Önce Ordu'da bir memur sonra Samsun ve ardından Çorum da bir saat içinde iki ayrı ölüm gerçekleşti. Maalesef ki hepsi intihar girişimi sonucu gerçekleşen ölümler.
İntiharların nedeni her ne kadar geçim sıkıntısı ve kendini yetersiz, değersiz hissetmeye bağlı kaygı bozukluğu (Depresyon) olduğu ayan beyan ortada olsa da, bazı üst düzey yetkililerin bu konu ile ilgili değişik bakış açıları var.
Gelin bunlardan bir tanesini ele alıp irdeleyelim.
Geçtiğimiz aylarda İstanbul'da siyanür ile intihar ederek yaşama veda eden dört kişilik bir ailenin dramı üzerine, Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevdet Kılıç yaşanan siyanürle intihar olayını dini inanç zayıflığına bağlayarak “İnsanlar yalnızlık ve dini inanç zayıflığından intihar ediyor.” dedi.
Var sayalım Sn. Dekanımızın söylediklerinin doğruluk payı var. İnsanlar yoksulluk, çaresizlikten değil, yalnızlık ve dini inançsızlıktan intihar ediyor.
Peki bir devletin Müftülüğü, ilahiyatçıları, yardım dernekleri, camileri ne yapıyor bu esnada.? Bu yalnızlaşan, itibarsızlaşan ve dini inançtan yoksunlaşan halk intihara kadar sürüklenirken neredeler ve ne iş yapıyorlar.?
Müslüman bir devlet olarak misyonumuz:
“Komşun aç iken, tok yatma.”
“Benim Kabe'm insandır.”
Söylemleri değil midir?
Bu kadar insan, çaresizlikten ve açlıktan intihar etmiyor, dini inanç eksikliğinden intihar ediyor ise, suç yine devletimindir. Dini inançlarla ilgili, halkı bilgilendiren, fikir veren milyonlar aktarılan müftülük ve onlara bağlı hayır kurumlarını yeterince iyi denetleyememiş ve ihmal etmiş demektir.
Bu ihmallere bağlı can kayıplarının sonunda, her hangi bir kurumdan yahut kuruluştan kendini suçlu hissedip azil eden var mı? Yok. İşini doğru ve güvenilir yapmadığı görevden alınan bir yönetici var mı? Maalesef o da yok.
Yani sonuç olarak olan sadece ölene olmuştur. Olan sadece her zaman ki gibi halka...
Hepimizin başı sağ olsun.