Yeni mi uyandınız

Erol KARAER2017-06-21 11:34:03

Köstebek kitabı yayına hazırlandığı sırada 18 Aralık 2020 günü katledildi Necip Hablemitoğlu . O günlerde genç bir gazeteci olarak bu cinayetin tek sorumlusu var o da Gülen cemaatidir diye yazarken yeni iktidara gelmiş AKP’nin yöneticileri bazı yalaka ve yandaş takımı bize küfür edip ‘ Sayın hocamızı ve cemaatini böyle bir şeyle nasıl ilişkilendirebilirsiniz’ diyorlardı. O günlerde ne savcı ne hakim ne de Adalet vardı ? ( bu günde tartışmalı ya ) Biraz uzun olacak ama yine paylaşmakta fayda var. Yanıldık, aldatıldık diyenlerin o gün okuma yazmaları mı yoktu veya gözleri mi kördü. Bu ülkenin bu halde olmasından bu gün ağlayan sızlayanlarda sorumludur. Bu gün belirli tarihleri verip işin içinden sıyrılanlara tek bir hatırlatma yapalım. 12 Eylül ile birlikte kendilerine yargılanmama zırhı çıkaran cunta üyeleri eninde sonunda yargılanmıştı. İşte Köstebek kit ile ilgili birkaç not ve kitaptan alıntılar. xxx Emniyet içindeki FETÖ’yü ilk deşifre eden gazetecilerden Hablemitoğlu, FETÖ hakkında yazdığı kitabı yayınlanmadan kısa süre önce, 18 Aralık 2002 günü silahlı saldırı ile öldürüldü. Bu cinayet ile FETÖ hem emniyet teşkilatındaki ağları üzerine çalışan bir yazarı öldürdü hem de bu konuda yazacak diğer yazarlara gözdağı vermiş oldu. Bugün gerçek olmayan hiç bir şey yoktur Köstebek kitabında... (Bkz: Köstebek “Adliyede Yürütülen Operasyonlar” sayfa: 183–197, Pozitif Yayınları 2008, İstanbul). Hablemitoğlu diyor ki; “...şantajı yapanlar değil de özel yaşamının gizli şantajla, montajla ortaya dökülmek istenen savcı, siyasetçi, bürokrat vs. Herhangi biri mi suçlu ilan edilecektir? Yazıktır... Bu anlayış Türkiye’yi bitirir. Buna adalet mekanizması, hukukçular prim verirse, hepimizin evlerine gizli kamera koyar bu şantaj çeteleri, yatak odalarımızı teşhire başlar. Bu alçaklığı, pespayeliği, belden aşağı vurmayı haklı çıkartacak tek bir söz hiç bir hukukçuya ya da siyasetçiye yakışmaz...” “...gerçekten de kimi siyasiler ve bürokratlar emir kulu gibi gördükleri Cumhuriyet Savcılarına karşı, işlerine gelmediğinde yaptırım uygulamayı, cezalandırmayı bir güç gösterisi olarak değerlendirmektedirler...” “İşte “Köstebek” adlı bu çalışma, içinde bulunduğumuz kapkara dönemde, devletimizin altının nasıl oyulduğunun, nasıl zaafa düşürüldüğünün binlerce örneğinden sadece birine ışık tutuyor: Türk Devleti'nin istihbarat birimlerine sızmış, kadrolaşmış fethullahçıları!.. Şeyhleri A.B.D.'de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki? “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır… Siz, hiç fethullahçıları devlete karşı bir tehdit olarak algılayan, şikâyet eden ya da onlarla uğraşan bir PKK'lı, Brüksel ya da Köln merkezli bir terörist ya da bir TÜSİAD üyesi ya da bir siyasal parti lideri ya da bir ikinci cumhuriyetçi ya da bir azınlık mensubu ya da misyoner ya da Hükûmet üyesi ya da bir Başbakan gördünüz mü? Nitekim, fethullahçıları kontrespiyonaj kapsamında iç ve dış tehdit odağı olarak tanımlayan ve mücadele konsepti geliştiren gelmiş-geçmiş bir İçişleri Bakanı, bir Emniyet Genel Müdürü ve bir M.İ.T. Müsteşarı da göremezsiniz, gösteremezsiniz!.. Haklı olarak sorarsınız, kendi iç güvenliğini sağlayamayan, sızıntılara engel olamayan bir ulusal istihbarat birimi, nasıl olur da ülkenin güvenliğini sağlar?!. Bu sorunun yanıtı, doğal olarak olumsuzdur. Önünüzde iki tercih vardır; ya çoğunluğun yaptığı gibi bu çelişkiye karşı başınızı çevirir, farketmemiş gibi yaparsınız veya risk üstlenerek araştırmaya ve mücadeleye başlarsınız!.. Fethullahçılar, Türkiye'de Mevleviler, Bektaşiler, Cerrahiler gibi salt dinsel inancını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derecede tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ve eğitim kurumlarıyla, Türkiye'nin yüzyüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır. Örgütlenme modeli itibariyle Türkiye'de bir eşi yoktur; örgütlenme modeli olarak, tamamı C.I.A. denetimindeki Moon, Falun-Gong, Scientology gibi tarikatlarla benzeşmektedir. Fethullahçılar, mevcut ekonomik kaynaklarını, yapılabilecek en akılcı ve en değerli alana, eğitim yatırımına tahsis ettiklerinden, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit etmektedirler.”

Anasayfa