Yeni İnternet Sitemizi Beğendiniz mi?
- 15:59 OBB’DEN GÜLYALI’YA ALTYAPI
- 15:36 MİNİK ÖĞRENCİLERE SU TASARRUFUNUN ÖNEMİ ANLATILDI
- 15:36 “ÖĞRETMENLERİMİZİN YANINDA OLMAK İSTİYORUZ”
- 15:33 “SUYUMUZ AZALIYOR ETKİN KULLANIM ŞART”
- 15:20 “BAYRAMDA 100-120 MİLYAR TL CİRO BEKLENİYOR”
- 15:19 ALTINORDU BELEDİYESİ’NDEN ANLAMLI ETKİNLİK
- 15:18 YETİM VAKFI ÇOCUKLAR İÇİN SEFERBER OLDU
- 14:36 PAZAR 2,52 ORDU 1
- 14:35 İKİ ALTIN,BİR GÜMÜŞ MADLAYA İLE DÖNDÜ
- 14:35 AKÇAY,CEZA REKORTMENİ
- 14:36 KIRIKKALE ORDU’DAN ŞEN DÖNDÜ
- 13:20 TÜRK BÜRO SEN’DEN “GÜN SAZAK” YARIŞMASI
- 13:18 TAGEM’DEN MALTA’YA BÜYÜK DESTEK!
- 15:50 ŞENTÜRK: NEVRUZ, BİRLİKTİR, KARDEŞLİKTİR!
- 14:22 ŞANLITÜRK: AYRIM YAPMADAN BÜTÜN BELEDİYELER DENETLENMELİDİR!
UFUKTAKİLER

BRAVO BÜYÜKŞEHİR.
Ordu Büyükşehir Belediyesi, uzun zamandan beri öğrencilere yönelik güzel bir projeyi uygulamaya devam ediyor.
Çorba Büyükşehirden… Ordu Üniversitesi (ODÜ) Cumhuriyet yerleşkesinde mobil araçlarla öğrencilere çorba ikram ediliyor.
Sıcak…
Ücretsiz…
Bu soğuk kış günlerinde öğrencilerin içini ısıtıyor.
Hafta içi her gün sabah 8.00 ile 10.30, akşam 16.00 ile 18.00 saatleri arasında öğrencilere çorba dağıtılıyor.
Kutluyoruz…
DENİZİ GÖRMEK
Ben denizi gördüğümde 15 yaşındaydım… On beş yaşıma kadar uçsuz bucaksız denizi düşünür ve büyük bir özlemle sonsuz mavilikte koştuğumu hayal ederdim…
1977 yılında bir yaz akşamında tası tarağı toplayıp, babamın doğduğu bu topraklarda yaşamak üzere yola çıktık. O zamanlar bu şehirle ilgili aklımızda olan şeyler soğuk kış gecelerinde babamın bizi etrafına toplayıp büyük bir zevkle anlattığı anıları kadar tanıyorduk memleketimizi…
Dağları anlatırdı babam, denizi, okuldan kaçıp çırılçıplak denize atlayarak yüzdüğünü, ara sıra boğulma tehlikeleri atlatarak nasıl yüzme öğrendiğini, Selimiye’nin yokuşunu, Tabyabaşı’nı, fındık bahçesindeki koşturmalarını, sağır annesi Terzi Nahide Hanımı, Şarkiye Mahallesinde evine giderken camlara çıkan zeytin gözlü, saçları örülmüş kızları… Ağzımız açık dinler, onun anlatımında yaşardık o anları…
Bizim için memleket; babamın özlem içerisinde yaşadıklarını anlatırken ağzından çıkan sözlerdi o zamanlar… Hiç görmediğimiz şehrimizi küçük beyinlerimizde yaratmaya çalışır, mutlu olurduk.
***
“İnsanın kendi memleketi gibisi yok, bir gün mutlaka kavuşacağız ona…” Hep böyle söyleyip durdu yıllar boyunca. Sonra vakit geldi…
Babam önden gidecek kiralık evi bulacak ve biz birkaç gün sonra baba memleketinde olacaktık… Ardından el salladım otobüse binerken.
