Özel bir elektrik dağıtım şirketi tarafından alacağı nedeniyle elektriğini kestiği apartmanın asansöründe mahsur kalan 78 yaşındaki bir kişinin mağduriyetini basından kaygıyla izledik.
Apartman sakinleri elektrik dağıtım şirketinden yaşlı adamı kurtarabilmek için 1 dakika için elektriğin açılarak asansörün çalıştırılarak kurtarılmasına yönelik yardım talep etmiş. Verilen “önce borcunuzu ödeyin” şeklindeki cevap olmuş. İtfaiyeyi ya da AFAD’ı çağırsalar, asansörün kapağını açabilecek aletin çalışması için de elektrik lazım. İnsanoğlunun yaşam hakkının elinden vahşice alınmasına yönelik çok acı bir gerçeğin bundan daha iyi örneklemesi olamaz.
Ülkeyi ülke yapan toprağı üzerinde yaşayan insanlar ve onlarla birlikte yaşayan diğer canlılardır. Yaşam hakkı o ülkede yaşayan tüm canlıların ayırt edilmeksizin yaşama güvencesine kavuşturulmasıyla mümkün olur. Bir ülkede her türlü gelişme insani gelişme ile mümkündür. İnsanlığın battığı bir ülkede her şey batmıştır zaten. Hukuk, ekonomi, sosyal yaşam velhasıl her şey o ülkedeki yaşam hakkına verilen önem ile eşgüdümlüdür.
İnsanoğlunun temel ihtiyaçları teknolojinin gelişmesiyle birlikte çeşitlenmiştir. İlk insanlar yaşamak için sadece beslenme ve barınmaya ihtiyaç duyarken günümüzde bu ihtiyaçlara korunma, giyinme, eğitim, sağlık, enerji, iletişim ve ulaşım gibi birçokları daha eklenmiştir ve medeniyetin ölçüleri olarak kabul edilmişlerdir.
Elbette bu ihtiyaçların bir maliyeti vardır ve o maliyetin insanoğlunun yaşadığı ülkedeki karşılanma şekli ise çağdaşlık ölçüsüdür. Örneğin temel ihtiyaçlardan biri olan sağlık için devlet ve vatandaşın maliyeti karşılama oranı o ülkede ki sosyal devletin varlığını ortaya koyar.
Bir ülkenin vatandaşı çalışması neticesinde elde ettiği gelir ile beslenebiliyor, barınabiliyor, giyinebiliyor, korunabiliyor, eğitim alabiliyor, sağlıklı yaşayabiliyor, istediği yere ulaşabiliyor ve diğer insanlar ile iletişim kurabiliyor ise o ülke dünyanın en medeni en çağdaş ve en sosyal ülkesi olarak kabul ediliyor.
Şimdi başınızı ellerinizin arasına alın ve hayal edin;
Cebinizdeki telefon, evinizdeki elektrik ve su borcundan dolayı kesik, maaşınız hacizli, vergi borcunuz olduğu için bankalardan kredi kullanamıyorsunuz, sosyal güvenlik primini ödeyemediğiniz için sağlık hizmetini ve ilaçlarınızı parasız alamıyorsunuz, okula giden çocuğunuza harçlık veremiyorsunuz, cebinizde bir bardak çay parası olmadığı için sosyalleşme adına arkadaşlarınızla veya ailenizle bir çay bahçesine bile gidip oturamıyorsunuz, kitap alamıyor, sinemaya, tiyatroya ya da hafta sonu kırlara bayırlara zaten gidemiyorsunuz, ama en acısı da erzak alamadığınız için günlerdir peynir, zeytin, tereyağı, et, tavuk, balık, yumurta götüremediğiniz evde okuldan dönen çocuğunuzun akşam ne ye/me-diğini görmemek için onlar uyumadan önce eve giremiyorsunuz.
Söyleyin bakalım; bu durumda olmak ister misiniz? “Amma abarttın ha… Bu durumda olan kimse yoktur dünyada” da diyebilirsiniz.
Ben de zaten bu durumda kimse var demedim ki. Hayal edin dedim. Hayal edin ki yaşama hakkının ne kadar kutsal ve topyekûn sağlanması gereken bir şey olduğunu anlayın. Bunu anlarsanız zaten 78 yaşındaki bir insanın 1,5 saat boyunca asansörde mahsur kalmasına göz yummanın insanlık adına ne manaya geldiğini anlardınız.
Empati kurun lütfen. Empati...
