MANDOLİN (Ç)ALMAK KOLAY MIDIR ?

Erol KARAER2018-08-28 10:47:55

30 Temmuz günü 7. Ölüm yıldönümünde Rüştü Demirel’i andık. Mali Müşavir Demir’in anısına Ordu mali Müşavirler  ve Muhasebeciler odası bir   güzel anma programı yapmış ve Ordu Değişim ve Karadeniz 52 gazetelerinde yer alan 52 yazısını da bir kitap haline getirmişti.

Daha önce de bu köşede zaman zaman yazılarına yer erdiğim Rahmetli Demirel’in çocukluk anıları ile ilgili bir yazıyı tekrar yayınlamak istiyorum. Allah rahmet eylesin.

xxx

            MANDOLİN  (Ç)ALMAK  KOLAY MIDIR ?

 

  “ Baba, ben mandolin istiyorum .....”

              Babam, tebessüm ederek,

              “ Tabi oğlum, akşam eve gelirken getiririm…”

              Ben sevinçle babamın tekel bayii dükkanından dışarı fırladım. Rüyalarım gerçek oluyordu. Mandolinim olacaktı. Çifte Fırına kadar koşarak gittim. Fırına gelince durdum. Babam beni anlamamış olabilirdi. Ben mandolin istemiştim ondan, acaba o mandalın mi anlamıştı ?

              Hızla, Sırrı Paşa Caddesinde Kasaplar Sokağı köşesindeki dükkana geri döndüm. İçeri girdim ve şaşkın bakışlarla bakan babama çekinerek, 

              “Baba, ben mandalın istemiyorum, mandolin istiyorum “

              Der demez dükkanda bir küfür patladı.  

              “Başlarım senin mandolinine. Babanda mı mandolin çalmıştı ? “

              Ne mandalın kalmıştı, nede mandolin … Kızgınlık ve korku içinde, ağlamaklı olarak dükkanı terk ettim, hızla eve gittim.

                                                     *                   *                  * 

              1957 yılı idi. 10 yaşımdaydım. Zaferi Milli Mahallesindeki Cumhuriyet İlkokulunda dördüncü sınıfında okuyordum. Rahmetli Mahmut Ataoğlu okulumuzun başöğretmeni idi       ( şimdilerde okul müdürü deniyor) Mahmut hocamız sanatçı ve saygın bir ailenin mensubuydu. Ağabey Ziya Ataoğlu resim öretmeni, diğer kardeşi şehrimizin o dönemler tanınmış bir terzisi idi. Yeğenleri Hamdi Ataoğlu sınıf arkadaşımızdı. 9 veya 10 yaşındaki Hamdi, bize sınıfta ve okulda keman konserleri verebilecek kadar yetenekli ve becerikli bir sanatçı idi.  

              Mahmut Ataoğlu başöğretmenimiz ayni zamanda müzik öğretmeni idi. Okulumuzun öğrencilerine mandolin kursu verirdi. Biz o yıllarda sabahtan akşama kadar tam gün eğitim görürdük. Akşam okul bitiminde mandolini olan öğrenciler bir derslikte toplanır, mandolin akortlarını yapmaya başlar ve Mahmut Hoca beklenirdi. 

              Mahmut Hoca kursa başladığında ben kapı aralığından arkadaşlarımın ahenkli, keyifli, müzik şölenlerini dinler ve imrenirdim. İzlediğim kaçamak kurslar beni çok etkiliyordu ve yüreğim mandolin çalma coşkusu ile doluyordu.

              Kararımı vermiştim. Her şeye rağmen benimde bir mandolinim olmalıydı. Tek çekincem rahmetli babamın tutumuydu. Babam, duygusallığını çatık kaşlarının arkasına gizleyebilen, yerine göre güler yüzlü sevecen, yerine göre sert bir insandı. Müzikle, yada benzeri başka bir uğraş ile ilgilenen bir çocuğun okumayacağı endişesini taşırdı hep.( Ben, o günün ilgi çeken resimli romanlarından Teksas, Tom Miks’i bile babamdan gizli, yorgan altında yada ders kitapların arasında okurdum.)

              Kararımı vermiştim. Tüm cesaretimi toplayarak babamdan mandolin istemeye karar vermiştim. Okul çıkışı siyah okul önlüğümü, beyaz yakalığımı çıkarmadan, Sırrı Paşa Caddesindeki, Çifte Fırın’ın yanındaki, Kasaplar Sokağı köşesindeki dükkanımıza gittim.       ( Bugün o caddede ne Çifte Fırın kaldı, ne kasaplar, nede kasaplar sokağı )

              Rahmetli babam bir elinde köylü sigarası, diğer elinde orta şekerli kahvesi ile tezgahın başında oturmuş arkadaşı ile sohbet ediyordu. Bana gülen bir yüzle bakıp ,

              “Hayrola Rüştü bir şey mi istiyorsun?

              Babam mandolin isteyeceğimi tahmin mi etmişti acaba? Hiç kimse ile bu düşüncemi paylaşmamıştım ki !…

              Cesaretim daha da artmıştı….         

              Yavaşça babama yaklaştım.

               Baba, ben mandolin istiyorum… Alır mısın ?....  

                                              *               *                  *

               Sonraları öğrendim ki bu ilginin adına, bu merakın adına “hobi” diyorlarmış. Her zamanki uğraşlarımızın dışında yer alan dinlendirici bir merak. Severek yapılan bir iş imiş.

               1957 yılı çok gerilerde kaldı. Dünya değişti, Türkiye de değişti. Eğitim, bilim, teknoloji her şey değişti. Beklentiler, istekler değişti. Hobi insanlar arasında yaygınlaştı. Seçimlik hale geldi. Hobi seçiminde verilecek doğru bir karar, özellikle çocuklarımızın gelecekteki hayatlarını, kariyerlerini etkiler hale geldi. Meslek seçiminde, yaşam tarzı oluşumunda, arkadaş ve eş seçiminde hobilerin tartışmasız önemli bir yerinin olduğu öğrenildi.   

               Ya büyükler ? Çocukluğundan buyana geliştirdiği, ya da sonradan keşfettiği hobileri sayesinde stresli, tempolu yoğun çalışma şartlarında nefes alma imkanı buldular. Huzuru yakaladılar.

              Benim hiç mandolinim olmadı…..

              Olsun. İnsan isterse başka hobilerinin varlığını keşfedilebiliyormuş.

              Yeter ki siz keşfetmek isteyin.

Anasayfa