Türkiye’de Kadın Hakları Günü, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde bütün dünya ülkelerinden önce 5 Aralık 1934 tarihinde Türk Kadınına “Seçme ve Seçilme Hakkı” tanındı.
5 Aralık 1934 günü dünyada kadınların yasal olarak milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu ülke sayısı 28, bu hakkın kullanıldığı ülke sayısı ise sadece 17 idi.
5 Aralık 1934'de Türkiye Cumhuriyetinde kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınırken, o dönemde Avrupa’da ki bazı gelişmiş ülkelerde bile kadınların bu hakkı bulunmuyordu. Seçme ve seçilme hakkına Fransa’da kadınlar 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, Belçika’da 1960 ve İsviçre’de 1971 yılında kavuştular.
Kanunen ve hukuken de bu kadar değer verdiğimiz anamız, bacımız, eşimiz, kızımız, teyze, hala, yengelerimize insani olarak ne kadar değer veriyoruz. Son yıllarda özellikle kadın ve çocuk cinayetleri kanımızı donduruyor, tüylerimizi diken diken ediyor.
Ordu’ya baktığımda tıpkı ülke genelinin fotokopisini burada yaşıyoruz gibiyim. Son haftada bulunan cesetler, bir çocuğun intiharı ve vahşice işlenen bir kızımızın cinayeti. Türkiye yasa boğuldu. Hem de Ordu’da cereyan eden bu son vahşet karşısında ülke şoka girdi.
Şiddeti marifet saymak hangi zihniyete, hangi dine, imana, mezhebe sığar? Bilmiyorum. Bilen varsa da söylesin. Üstelik bu şiddeti hele bir de güç zaafiyeti düşük olan kadın, çocuk, engelli ve hayvanlara karşı yaparak egoyu tavan yapmak, soruyorum hangi dine, imana, mezhebe sığar?
Aile kültürünü, toplum kültürünü, karşılıklı anlayış, sevgi, saygı hoşgörü kültürünü kaybettik gitti. Peki düzelir miyiz? Neden olmasın? Değil mi, neden olmasın? Ama bir yerden de başlamak lazım kendimizi düzeltmek için. İşte bütün mesele de burada. Başlamak, başlayabilmekte değil mi? Ama başlamıyor, başlayamıyoruz.
Sonuç itibarıyla lafı sözü fazla uzatmanın da bir anlamı yok. İşte geldiğimiz noktada kadınımıza, çoluk çocuğumuza, yaşlısına, gencine Allah’ın yarattığı ağzı olup dili olmayan hayvanına verdiğimiz değerler ortada.
Verdiğimiz değerin bilançosu hemen hiçbir ülkede bizim kadar fazla değildir. Rakamlara baktığımda şok üstüne şok geçiriyorum. Resmen kimyası ve mayası bozulan bir toplum haline dönmüşüz. İnsanlık nerede? Nerede insanlık..?