Yaşama Hakkı…
Özel bir elektrik dağıtım şirketi tarafından alacağı nedeniyle elektriğini kestiği apartmanın asansöründe mahsur kalan 78 yaşındaki bir kişinin mağduriyetini basından kaygıyla izledik.
Apartman sakinleri elektrik dağıtım şirketinden yaşlı adamı kurtarabilmek için 1 dakika için elektriğin açılarak asansörün çalıştırılarak kurtarılmasına yönelik yardım talep etmiş. Verilen “önce borcunuzu ödeyin” şeklindeki cevap olmuş. İtfaiyeyi ya da AFAD’ı çağırsalar, asansörün kapağını açabilecek aletin çalışması için de elektrik lazım. İnsanoğlunun yaşam hakkının elinden vahşice alınmasına yönelik çok acı bir gerçeğin bundan daha iyi örneklemesi olamaz.
Ülkeyi ülke yapan toprağı üzerinde yaşayan insanlar ve onlarla birlikte yaşayan diğer canlılardır. Yaşam hakkı o ülkede yaşayan tüm canlıların ayırt edilmeksizin yaşama güvencesine kavuşturulmasıyla mümkün olur. Bir ülkede her türlü gelişme insani gelişme ile mümkündür. İnsanlığın battığı bir ülkede her şey batmıştır zaten. Hukuk, ekonomi, sosyal yaşam velhasıl her şey o ülkedeki yaşam hakkına verilen önem ile eşgüdümlüdür.
İnsanoğlunun temel ihtiyaçları teknolojinin gelişmesiyle birlikte çeşitlenmiştir. İlk insanlar yaşamak için sadece beslenme ve barınmaya ihtiyaç duyarken günümüzde bu ihtiyaçlara korunma, giyinme, eğitim, sağlık, enerji, iletişim ve ulaşım gibi birçokları daha eklenmiştir ve medeniyetin ölçüleri olarak kabul edilmişlerdir.
Elbette bu ihtiyaçların bir maliyeti vardır ve o maliyetin insanoğlunun yaşadığı ülkedeki karşılanma şekli ise çağdaşlık ölçüsüdür. Örneğin temel ihtiyaçlardan biri olan sağlık için devlet ve vatandaşın maliyeti karşılama oranı o ülkede ki sosyal devletin varlığını ortaya koyar.
Bir ülkenin vatandaşı çalışması neticesinde elde ettiği gelir ile beslenebiliyor, barınabiliyor, giyinebiliyor, korunabiliyor, eğitim alabiliyor, sağlıklı yaşayabiliyor, istediği yere ulaşabiliyor ve diğer insanlar ile iletişim kurabiliyor ise o ülke dünyanın en medeni en çağdaş ve en sosyal ülkesi olarak kabul ediliyor.
Şimdi başınızı ellerinizin arasına alın ve hayal edin;
Cebinizdeki telefon, evinizdeki elektrik ve su borcundan dolayı kesik, maaşınız hacizli, vergi borcunuz olduğu için bankalardan kredi kullanamıyorsunuz, sosyal güvenlik primini ödeyemediğiniz için sağlık hizmetini ve ilaçlarınızı parasız alamıyorsunuz, okula giden çocuğunuza harçlık veremiyorsunuz, cebinizde bir bardak çay parası olmadığı için sosyalleşme adına arkadaşlarınızla veya ailenizle bir çay bahçesine bile gidip oturamıyorsunuz, kitap alamıyor, sinemaya, tiyatroya ya da hafta sonu kırlara bayırlara zaten gidemiyorsunuz, ama en acısı da erzak alamadığınız için günlerdir peynir, zeytin, tereyağı, et, tavuk, balık, yumurta götüremediğiniz evde okuldan dönen çocuğunuzun akşam ne ye/me-diğini görmemek için onlar uyumadan önce eve giremiyorsunuz.
Söyleyin bakalım; bu durumda olmak ister misiniz? “Amma abarttın ha… Bu durumda olan kimse yoktur dünyada” da diyebilirsiniz.
Ben de zaten bu durumda kimse var demedim ki. Hayal edin dedim. Hayal edin ki yaşama hakkının ne kadar kutsal ve topyekûn sağlanması gereken bir şey olduğunu anlayın. Bunu anlarsanız zaten 78 yaşındaki bir insanın 1,5 saat boyunca asansörde mahsur kalmasına göz yummanın insanlık adına ne manaya geldiğini anlardınız.
Empati kurun lütfen. Empati...