Günümüz erkeğinin (kabaca) kadından şikayetini irdeleyerek ve çuvaldızı kendime ve hemcinslerime değdirerek, kadın kavramına naçizane bir eleştiri yapmak isterim.
Erkeğin cüzdan gibi görüldüğü, kadına bakmakla yükümlü olduğunu düşünen kadın sayısı epey fazla. (Gerçekten onuruyla, kendine ve karşı cinsine yakışır, adaletli bir şekilde yaşayanları tenzih ederek.)
Ben, evlenirken iki yüzük, beş bilezik. İmam nikahı kıyılırken, bilmem kaç bin lira ya da bilmem kaç gram altın, mehir isteyen erkek görmedim.
Kadın, altınları ve mehir’i güvence olarak isterken, zaten, yola bir sıfır ezik ve yenik başlıyor. O kadar masrafa giren erkek, hayatı boyunca bakmakla yükümlü olduğunu düşündüğü kadını, malı gibi görerek dövüyor, hırpalıyor, aşağılıyor. Para ile satın aldığı her hangi bir eşyadan farksız görüyor. Hatta bu vahşilik, çoğu zaman daha ileri giderek cinayetlerle sonuçlanıyor. Erkekler tarafından her ne olursa olsun yapılan bu vahşi eylemi haklı buluyor muyum? Elbette hayır. Bir kadın olarak, şahsi düşüncem; Kadının hayata atılmadan önce şunu başarması gerekiyor. ‘’Benim bir güvenceye ihtiyacım yok. Gerekirse, hayatın maddi ve manevi sorunlarıyla kendi kendime baş edebilirim.’’ diyebilmelidir. Kadın toplumumuzda genellikle, okumuş meslek sahibi olmuş olsa bile, erkekten maddi beklentisini eksiltmiyor. Bu durumda karşımıza Doktor, Avukat, Mühendis olarak çıksa bile, dayak yiyen, hırpalanan, kısacası ikinci sınıf insan muamelesi gören, kişi ya da kişiler olarak karşımıza çıkıyor.
Kadın öncelikle maddiyata dayalı gelecek kaygısını bir kenara bırakıp, ben kadınım değil, insanım diye yola çıkmalıdır. Böylelikle ne kadın ne de emek günü gibi bir zırvalığa ihtiyacı kalmaz. Eğer insan olarak bir emek mücadelesi var ise, her yılın 1 Mayıs günü kutlanıyor.
Fazladan bir emekçi (Kadın) günü’nün, kadını aşağılamaktan öte bir şey olduğunu düşünmüyorum.