ŞAİR ALİ…

Erol KARAER2019-10-26 10:12:33

Onu Orduspor’un süper lige çıkış mücadelesinde yazdığı dörtlüklerle tanıdık.

Uzun yıllar Ankara’da TRT’de görev yapan ve başkentte Orduluların her etkinliğinde yer alan ve tanınan Ali Öztürk şimdi yine aynı şehirde ikamet ediyor.

Sosyal medyada Ordu ile ilgili yazdığı anıları büyük beğeni topluyor ve aydınlanmamızı, geçmişe dönüp daha iyi bakmamızı sağlıyor.

 Bu şehir de onun dörtlüklerini araklayarak kendine mal edenleri de gördük manevi olarak sahip çıkılmamasını da. Bürokrasi sivil toplum örgütlerince kıymeti bilinmeyen, bilinse de hissettirilmeyen duygusal güzel insan Ali Öztürk…

Tanışmamızın ardından kendisi ile uzunca bir söyleşi yapmış gazetelerde anıları ile birlikte yayınlamıştım.

Kendisine selam sevgi ve sağlık dileklerimizi iletirken o söyleşinin giriş bölümünün bir kısmını tekrar paylaşmak istiyorum.

xxx

1947 yılında Ordu’da doğdum. Babam Ali Osman Öztürk’ün, 1950 li yıllarda Kasaplar Sokağı olarak bilinen Yıldız Sokakta kasap dükkanı vardı, Asri Kasap diye…

O zamanların Kasaplar Sokağında , kasap olarak Mahir ve Ahmet Çimentepe Kardeşler, Köylü Mahmut, Kara Mevlit, Kamberin Ahmet,Rizeli Osman vardı. Rizeli Osman dediğimiz, Rahmetli Piç Kadir’le Deli Turgut’un enişteleriydi. Mahir Dayı ise İdmanyurdu’nun futbolcularından rahmetli Şişman Nizam’ın babasıydı.

Ayrıca Vonalı Hamsicioğlu Mahmut, kardeşi Topal Ahmet, yeğeni Çamur Şevket, Mübadil Remzi Dayı, rahmetli Kasap Celal’in motosiklet kazasında ölen ağabeyi Sıtkı, Gölköylü Gülmez Mevlit, Düzceli Mehmet, Dobiç Dursun, bisikletçi Yılmaz’ın babası Topçu Mehmet o zamanın aklımda kalan kasaplarıydılar. Hepsi de rahmetliler şimdi…

Kasapların yanında çalışanlar, lokantalara et taşıyan şelekçiler, mezbahadaki kesicilerle Kasaplar Sokağının kentte ayrı bir yeri vardı o zamanlar. Ara sıra zabıtalar da denetleme yaparlardı. Onlardan rahmetli Nuri Çavuş, oradaki başıboş köpekleri zehirlemesiyle ünlüydü.

O zamanlar buzdolabı falan da yoktu. Kıyma makineleri de kolla çalışırdı. Müşteriler için etin yağlısı makbuldü. Şimdiki gibi naylon poşetler de yoktu paket yapmak için… Yağlı  kağıtlar vardı, müşteriye satılan etler, yapışmasının diye bu kağıtlara sarıldıktan sonra tekrar gazete kağıtlarına da sarılarak paket yapılırdı. Günü geçmiş gazeteleri kilo ile satın alırlardı kasaplar. Satılmayan etlerse, kokmasın diye kavrulurdu…  

Bokludere kenarındaki evimizin avlusunda kuşbaşı olarak doğranmış etler, odun ateşinin üzerindeki koca bir kazanda iyice pişirilerek kavurma yapıldıktan sonra boş yağ tenekelerine konurdu. O zamanlar mahalle de pek kalabalık değildi. Kavurma yapılmasına komşular da yardım ederken adeta bir et ziyafeti de olurdu.

Karadeniz’de yolcu taşıyan vapurların et ihalesini babam aldığı için kasaplar arasındaki lakabı da mütayitdi…

Kasaplarının çoğu da akşamcıydılar; yani ehli keyif insanlardı. Hani derler ya “hesapsız kasap elinde kalır masat”, onlar da biraz öyleydiler. Bazen İstanbul’a vapurla canlı hayvan götürürlerdi, satmak için… Ancak çoğu zaman sattıkları malların parasını sazda barda yiyip memlekete öyle dönerlerdi.

Anasayfa