DESTANCILAR, AĞITCILAR

Erol KARAER2019-04-19 10:32:50

1970 yılların sonlarıyla  birlikte kaybolan bir meslekti aslında.

Çocukluğumuzda özellikle Sebze pazarı ve civarında boy gösteren ellerinde kimi zaman matbaada bastırılmış baskısı da iyi olmayan kağıtlarla  destan satan insanları görürdük. Bununla birlikte  boynuna taktığı eski püskü teyplerle birlikte ağıt yakan destan satanlar da vardı. O günlerde Halk Matbaasında ad yerel destan satıcıları ile ağıt okuyucuları ve satıcıların bu tür baskılarının yapıldığını iyi bilmekteyim. Nedense o yıllarda anlaşılması güç olan sözlere katılan nameler hoşumuza gider hüzünlendirirdi dinleyenleri 

Ordu ile ilgili bir şeyler bulabilir miyim diye kısa bir araştırma yaptım ama sadece Ünye’de Vurulan Hakimin destanı adlı bir baskıya ulaşabildim.

Yine özelikle Anadolu’nun içlerinde ki bu destancılar ve ağıtçılarla ilgili bilgilere rastlayabildim.

Bu konuyla ilgili topladığım bilgilerin bazılarını sizinle paylaşmak isterim :

Boynuna astığı, siyah bir kılıf içindeki iri bir teypten bozuk bir Türkçe ve bozuk bir cümle yapısı ile ağır ağır tekrarlanan  sözlerin ardından ağlamaklı bir sesle aşık destanı okumaya başlar. Kendine has bir musıkî ile okunan bu destanlarda herhangi bir saz kullanılmaz. 
Taze dalmış idim tatlı uykuma... 
Zalim kocam girdi anam kanıma... 
Kıydı göz önünde oğul ile kızıma... 
Döktü al kanların insaf etmedi... 
Aldı canlarını heder eyledi... 

Aşık da denen destancılar bu girişten sonra teyplerinin düğmelerine basar ve bir müddet sessizce durur... Bu sözler bütün bir mahallenin yüreğini yakmıştır ya, şimdi aşık sigarasını  tüttürerek  onların kapıya, pencereye,  çıkmasını bekler... Gerçekten de bu sözler yeni gelininden, ninesine, hatta aklı eren çocuğuna varıncaya hepsini sokağa döker... Herkesin yüreği bu sözlerle buz kesmiş, bütün yüzlere bir üzüntü çökmüştür... Aşık etrafı şöyle  bir süzer , sonra  destanın devamı için düğmeye dokunur. Daha sonraki kısım daha yürek paralayıcıdır. Teyp çalarken, aşık; çok adi bir saman kağıdına, berbat bir şekilde tabedilmiş, genellikle mavi veya kırmızı bir matbaa mürekkebiyle destanın sözleri, destana konu olan kişilerin belli belirsiz fotoğrafları ve sonuna da kendi fotoğrafı olan destan tomarını şöyle bir düzeltir ve destanın en acıklı bölümünde teybi kapatarak :"Evet hediyesi 25 kuruş!" der. Millet artık yeterince tahrik olmuştur ve evlerden, pencerelerden 25 kuruşluklar uzanmıştır. Sıra ile hiç acele etmeden 25'likler toplanır ve karşılığında bu adi saman kağıda çamur gibi basılı destanlar verilir. 

Kadınlar bu destan kağıtlarında yazılan şeyleri kahırlanarak okur veya okuturlardı. Destanda geçen sözlere göre hikâyeyi tamamlarlar ve ortalığı bir gözyaşı seli alırdı. Okuma yazma bilmeyenler, okutacak birilerini bulur ve ağır ağır okumasını söyler, üzüntüyle dinledikleri bu destanlarda kötülere beddualar eder, zavallı insanlara  ağlarlardı. Bir araya gelip destan okuyanlar  "Allah kimseye vermesin!" gibi dualarla kurdukları bu hikâyeleri birbirlerine aktarırlardı. Herkes bu hikâyenin bir tarafını tamamlardı. Söz gelişi bir kelimeden adamın kumar da oynadığı çıkarılır, diğer bir kelimeden öldürülen kadının hem yetim hem öksüz olduğu belirtilirdi.

  Destancılık” olarak adlandırılan geleneksel meslek, matbaanın yaygın bir biçimde kullanılmasıyla işlerlik kazanmıştır. Sözlü kültür ürünlerinin yazıya aktarılmasının süratle mümkün kılındığı bir aşamada gezginci destancılık, halktan büyük bir ilgi ve beğeni görmüştür. Âşıklar, çeşitli konularda yazdıkları manzum destanlarını bastırıp çoğaltarak, bunları şehir merkezlerinde ve köylerde özellikle pazar yerlerinde ağıt ezgisiyle söyleyerek ücret karşılığında dağıtmışlardır. 
      Gezginci destancılık, Tanzimat döneminde taş baskısı tekniğinin kullanımı ile başlamış ve 1980’li yıllara kadar varlığını sürdürmüştür. 

 

Anasayfa