ve tarım politikaları çiftçiyi koruyordu. Dünya da tarım üretimi kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Şimdi çoğu yabancı şirketlerin eline geçerek tarım ürünlerini ithal etmek zorunda kaldık.
N’oldu? Döndük yine en başa. Tarımın ve dolayısıyla gıda ürünlerinin tamamının sektörde tekelleşen ve rekabet etmeyen özel sektör eli ile tüketiciye ulaşmasındaki sakıncalar bir bir ortaya çıktı. Üreticinin girdi maliyetleri 2 ye katlansa da tüketiciye 4 katı pahalı ulaştı ürünler. Üreticiden tüketiciye direk ürün ve hizmet sunan KİT lerin önemi anlaşıldı.
Daha da önemlisi, pandemi sürecinde serbest piyasa ekonomik şartları ile yaşayan ülkelerin nasıl çuvalladıkları görüldü. Çok şükür ki, özelleştirmenin hızla ilerlediği ülkemizde tamamı özelleştirilemeyen sağlık KİT’lerimizin yani devlet hastanelerimizin ve sağlık çalışanlarımızın yetkinliği, değeri ve etkinliği anlaşıldı. Özel hastanelerin çoğu problem yarattıysa da devletin müdahaleleri neticesinde büyük sorunlar yaşanmadı.
Karma ekonomik modele taraf olmak özel teşebbüse karşı olmak değildir. Bilakis kamu ve özel sektörlerin eş güdümlü etkileşimini sağlamaktır. Bu nedenle Karma ekonomik sistemin değeri ve özellikle kalkınma sürecindeki ülkeler açısından uygulanması zaruret halindedir.
Kâğıdımızı, enerjimizi, kumaşımızı, gıdamızı, çeliğimizi, sigaramızı, içkimizi, etimizi, mercimeğimizi, oyuncağımızı ve sağlık hizmetlerimizi biz üretiyorduk zaten kamu ve özel sektör yatırımlarının olduğu karma ekonomik sistem içinde. İhracatımız bugünkü kadar değildi ama ithalatımızda ihracatın 2 katına yakın değildi. Lüks ve yabancı markalı mallar yoktu ama giyeceğimiz, doyacağımız ve barınabileceğimiz yeterli şartlarımız vardı.
AVM’ lere ve marketlere karşı olmamalı ama belediye tanzim satış mağazalarımız, halk pazarlarımız ve veresiye alabileceğimiz bakkallarımız da olmalı. Ve devlet müdahaleleri ile hepsi birden desteklenmeli.
Velhasıl! Karma ekonomik sistemde, her şeye her kaliteli mal ve hizmete kolayca ulaşmak zorlu olsa da hayat daha bi yaşanabilir daha bi güvenli daha bi umut dolu oluyor.
Kaynakca: