Sazan…

Ersin ERDOĞAN2020-06-11 09:09:17

Sazan (Cyprinus carpio), sazangiller (Cyprinidae) familyasına adını veren bir tatlı su balığıdır. Göl ve yavaş akan derelerde bulunur. Uzun gövdeli bir dip balığıdır. Her ısıdaki suya uyum sağlar. Aşırı soğuklarda toplu halde çamura gömülerek kış uykusuna yatarlar. Kışın ölmeden donabilirler. Su akıntısına karşı yüzebilirler. Kuyruğunu çeneleri arasına sıkıştırır, bıraktığında zemberek gibi boşanarak 3-5 metre sıçrayarak çağlayanları aşabilirler. Renk ve biçimleri yaşadıkları ortama göre değişir. Küçük ağızlı kalın ve oynak dudaklıdır. Üst çenelerinden dört bıyık sarkar. Ağız dişleri yoktur. Yutak (farinks) dişleriyle besinlerini öğütürler. Bıyıkları dokunma organı olarak görev yapar. Dipleri karıştırır, suyu bulandırırlar. Çevik ve hareketli balıklardır. Sürüyle dolaşırlar. Eti fazla kılçıklıdır. Bir dişi, bir defada yarım milyon yumurta bırakabilir. Yumurtaların çoğu diğer ekolojik dengeyi bozan ve potansiyel sakıncalı balıklar tarafından tüketilir. Balıkçılar bunları harekete geçirmek için gürültülü sesler çıkarırlar.[[1]]

Sazan balığı belli bir boyut ve ağırlık altında ise suya geri bırakılır. Ama suya bıraktığınız aynı sazan sanki bu deneyimi hiç yaşamamış gibi aynı olta ucundaki yeme tekrar saldırıp yemeye çalışır ve yine yakalanır. Hoplaması ve zıplaması ile ünlü bir balık. Bu yüzden halk arasında “Bir laftaki hatayı hemen bulmaya çalışıp aslında sırf ona bunları söyletmek için söylendiğini anlamayan ya da sonradan anlayan insan çeşidi” gibi yapılan bir tanımlama da var. Yani, “her lafa atlayan kişi” nin davranış biçimi halk arasında “Sazan” balığına benzetiliyor.[[2]]

Sazan balığının davranış biçimleriyle uyum gösteren ve her konuda mutlaka bir fikri olan ama bilgisi olmayan, her lafın üzerine bilgisizce, düşüncesizce, lafın manasını ya da amacını tam anlamadan üzerine söz söyleme huyu/histerisi olan kişilere halk arasında “Sazan” denmesinin ne kadar manidar bir benzetme olduğu anlaşılabiliyor.

Halk arasında, insanların davranış biçimlerini betimlemek için hayvan adları ile özdeşleştirilmiş birçok benzetme kullanılmakta. Örneğin; her şeyden çok çabuk bıkanlara “maymun iştahlı”; hafızası çok zayıf ve çabuk unutan kişilere “balık hafızalı”; sınıfın en çalışkanına ve iyi ezber yapanlara “inek”; gözleri çok güzel olanlara “eşek gözlü”; safça hareket edenlere “kuş”; nazik olmayan, kaba saba hareketler yapanlara “öküz”; çok ve durmadan yemek yiyenlere “fil”; sevgili, eş veya çocuklara sevildiğini ifade etmek için “böcek”; çok kilo almış olanlara “fok”; vb. sayamayacağımız onlarca benzetmeler dilimize yerleşmiş halde.

Bunların yanında gerçekten hakaret edilmek üzere söylenen hayvan isimleri de var ama bizim konumuz onlar değil. Yine de bilmek lazım. Kişinin huylarını hayvan isimleri ile tanımlamak, benzetmek hukuki açıdan suç mudur? Peki, “Sazan” bir hayvan mıdır? Bilimsel olarak hangi canlı türüne dâhil olduğuna bakınca, şöyle tanımlandığı görülmektedir: Balıklar (Latince: pisces) poikloterm olan, neredeyse sadece suda yaşayan ve solungaçları ile solunum yapan, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen omurgalı hayvanlardır.[[3]]

İnsanların birbirlerine hayvan ismi kullanarak hakaret etmesi hayvan sever bir avukat tarafından mahkemeye taşınmış ve hayvan isimlerinin hakaret olarak kullanılmasına tedbir istenmiş. Mahkeme "kültür ve eğitim sorunu" diyerek tedbir talebini reddetmiş. Akabinde, aynı avukat konuyu “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” ne taşımış. Dilekçesinde, mahkemenin ret kararının, “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi”, “Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi” ve “Hayvanların Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi” ile “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ‘ne aykırılığının tespit edilmesini talep etmiş.[[4]]

Kaynaklarda, AHİM nin bu konuda ne karar verdiği hakkında bir bilgi bulamadım. İnsana “Sazan” demek suç değilse bile çok da etik değil. Ama bu terim kişinin fiziki görünüşüne ya da kişisel benliğine hakaret olarak değil davranış biçimine dair kullanılan bir benzetme olduğundan hakaret değil eleştiri olarak anlaşılmaktadır.