Son görüşüm oldu onu. Hep adını sayıkladığı memleketine gelişinin hemen ertesi günü kalp krizi geçirdi. Bütün gün sevdiklerini görmüş, onlara sarılmış, onlarla sohbet etmiş. Çaylarını, kahvelerini içmiş. Sahile inmiş ve derin derin ciğerlerine çekmiş denizin yosun kokusunu. Alelacele yapmış her şeyi. O gün son günü olduğunu biliyormuş gibi ve son akşamı…
***
Kocaman, kalabalık bir ailemiz vardı eskiden. Memur olan babam sayesinde memleketin birçok şehrinde ekmek yedik, su içtik. Bu son duraktı artık… Kendi memleketimize dönmek üzere hazırlıklarımız yaptık.
O zamanlar para çok değerli, şimdiki gibi otobüse binip camlardan manzara seyrederek keyifle yolculuk yapmak her adamın harcı değildi. Mecburen eşyalarımızı yüklediğimiz kırmızı bir kamyonun arkasında yere serilen bir yatağın üzerinde, kamyonun üzerindeki ağır brandanın altında yolculuk yapmak zorundaydık. Hiç mola vermedik. Uzun ince yollara düştük gece karasında. Ateş böcekleri aydınlattı önümüzü.
Yaklaşık 12 saat süren bir yolculuğumuz esnasında birbirimizin suratını dahi görmeden bulunduğumuz yerden hiç kıpırdamadan yaşlı kamyonun motor sesinin yaladığı kulaklarımızla gece boyunca yol aldık. Sabaha karşı uyuşan bedenlerimizin de zorlamasıyla gün ışığı görmek için kamyonun brandasını hafif araladık, dışarı baktık.
İşte o sabah ben ilk kez gördüğüm denize, ilkokulda âşık olduğum mavi gözlü öğretmenimi sever gibi vuruldum… Onun gözlerine bakarken tüm bedenimde hissettiğim o çırpınışları hissettim yüreğimde…
Ne kadar maviydi… Ne kadar uçsuz bucaksız…
Rüzgâr saçlarımızı uçururken bir tarafımızda deniz, bir tarafımızda yemyeşil dağlar bütün gece boyunca yolculuk yaptığımız kırmızı kamyonun sırtında döndük limanın hemen yanı başından…
Bu şehri, baba memleketini o gün bu gün hep sevdim… Hiç kopamadım, kopmakta istemedim zaten. Her an kucağımda yatırdığım yârim gibi bağlandım, sevdim onu…
***
Ve aradan neredeyse 40 yıl geçti. Yaş çoktan geçti elliyi. Altmışa merdiven dayadım. Ne günlerimiz geçti bu memlekette düşününce…
Kimi zaman Boztepe yıkıldı üzerime. Ezildim… O deniz darağacında yağlı ip olup sıktı boğazımı, direndim nefes almaya çalıştım… Sesimi çıkarmadım hiç.
Ben bu şehri hak etmeye çalıştım elimden geldiğince… Ben bu şehri hiçbir karşılık beklemeden sevmeye çalıştım… Lakin anladım ki; bu şehri sevmek için yürek gerek dostlar… Ben bu şehri sevdim… Ben bu şehri çok sevdim…
Ah bu şehrin dili olsa da konuşsa…
Günün Fıkrası
Temel ile karisi kavga edip küsmüşler ve birbirleriyle konuşmuyorlarmış. İsteklerini bir kâğıda yazarak gideriyorlarmış.
Yine bir aksam Temel kâğıda:
-“Fadime benu sabah altu da uyandur.” diye yazmış.
Sabah olduğunda bir uyanmış ki saat tam sekiz. Fadime’ye bağıracakken bakmış ki kâğıda bir not eklenmiş:
-“Temel uşağum kalk saat altu.”