ESKİ AYAKKABILAR

Berkant DOĞAN2019-10-01 09:01:58

Sigarasından bolca, derin bir nefes alarak, kalanını ayaklarının dibine attı…
Üstüne basarak söndürdü…

Başını kaldırıp gökyüzünün kasvetli havasına baktı
“ Yağmur geliyor” dedi içinden…
-----------------------

Yumruk sıkılmamış günleri özlüyordu.
Bir güvercinin kanadında, bilinmedik meçhuller vardı gözlerinde…

Topraktı tek bildiği…
Kıraç olsa da kendi toprağıydı gene de… Her yıl ekiyordu, her yıl dikiyordu ama kıraçtı işte…
Ne yağmurlar söz geçirebiliyordu kıraç topraklara ne de karasabanın ucundaki hayvanlar…

Sigara paketini çıkardı cebinden… Kalan tek sigarasını da yakıp dumanını toprağın bağrına doğru üfledi…

Hava kararmak üzereydi. Yağmur bulutları aydınlığı yenip var gücüyle boşalacaktı yeryüzüne birazdan…
“ Yağsa ne olacak ki” 
” Bereket dedikleri şey nedense bize pek uğramıyor” dedi 
Gülümseyerek…

Yağmur bastırmadan köye dönmek için hızlı adımlarla yol almaya başladı. Arada bir dönüp kıraç toprağının bereketle buluşacağı anı kestirmeye çalışıyordu…
--------------------------------
“Baba” dedi küçük kız. 
“Bana ayakkabı almayacak mısın?”
“Biliyorsun bunlar eskidi yağmur yağınca okula ıslak giriyor ayaklarım üşüyorum”

Toprağın kıraçlığından söz etmedi adam, yağmurun bereketinden de…

“Alacağım tabi kızım, şu yağmur gelmeseydi, kasabaya gidip sana güzel bir ayakkabı alacaktım” dedi… Kız bilmedi babasının yalan söylediğini…

Biliyordu ki yağmur yağmasa da kızına ayakkabı alacak parası yoktu…
Bunu küçük kızda biliyordu…
Kızının saçlarını okşadı… Söylediği yalan için ve yoksulluğu için özür diler gibi…
------------------------------

Köyde davul zurna sesleri ortalığı inletiyordu… 
Köyün varlıklı ailelerinden Bekir Bey kız veriyordu şehre…
Yemekler yeniyor, rakılar gırla gidiyordu köy meydanında… 
Silahlar patlıyor, naralar atılıyordu akşamın geç saatlerinde…
Bekir beyin çilli kızı Diyanetten emekli Abdullah hocanın devlet memuru oğlu Furkan’a eş oluyordu bu gece…
Bekir Bey gelenleri ulu orta ağırlıyor kimini sarılıp öpüyor kimine de yarım ağız
“ Hoş geldin” diyordu…
Rakı masasına oturan takım elbiseli misafirler, iki kadeh içtikten sonra barabellum tabancalarını çekip Bekir beyin mutluluğu için havaya mermi sıkıyorlardı…
Köyün on iki senelik muhtarı, Bekir beyin yanından bir an bile olsa ayrılmıyor seyrek dişleriyle misafirlere gülücük atıyordu…
Bekir beyin karısı Sevim, kaynana olmanın hayaliyle koşuşturup duruyor 
Arada bir de kocasına talimatlar yağdırıyordu…
Rakı beyaz, gece siyahtı…
--------------------------------
“Hadi hazırlanın, düğüne geç kalıyoruz” dedi adam…
“İyi ama elbisem yok” dedi karısı…
“ Baba biliyorsun ayakkabım “ dedi küçük kız…
Adam, evinin çerçevesi aşınmış penceresinden kıraç toprağına doğru baktı…
“Bu rahmet bizi niye bulmaz ki” diye söylendi...

Elini cebine attı, sigara aradı, sigarası kalmamıştı…
Köyün meydanından gelen kahkahaları dinledi bir süre,
Sonra 
Yine acı acı gülümsedi…

 

Anasayfa