Halk arasında “Sazan” olarak betimlenen kişilere özellikle sosyal medyada çokça rastlanıyor. Sosyal medyada paylaşılan yalan haberler, kafaların değiştirildiği fotoşoplu resimler, uydurma bilgiler, üzerine niyet okuyuculuğu yapılan görüntüler vb. “kirli” paylaşımlara maalesef “sazan” diye betimlenen kişiler tarafından hemen hiçbir araştırma yapılmadan veya şüphe duyulmadan olumlu ya da olumsuz tepkiler verilmektedir. Hatta kirli paylaşımları yayınlayan kişinin zekâ seviyesi hakkında yorumlar da yapılabilmektedir. Bazıları da, paylaşımlar üzerindeki bilgileri gerçek olarak algılayıp hakaret üstüne hakaret savurmaktadırlar.

Oysa bilinmesi gerekir ki; kirli paylaşımları yapan kişiler hiç de alt zekâ seviyesinde değiller. Bilakis, son derece zeki kişilerdir. Hemen hepsi gündem ve algı yönetimi konusunda üst düzey uzmandır. Deneyimli “sazan avcısı” kişilerdir. O tür paylaşımlar, bir algı, bir gündem ve bir konsolidasyon (pekiştirme) yönetimi çalışmasının ürünüdür. Her tepki ve her tekrar paylaşım ile milyonlarca kişiye, “sazan” diye betimlenen kişilerin aracılığı ile ulaşılır. İstenen algı şekli zihinlere yerleştirilir ve kutuplar konsolide edilir.

Giderek artan sosyal medya kullanımı, toplumdaki her bireye düşüncelerini paylaşabilme olanağı sunuyor. Bunu pozitif ve lehimize bir durum olarak görsek de; manipüle edici, provoke edici, yalan ve yanıltıcı bilginin yayılması açısından bakıldığında durum hiç de iç açıcı değil.

Sosyal medyada yalan haber ve yanlış bilgi "eğlence veya siyasi propaganda amacıyla" olabileceği gibi bazen de kötü niyetli çevreler tarafından yapılan bilgi kirliliği olabiliyor. Sosyal medya aracılığıyla üretilen bilgi kirliliğinin, çoğu zaman propaganda amaçlı olduğu, örgütlü bir şekilde, kitleleri harekete geçirmek, sosyal düzeni bozmak ve zarar vermek amacıyla oluşturulduğu görülüyor.

Sosyal medyanın bireylere ulaşmada zaman ve hız açısından avantajlı olduğu bilinse de; güvenilirlik, doğruluk, manipüle etme (Çıkarlar doğrultusunda yönlendirme) bilgiyi çarpıtma ve radikalleşme konularında tehlike oluşturması mümkün.

Bilen ile bilmeyen, iyi veya kötü, doğru ile yalan, enformasyon ile dezenformasyon arasındaki farkın belirsizleştiği sosyal medya ortamlarında, popüler kültürün ve trendlerin etkisiyle paylaşım rüzgârına kapılan herkes; kaynağı bilinmeyen bilgilere, videolara, ses kayıtlarına ve haberlere, muhakeme etmeden inanıyor ve bunları düşünmeden paylaşıp bilgi kirliliğine hizmet etmiş oluyor. Bu konu günümüzde sosyal alanları kullananlar için dikkat edilmesi gereken ciddi bir sorun.

Her ne olursa olsun bilgiye kolayca ulaşmaya çalışmak yerine “doğru ve güvenilir bilgiye” ulaşmak için dikkatli olmak gerekiyor. Hangi bilginin doğru ve güvenilir olduğunu anlamak için biraz zaman ayırmak ve önemli bazı kullanım alışkanlıkları edinmek gerekiyor.

Öncelikle “Eleştirel bir bakış açısı edinmek”, “doğrulanmamış bilgileri paylaşmamak”, özellikle sosyal medyada karşılaşılan “bilgilere sağlıklı bir şüphe ile yaklaşmak” ve “bilgiye ulaşılan kaynaklar hakkında fikir sahibi olmak” bu kapsamda yapılması gerekenlerdir.

Bunlara ilaveten genel bir araştırma yapmak ve ulaşılan bilgileri en az 3 farklı güvenilir kaynaktan teyit etmek de gerekir. Mesela, paylaşılan bir resmin/fotoğrafın “TinEye” ve “Google Tersinden Görsel Arama” araçları ile daha önce yayınlanıp yayınlanmadığı, ya da yayınlanmış orijinal halinin bilgisine erişmek mümkün. Ayrıca, bir yazının nereden alıntı yapıldığını kolayca tespit edebilmek için “www.turnitin.com” ve “www.ithenticate.com” adlı web sitelerindeki programlar kullanılarak araştırılabilir.[[5]]

Kullanılan alıntılar için kaynak göstermemek bir “intihal” dir ve hem yazarın hem de paylaşımların güvenilirliğini azaltır.[[6]]

Şayet bu tavsiyelere uyamıyorsanız veya vakit ayıramıyorsanız o zaman “Söz gümüşse, sükût altındır” deyip doğruluğundan emin olmadığınız kirli paylaşımları görmemezlikten gelip susmak, tepki vermemek ve doğruluğu kanıtlanmamış (Kaynağı gösterilmemiş) paylaşımlar yapmamak çok daha etkili ve güvenlidir. Ayrıca, algı ve kutuplaştırma yönetimine bilinçsizce hizmet etmekten de daha iyidir.

Siz siz olun, “Sazan Balığı” gibi davranıp her oltaya takılmayın!

Kaynakça:



Anasayfa